Herkes yaşamı boyunca mutlu huzurlu bir hayat umar, ister. Bazıları bu isteklerini gerçekleştirir de. Biz de istemiştik zamanında ki ailelerimiz bizi bu mutsuzluğa, kedere mahkum ettiler. Biz unutulduk. Yetimhanede birbirimiz sayesinde hayata tutunduk. Birbirimizin ailesi olduk. Ailelerimizi tanımadık ama ne kadar kötü insanlar olduklarını anlayabiliyoruz. Bizi buraya mahkum edecek kadar. Her gün işkence ve ızdırap dolu 18 yıl oldu burada.
Beşimiz de farklıyız. Tepkilerimiz, her şeyimiz farklı ama bizi biz yapan da bu. Kapkaranlık 18 yılda birbirimize destek olduk. Dayak yediğimizde birbirimizin önüne atlar, aç kaldığımızda yemek verir, susuz kaldığımızda suyumuzu paylaşırız. Biz buyuz. Birbirimiz için canımızı, kanımızı veririz.
Sabah beş civarları Bayan Jones tarafından Eve ve Hayley ile beraber uyandım. Her sabah aynı saate uyandırılırdık. Klasik bütün yetimhaneyi temizlemekle görevliydik. Roy ve Thomas bizden daha erken uyandırılır ve el bile sürülmez işlerle uğraşırlardı. Bayan Jones elimize temizlemek için temizlik sopaları verdi. İsteksizce onu ıslatıp silmeye başladım. Bayan Jones'ın hanımefendi gibi yavaş ve narin bir şekilde gittiğini gördüm. Onun bu kadar acımasız ve kötü olup kendini hanımefendi gibi göstermesinden nefret ediyordum. Bıkmıştım, sinirliydim; o kadar büyük bir sinirim vardı ki... Katlanamıyordum artık. Arkadaşlarımın ne kadar yıprandığını görmekten usandım. Ben bunları düşünürken Mikael elimdeki sopayı alıp sırtıma vurdu. Acı o kadar fazlaydı ki sanki derimi delip geçmişti.'' Kalk seni küçük sürüngen, iş yaparken dalmamayı sana öğrettiğimi sanmıştım.Kalk ve temizle!'' diye tükürürcesine bağırdı yüzüme Mikael. Titreyen bacaklarımla kalkmaya çalıştım. Bir kaç başarısız deneyimden sonra kalkmayı becerdim ama sırtımda ki ağrı o kadar fazlaydı ki... Gözlerim yaşlı bir şekilde silmeye devam ettim. Canım acısa da o yaşlı gözlerimden değerli gözyaşlarımı düşürmemek için çabaladım. hayatın kötü tarafını görmüştüm evet, ama bu ağlamamam gerektiğini bana yüzlerce kez gösterdi. Ağlamamalıydım. Arkadaşlarım için, kendim için. Neyse, düşünmek benim için yasaktı zaten. Hızlıca devam ettim. Bizlere işkence gibi gelen 3 katlı büyük yetimhaneyi temizledik. Mikeal onların yaptığı işleri onaylayarak onları gönderdi. Eve o kadar üzülmüştü ki benim için. Kendini zar zor sakinleştirdiğini fark etmiştim. Ne olacağını nasıl canımın acıyacağını o bilirdi en iyi. Çünkü daha 1 sene önce o da aynı şeyi yapmıştı. iş yaparken düşüncelerinde mutluyken Mikaell'ın acımasızca ona vurmasıyla hayalleri bozulmuş ve cezaya çarptırılmıştı. Aynısı bana da olacaktı.
Mikael beni kolumdan tuttuğu gibi sürüklemeye başladı. Sanki kolumu koparacakmışcasına sıkıyordu. Kolum her bir hücresiyle isyan ediyor, acı çekiyordu. Çek elini demelerimi umursamadan beni bodrum katındaki o herkesin korktuğu yere getirdi. İki kolumdan tuttuğu gibi beni duvara fırlattı.'' Seni küçük sürüngen! Sen daha bebekken buraya geldiğinde biliyordum kuralları çiğneyeceğini. Kendinizi bildiğinizden beri sen ve o ucube arkadaşlarına kuralları anlatıyorum. Kurallarımız var. Adam gibi yapmazsan kırarım kolunu, yakarım o kıymetsiz canını. Cezanı çekeceksin ki bir daha yapmayasın!'' Ben bunlar üzerine ne kadar yalvarsam da yapmayın özür dilerim desem de kemerini çözmeye başladı. yavaş yavaş ve adi bir şekilde sırıtarak kemerini çıkardı. Kemeri ikiye katladı ve sırtımı dönmem için hareketlendi. Onla cebelleştim ama onun cüssesine karşı çıkamadan beni döndürdü. ve kulağıma fısıldadı.'' İşe tam odaklanmazsan 15 kemer.'' daha cümlesini bitirmeden sırtımda hissettiğim o acıyla hala geçmemiş olan sopanın verdiği acı birleşti. Acıdan kendimi hissedemez olmuştum vee karanlık...
Uyandığımda kırık ve boyası dökülmüş ama aydınlık, gri renkli yetimhanedeki odamı görünce içimdeki çocuklar adeta çığlık atarak zıplamaya başladılar. Arkadaşlarımı görmeyi umarak hızla doğrulduğumda hiç kimse yoktu sadece kocaman bir acı vardı. Kemerin verdiği acıya dayanamayarak zayıf düşmüş olmalıydım. Bayılmış. Oysa ki ben güçlü bir kızdım ama sadece 7 kırbaçtan sonra bayılmıştım. Bu zayıflığıma küfrederek yavaşça ayağa kalktım. Yırtılmış tişörtümü çıkararak yeni bir atlet giyerek yaralarıma yapıştırdım. Üzerime yeni tişörtümü giydim. Saçlarımı Bayan Jones'ın istediği gibi alttan topuz yaparak odadan çıktım. İlk gideceğim yer Mikael'in odasıydı. Ne kadar yaralıda olsam ondan iş istemeliydim, yoksa arkadaşlarım çok yorulacaklardı. Dayanamazdım onların yorulmasına. Yapmam lazımdı. Hızlı bir şekilde odanın önüne geldim. Tam kapıyı çalacakken Roy'un fısıltısıyla koridorun diğer tarafına döndüm. Roy beni gördüğü gibi sanki uzun yıllardır ilk defa görüşüyormuşuz gibi bana kocaman sarıldı. Her zaman ki gibi.'' Ne işin var burada Teresa? Zaten bütün işler bitti, odaya gittik yoktun. Bu dünyaya gelmekteki amacın beni huzursuz etmek ve merak ettirmek mi?''
'' Roy sakin olsan bir ke-''
'' Ne sakini Es! O şerefsiz almış seni. Eve söyledi. Ne yaptı sana?'' Aferin Eve bravo.
'' İş esnasında düşüncelere daldım. Cezamı vermeye gittik.'' dedim dürüstçe.
'' Ne! Es bunun cezası 15 kemer! İnanamıyorum, seni görmeden evvel odaya gidelim de yaralarına bakalım.'' dedi kızgın bir şekilde. Roy böyleydi çocukluktan beri. Sevdiği şeylere hastalık derecesinde bağlıydı özellikle de bize ama hiç bir zaman anlayamamıştık onu. Biz de birbirimize karşı öyleydik ama o farklıydı işte. Ben yine bunları düşünürken Roy Mikael'in aksine nazik bir şekilde sanki kolumdan sırtımı iyileştirecekmiş gibi tutuyordu kolumu. Merdivenleri ikişer üçer hızlı bir şekilde odaya çıktık.
Kapıyı açtığımda camın yanında cenin pozisyonun da oturan Hayley'i gördüm. Her zaman ki gibi yine orda oturmuş dışarı bakıyordu. 3 aydır değişikti o. Hep yanındaki o boşluğa bakardı. İlk baş korksakta alışmıştık. Thomas ise her zaman olduğu gibi bacaklarını kendine çekmiş, kollarıyla bağlamıştı. Dümdüz karşıda ki duvara bakıyordu. Hep öyleydi ki o. Düşünceli, tehlikeli... Son zamanlarda bu daha da fazlaydı. 17 yaşından beri görevlilerin sigaralarını aşırır ve onları içerdi ama yaş gününden sonra daha da çok içmeye başladı. Nedenini bilmesekte değişmiştik. Eve, yerinde durmazdı hiç. Hep hareketliydi. Kavgacıydı. Her şeye öfkelenirdi. Önceden hayatın bize getirdiklerine olan kızgınlığı, öfkesi olarak düşünmüştük ama daha fazlası vardı. Biliyordum. Onu ben, Hayley ya da Thomas sakinleştiremezdik. Ya Roy ya da dövüşmek onu sakinleştirirdi. Onun için hep kum torbasının yanında sinirini atardı. Yine oradaydı zaten.
Biz odaya girdiğimizde herkes olduğu yerden kalkıp büyük adımlarla yanıma geldi. Hayley narin bir şekilde beni Roy'dan aldı. Yatağıma yatırmadan önce üstümü çıkarmamı söyledi. Yavaşın en hızlısı bir şekilde üstümü çıkardım ve iç çamaşırımla kaldım. Thomas nedense arkasını dönmüştü. elleri ise iki yanında titriyordu. Ne yani! Dayak yedim diye bana sinirlenmiş olamaz, değil mi? Her zamanki gibi düşüncelerimi bölen şey Roy'un öksürüğü olmuştu. Bu aralar çok öksürüyordu ama hasta değildi. Dediğim gibi değişmiştik. Ben de Eve gibi sinirlerimi kontrol edemiyordum.'' Tamam baktınız işte, yaralar geçer. Sorun etmeye ne gerek var?'' diye çıkıştım. dediklerim üzerine ortam daha çok gerilmişti. Eve yine sinirliydi. Bu sefer cidden kötüydü. Ciddi bir tartıma, hoşgeldin!
'' Yeter artık! Es'in sırtı son damlayı taşırdı. 18 yıldır bu cehennemdeyiz. Her gün her birimiz dayak yiyoruz. Biz buraya gelen o küçük bebekler değiliz artık. Ben sizin adınıza endişelenmekten bıktım. O şerefsizler bizi buraya tıktı. Pardon ama ben bunu kabul edemem. Siz benim canımsınız, çocukluğumsunuz, her şeyimsiniz. Belki de beni bu hayata bağlayan tek şeysiniz ve sizin bunları yaşamanızdan nefret ediyorum. Daha fazla dayanamam. Gidelim burdan!''
Eve'in dedikerinden sonra herkes bir yutkunmuş, şaşırmıştı. Belkide herkesin kafasında şekillenen o cümleyi bize sunmuştu.
Aklımda tek düşünce vardı; burdan gidebilirdik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahşer'in Dört Atlısı
FantasyTanrı'nın unuttuğu 5 çocuk ya Tanrı'ya dönüşürse ? TANITIM EVE: Mahşerin dört atlısından Savaş'ın kızı. Öfke problemleri var bu yüzden defalarca psikiyatriste gitmiş. Dövüş sporlarıyla ilgili. Karate de dünya şampiyonluğu var ayrıca iyi okçu. Narin...