İngiltere'den geldiğimizden beri Emir'in ailesinin yanında kalıyorduk. Bizim için evin ikinci katında en güzel odalardan birini ayarlamışlardı. Açıkçası burada keyfim yerindeydi fakat çekirdek ailemle kendi evime çıkmayı daha çok isterdim.
Yine de Emir'in ailesiyle uzak kalmaması için biraz daha kalmayı kabul etmiştim. Sonuçta daha yeni dönmüştük ve onlara zaman vermem gerektiğini de biliyordum.
...
10 gün sonra 19/01/2024
Selim'in kırkı çıktığı için ona özel ufak bir kutlama hazırlamıştık. Emir üzerine mavi bir gömlek giyerken ben de üzerime mavi bir elbise giymiştim. Son olarak Selim'in üzerine mavi bebek tulumunu giydirdiğimizde artık ailem ve ben hazırdık.
İki kat aşağı indiğimizde nihayet zemin kattaki salona varmıştık. Salonda büyükçe bir masa kurulmuş masanın üzerinde ise Selim için yapılmış dört katlı bir pasta vardı. Masanın karşısında ise aile fotoğrafı çekimi için fotoğrafçılar yer alıyordu.
Annem, babam ve ablam Sanem benim soluma geçerken Emir sağımda duruyor onun yanında ise Tunç babam, Fazilet annem, inci ve can yer alıyordu. Selim ise kucağımda saçlarımla oynamakla meşguldü. Doğduğu günden beri en sevdiği şey annesinin yani benim saçlarımla oynamaktı ve bu bile beni duygulandırmaya yetiyordu.
Tunç babamın "Kameraya bakalım lütfen" demesiyle Selim ve ben kameraya bakmaya başladık. Daha kırk günlük bir bebek olmasına rağmen Selim kameraları fazlasıyla seviyordu. Buna yurtdışındayken yaptığımız görüntülü konuşmalar sebebiyet vermiş olabilirdi.
Kameralara verdiğimiz üç- dört aile pozundan sonra nihayet çekim işi bitmişti. Daha sonra garsonlar pastayı kestiler ve evdeki bütün elemanlar dahil olmak üzere herkese dağıttılar.
Dakikalar sonra
"Aşkım." Emir'in sesiyle gözlerimi ona çevirdim.
"Efendim aşkım?" dediğimde gülümsedi.
"İstersen Selim'i uyutmak için bir süreliğine yukarı çık. Oğlumuzun uykusu gelmiş." Haklıydı. Selim gün içinde uyumayı fazla seven bir bebekti.
"Tamamdır." dedim ve masadakilere başımla selam verdikten sonra merdivenlere yöneldim. Yukarı çıktığımızda odaya girdim ve kapıyı kapattım. Selim'i bir süre emzirdim ve çok geçmeden uyuyakaldığını fark ettim. Onu beşiğine yatırdıktan sonra tekrar aşağı inmeye başladım.
Fakat aşağı indiğimde gördüğüm manzara şaşırtıcıydı. Emir elindeki yüzük kutusuyla merdivenlerin sonunda diz çökmüş beni bekliyordu. Kameramanlar fotoğraf ve videomuzu çekerken ailelerimiz fazla heyecanlıydı. Bir kişi hariç: Fazilet anne. O nedense beni sevememişti.
"Aşkım." Emir duygulu gözlerle bana bakarken buna dayanmak çok zordu. O benim bu hayattaki en büyük şansımdı.
"Başımıza çok kötü şeyler geldi ve biz alelacele evlenmek zorunda kaldık. Fakat o telaşın içinde sana bir evlenme teklifi bile edemedim. Bunun için beni affet." dediğinde yanağımdan süzülen bir damla yaşa engel olamadım.
"Şimdi burada herkesin huzurunda soruyorum sana..." dediğinde sanki evli değilmişiz gibi heyecan doluydum.
"Benimle evlenir misin birtanem?" Bir anda herkes alkışlamaya başlayınca kalan iki- üç basamağı da indim. Emir'i ellerinden tutup ayağa kaldırdım.
"Evet, sonsuza kadar evet!" dediğimde herkes gülüyordu. Emir ise gözyaşları içinde yüzüğü parmağıma taktı. Elleriyle yanaklarımdan tuttu ve dudaklarını alnıma bastırdı. Tekrar göz göze geldiğimizde saçlarımı okşuyordu.
"Sen ve o yukarıdaki küçük beyefendi... Siz benim en büyük şansımsınız. İyi varsın eşim, zevcem, her şeyim..." dediğinde artık ağlamamak için hiçbir sebep yoktu. Sımsıkı sarıldım deliler gibi ağladım. Mutluluktan ağlamak böyle bir şeydi demek...
"Sen de iyi ki..." dedim.
"Sen de iyi ki varsın. İyi ki benim eşimsin, ruhumsun, nefesimsin. İyi ki..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Defne
Teen FictionDefne kendi kurduğu reklam şirketinin patronudur. Evinin ikinci ve son çocuğu olan Defne ablasının kıskançlık dolu hislerinin etkisinde büyümüş ve başarılı bir çocuk olduğu için rekabet duygusuna alışık bir kadındır. Defne şirketini geliştirmek içi...