Bölüm 1: she is high, livin' ın the sky

1K 64 131
                                    

(Başlama tarihi atın bakalım)

 "O yükseklerde, gökyüzünde yaşıyor"

-

Leylak rengi ince krep bir gömlek, yakasındaki fular ipleri tatlı bir fiyonk şeklinde bağlanmış yalnız ipler çok uzun olduğu için aşağı sarkıyor ve tam bir fiyonk motifi göremiyorsunuz. Taş ve krem rengi arasında kalan kalem pantolonun içine sokulduğundan ince belini ve üzerine dökülen krep kumaşı inceleyebiliyorsunuz. Yüksek platformlu, bağsız beyaz Mary Janes ayakkabıları ve aynı renkte küçük bir çanta ile tamamlanıyor genç adamın kombini.

Taşıdığı bir hayli güzel kombine kendi zarafeti de işlemiş adam apar topar çağırıldığı şirketin koridorlarında yürürken bir yandan da ince kordonlu saatini kontrol ediyor, burada geçirebilecek en fazla otuz dakikası var, ama o on beş dakika kalacağı üzerinden yapıyor tüm hesabını.

Koridor bitip geçtiği yollardan daha bi' aydınlık ara salona geldiğinde onu gören herkes hareketleniyor, kapı önünde bekleyen sekreteri de dahil herkesin bunu yapmasına oldukça alışkın zaten. Doğrudan odasına yöneliyor süratli adımları, peşinden hızla seslenerek giren kadını dinlemek için durmuyor, odasından alması gereken şeyler var.

Sertçe açtığı kapı sekreter tarafından itiliyor, o masasında eskizlerini koyduğu dosyayı alırken kadın bir türlü bitiremediği cümlesini tekrar adını anarak bitiriyor.

"Bay Han, Bay Bang sizinle görüşmek istiyordu."

Han önündeki dosyaları incelerken mırıldanıyor "Evet biliyorum bunun için buradayım." Kafasını kaldırıp kadına güzel bir tebessüm sunuyor ve elindeki farklı renklerde ince birkaç dosyayı ona doğru yürürken kadına uzatıyor. "Sende kalsın, çıkarken masandan alacağım." Kadın nazik bir ses ile onu onaylıyor ve patronu önde kendisi arkada çıkıyorlar odadan.

___________

Kapı tıklama yok. Her hangi bir şekilde ilgi çekmek için ses çıkartmak yok. Yalnız anlık duyulan kapı ve odanın parke zeminindeki topuk sesleri. Arkası dönükken bile kimin geldiğini bilirdi Chris.

"Meleğim gelmiş." Dedi koltuğunu odadan taraf çevirirken, masanın öteki tarafında durmuş öne uzanan adamla adeta burun burunaydı. Suratına gülümseyip burnunun ucunu onunkine sürttü. Cezbedici parfüm kokusu burnuna ulaşmıştı. "Bu şerefi neye borçluyum."

Yerine oturup geri çekildiği sırada genç olanın dudağının sağ köşesi havalandı. "Beni sen çağırdın?" Dedi histerik bir gülmeye karışmış pürüzsüz ses tonu ile. "Ah..! Doğru ne aptalım, beni böyle etkilersen ne yaptığımı nasıl hatırlayabili-" Genç saatine baktı, 9 dakikası kalmıştı. Gözleri parlatıcı ile cilalanmış nude ve beyaz renklere karışık bir şekilde boyanmış tırnaklarına baktı. "Sadede gelsek, vaktim yok Channie."

Chan'in ifadesinden ufak bir panik geçti, şakayla karışık asıl düşüncesini vurgulayıp yokladı onu. "Ah bu güzellik ile birer kahve içerek, keyifli bir sohbet eşliğinde konuşuruz diye düşünmüştüm." Gamzelerini belirginleştiren bir gülümseme ile eski arkaşına şirinlik yapmaya çalıştı. Ne yazık ki işlemeyecekti. "Bang Chan-ah ne zaman sohbet etmek istersen evime gelebilirsin, hadi şimdi bana beni gerçekten neden çağırdığını anlat." Büyüğünün elini tutup sanki küçük bir çocukla konuşuyormuş edası vermişti, bir yandan da otuz iki diş gülümsüyordu.

Chan toparlandı ve şakacı tavrı yok oldu. Basit bir şekilde söyleyecek ve bitecekti hem bu yaptığı eğer şirketin iyiliğini düşünüyorsa Jisung'u da mutlu etmeliydi, yani nerdeyse. "Bir baş tasarımcı daha aldık şirkete." Tepkisini kontrol etti, ve sakin tavıra karşılık temkinli bir şekilde sözlerini sürdürdü. "Lee Minho, çok başarılı ve senin de zamanında beğendiğin bazı tasarımların sahibi. Eskiden Zomellie için çalışıyordu, -Sung'un kaşları anlık çatılmış ve eski haline dönmüştü, bu ufak tepki bile Chan'i germeye fazlasıyla yetiyordu.- ancak yöneticilerin ona yeterli özgürlük alanı tanımayıp tasarımlarını sürekli sansürlediği gerekçesi ile daha fazla dayanamayıp istifa vermiş."

Lilith, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin