(1) Porselen Kız

142 12 4
                                    

"Artık seni koruyacak bir annen bile yok, bundan sonra yalnızca sen ve ben varız." dedi adam küçük kızın kolunu çekiştirirken. O pis gülümsemesini de eksik etmemişti suratından. Kız korkuyordu, kaçmak istiyordu. En çok da babasından kaçmak istiyordu. 

Cenneti anımsatan koyu yeşil gözleri gözyaşlarıyla kaplanmış, tüm büyüsünü kaybetmiş bir masal gibiydi. Cehennemden kaçmaya çalışan bir melek edasıyla direniyor, onun gücünü yitirten bir şeytana karşın tüm ümitleriyle savaşıyor. 

Kız direnmeye devam ettikçe adam daha da zorluyor, kolunu daha da sert tutmaya başlıyordu. Evin ıssız ve loş, bir o kadar da nemli bir havası olan koridorunda sürükleyerek bir merdivenin ucuna geldi. Küçük kız aşağı inen merdivenlere baktı. Yıllardır kullanılmayan, bir hücreden farksız duran bodruma açılıyordu o merdiven. 

Kız kalçasının üzerinde oturmuş, bacaklarını ise kendine çekmişti. Oraya gitmeyi kesinlikle istemiyordu. Her korktuğunda yaptığı gibi alt dudağını dişlerinin arasına aldı. Parçaladı dudağını dişleriyle. Kanıyordu, ayrıca canını da yakıyordu ama engel olamıyordu kendine. 

Adam, kızın kolundan daha sert bir şekilde çekti. Kız direniyordu, istemiyordu onu bu cehenneme çekmesini. Kafasını iki yana sallayıp yüksek bir sesle bağırdı. "İstemiyorum. Lütfen bırak beni." Bağırışlarının arasından gözyaşları da mahkum kaldığı büyüsünü kaybeden cennetten birer birer düşmüştü. 

Adam bu sefer; bakanların tekrar bakmak isteyeceği kadar güzel, cennetten düşmüş bir parça gibi olan suratına, bir yumruk geçirdi. Kız acıyla inleyerek yığıldı yere tamamen. Dizlerini kafasına kadar çekti, anıları canlandı gözünde. O güzel anıları...

Annesi dokunmaya kıyamazdı ona. Bir porselenmiş gibi saklardı, dokunsa kırılacak gibi hissederdi. Onu korumak için de ne pahasına olursa olsun mücadele ederdi. Şimdiyse bu zaman kadar koruduğu bu biricik porselen kızını bir hiçmiş gibi vahşice dövüyordu, onun öz babası. Nefret etti küçük kız; en çok da annesinin kırılgan porselenini koruyamadığı, bu zamana kadar verdiği emekler boşa çıktığı için. Ağlasa hırpalasa kendini, hiçbir anlamı kalmamıştı artık. Kırılmıştı o özenle sakladığı kızı.

Gözlerinden yaşlar bir bir intihar ediyor, hıçkırıklarını beraberinde getiriyordu.

Sinirle tekmeledi yerdeki kızını. "Kes sesini. Duymak istemiyorum senin o berbat sesini. Aynı annen gibisin." dedi. Durdurmadı bu akan anıları, acıları. Nefesi kesiliyor, göğüsü sıkışıyordu. Boğazında iğrenç bir ağrı var, dinmiyor. Oradan çıkmak istiyor kelimeler, cümleler ama biliyor ki sonucu iyi olmayacak.

Adam daha da sinirlenmişti buna. Yüzündeki damarlar belirginleşirken tek eliyle ensesinden çekerek kaldırdı kızı yerden. Çırpındı küçük kız ama o daha küçüktü, engelleyemezdi bir şeytanı.

Kızı merdivenlere doğru itti. Dengesini kaybettiği için hızla yuvarlanmıştı merdivenlerden. Kollarıyla kafasını korumaya çalısmıştı o yüzden kolları acıyordu şimdi de. Düşerken akciğerine gelmişti günahları. Bir mızrakmış gibi delip geçmişti kalbini ve şimdi de onu cehheneme sürüklemişti.

Ayağa kalkamıyordu hatta nefes bile alamıyordu. Göğsünü tuttu ve nefes almaya çalıştı ama nafile. Mümkün değildi. Sadece kulak delen sesler çıkarıyordu. Cennetten kovulmuş cehhenemde yaşayan bir melekti artık o. Nefes alamadıkça başı da dönmüştü, artık pes etmenin eşiğindeydi.

Odada bir ses yankılandı. O şeytanın müziği idi. Merdivenlerden gelen ayak sesleri... Nerde duysa tanırdı onları. İşte o kızı kendine getirdi. Neden yaşamak istediğini, neden çabalaması gerektiğini hatırlattı ona.

Adam dibine kadar geldiğinde gözlerini yerden çekti. Onun gözlerine kilitledi gözlerini. Artık nefes alabiliyordu. Acılarını da hissetmiyordu. Zar zor ayağa kalkmaya çalıstı. Adam ona ellemiyordu çünkü yapamayacağından emindi. İğrenç gülümsemesiyle baktı kızın suratına. Kız ise gözlerindeki kararlılık ve nefretle çabalıyordu.

Nihayetinde ayağa kalktığında adam şaşırmıştı lakin kalkabilmesine değil şuanda karşısındaki kişinin kızı değil karısı olmasına şaşırdı.

Kız öyle bakıyordu ki adam birkaç adım geriledi. Gözleriyle parçaladı engellerini, yıllardır kıramadığı zincirlerini kırdı. Bir adım attı şeytana doğru, meydan okurcasına.

"Bana da mı aynı şeyi yapacaksın?" dedi sesindeki hüzün ve öfkeyle. Adam konuşamıyordu, öylece kalakalmıştı. Artık yüzünde gülümsemeye dair bir iz kalmamıştı. "Söylesene baba. Ona, anneme, yaptığın gibi beni de mi öldüreceksin?" diye bağırdı bu sefer. "Her ne olursa olsun, ister son nefesimi vereyim. Asla pes etmeyevceğim. Senin gibi bir şeytana-" sözünü tamamlayamadan yüzüne koca bir yumruk yemişti. Zaten zar zor ayakta duran kız yere düşmüş ve kafasını vurarak bilincini kaybetmişti.

İşte o günden sonra bir porselen değil, kayalık hatta bir dağ olmayı öğrenmişti.

Öncelikle uzun zaman sonra merhaba

Bu hikâyeyi uzun süredir beklettiğimin farkındayım fakat yazma isteğimi tamamen kaybettiğim ve yoğun geçen bir dönemin içerisindeyim.

Hikayenin ana konusu değişmese de başlangıçta eklemediğim fakat önemli gördüğüm pek çok nokta vardı. Üstelik bu konuyu beğendiğim için öylece atmak içimi rahat ettirmedi. Ben de düzenlemeye karar verdim. Bölüm sıklıkları nasıl olur bilmiyorum umarım beklentilerinizi karşılar.

Yeniden Birlikte Olana Kadar [GxG]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin