Karanlık. Onu aydınlatabilir miydik? Bir mum yakıp etrafımızı görmek çok basitken neden kimse ruhunun girdiği karanlıktan asla çıkamıyor, hiç düşündünüz mü? Çünkü ''karanlık'' diye benimsediğimiz o evre aslında hiçlikti. Bu hiçliği ilk önce labirent olarak adlandırırız, çıkabileceğimizi ve basit olduğunu düşünürüz. başaramayıp daha da çekildikçe, ''Karanlık'' deriz. Bulunduğumuz yokluğu kabul etmek yerine çıkış arar, bulamadıkça daha da panikleriz. En sonunda bir mum yakarız, etrafa bakarız. Hiç bir şey yoktur, ne bir kapı, ne bir insan. O zaman kabul ederiz, artık ruhumuz kayıptır. Fakat ''Neredeyim?'' diye düşündünüz mü hiç? Nerede kayboluyorduk?
Benimki şimdi hemen karşımdaydı,Jeon Jungkook... İçinde kaybolduğum bu adamın ne bir labirent, ne de karanlık bir oda olmadığını şimdi algılıyordum, onda kaybolmuştum. Beni esir alan hiçliğimde...
Kalabalık arasından bağırtı sesleri yükselirken gözlerimi uzakta, ellerini arkasında bağlamış şekilde gülümseyen adamdan çekemiyordum. İnsanların tepkilerine asla kulak vermeyip, yatıştırmak için elini hafifçe aşağı doğru salladı, ilerleyip sadece sahnede olan diğer üstlerini, vali ve askerleri baz alarak konuştu ''Bana eski adım ile seslenmeniz çok güzel, lâkin ben Jeon Jungkook değilim. Tamamen Japon olan ve yozlaşmış Joseon halkını bu bataktan çıkartıp kurtaracak olan Terada Shunji, efendim.'' asker selamı verdi ve devam etti, ''ülkemizde büyük Japonya hükümdarlığı kurmak ve refaha kavuşturmak adına emrinizde olacağım.''
Ona kıyasla daha yaşlı olan askerlerden biri, bayraklarının örtülü olduğu bir tepside silahını eline verdi. Diğeri ise oldukça görkemli görünen bir kılıcı iki eli ile uzattı. Sadece izliyordum. Yoongi ve diğerleri bağırırken sadece izliyordum. Hareket etmek; nefes almak bile zorlaşmıştı. Eğilerek silahları aldı ve kuşandı. Halka doğru döndü, kılıcını iki eli ile kaldırarak bağırdı bu defa ''Ben Terada Shunji, buraya bizzat halkın düzenini yerle bir etmiş olan teröristi yakalamak için geldim. Bu görevimin ilk gününde hepinize uyarımdır, bu kılıç sadece Hyeonmu'nun değil, onu koruyanların da kirli kanlarına bulanacak!''
Hayrete düştüğüm sözler kulaklarımda çınlarken yaşadığım buhran artık dizlerimin titremesinden ziyade, vücudumu hissedemeyeceğim noktadaydı. İstemsizce kendini yere bırakan bedenim artık iflas bayrağını asmıştı. Nasıl oluyordu? Dedim kendi kendime. Nasıl oldu? Birlikte büyümüştük, birlikte intikam yemini etmiştik. Yan yana geçirdiğimiz hayatımız beni bu dünyada bir eylemci yaparken onu nasıl karşımdaki hain haline getirmişti? Olamazdı, onun sözleriyle inandığım, bağlandığım davamda o düşmanım olamazdı.
Bu savaş nasıl lanet bir şeydi? Birbirinin ailesi olan iki dostu nasıl şu an bu şekilde karşı karşıya bırakabilmişti? Ellerimi saçlarıma attım ve sertçe bastırarak kulaklarıma indirip sıkıca kapattım. Düşünmek beynimi mahvediyordu.
''Hain piç! Ülkene nasıl ihanet edebilirsin! Seni orada tutmak için ne kadar para verdiler!''
Herkes bağırırken artık insanlar yüzünden görüş alanımda olmayan adamı zihnimden silmeye çalışıyordum. Düşüncelerimi bir kenara bırakmaya çalıştım. O Jungkook hyungum değildi. O Terada Shunji'di. Bir haindi.
Sonunda herkes ceplerindeki taşları çıkarttığı sırada Yoongi beni fark etmiş olacak ki kollarımdan tutarak tek hamlede ayağı kaldırmıştı. Dolu gözlerimi gizleyemeden ona tutundum ve güç aldım. Hıçkırıkla karışık bir nefes çektim ve bırakmamak adına yakasına yapıştım.
''Tae! Şu an ne yapıyorsun? Planın tam ortasındayken kendinde ol!'' dedi beni kollarımdan sarsarak. Endişeli olduğu her halinden belli olan yüzüne ters bir otoriter sesle konuşmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fates'Feud ||TaeKook
Historical Fiction''Lütfen asker, eğer beni öldüreceksen bunu yüzüme bakmadan yap.'' Kanlar akan boynumdaki hançer biraz bile acı vermezken, her bastırışında kalbim biraz daha eziliyor, durmak üzere yavaşlıyordu sanki. Hırs bürümüş gözlerinin içine baktım. Biraz bile...