papatya

122 21 27
                                    

Seni ilk gördüğüm zamanları anımsıyorum.

Aklım bulanık, zihnim karışık.

Takvim yaprakları 2006, mevsimlerden en
güzeli, güz vakti.

Bazen kapının önüne çöp atmaya çıkıyordun. O zamanlar gördüm seni. Elinin değdiği her şey olmak istemeye başladım.

Papatyalardan yaptığın taçları çocuklara
dağıtırkenki heyecanını hatırlıyorum.

Güzel pembe dudakların kıvrlıyor, her
çocuğun neşesine sığdırıyordun gülüşünü.

Bazenleri yaptığın çöreklerin kokusuyla
doluyordu evim. Kapıdan utangaç bir şekilde bana uzatıp kaçıyordun.

Al al oluyor, beyaz tenine çokça yakışıyordu. O zaman on yedilerinde, birer genç çocuktuk.

Düz kahve saçların rüzgarla dağılırken
sinirlenip dudaklarını büzüyordun.

Sabahları annenin sana adınla
seslenmesi günümü aydınlatıyordu. Pencere kenarında okul tişörtümle aşağı gülümseyerek bakmama sebep oluyordu.

"Lee Minho! Atkını unuttun!"

Tatlı bir telaş içinde kulağındaki kulaklıkları
çıkartıp yumuşacık atkını doluyordun incecik
boynuna.

Kızarmış burnunu kısmen içine sokup
utangaçça baş selamı veriyordun,
güzelliğinden deli divane olmuş, pencereden
seni izleyen bana.

Sen de fark etmiştin beni sonunda.
Sonra bir gün yolda karşılaştık seninle.
Ellerinde ağır paketler vardı. Sokağımızdaki
hayvanlar için mama almış taşıyordun.

En azından zorlukla taşımaya çalışıyordun.
Yardım etmek için elimi uzattığımda ilk kez o
an değdi ellerimiz birbirine.

Tanrım şahit, kalbimin atış sesleri hâlâ
kulağımda.

Utanarak bakışlarını kaçırman hâlâ aklımda.
Sıcaklığını hissettiğim ilk andı. Havanın
soğukluğuna tezat sıcacık ellerin öyle bir
ısıtmıştı ki beni, gecelerce cayır cayır yanmıştı bedenim.

O günden sonra sık sık karşına çıkmaya
başladım. Cesaret almıştım bir kere
güzelliğinden. Nasıl durdurabilirdim kendimi?

Bir gün tüm cesaretimle çıktım karşına.
Benimle dışarı çıkmak isteyip istemediğini
sordum. Ellerim kabanımın cebindeyken
tırnaklarımı batırıyordum etime.

Kocaman bir gülümsemeyle başını salladın
bana.

İlk buluşmamız demeliyim sanırım... Çünkü ilk kez o gece beraber dışarı çıkmıştık.

Elinde al kırmızı elma şekerleriyle karşıladın
beni. Her ne kadar şekerden ve elmadan nefret etsem de senin için yedim.

Parka geldik. Sallanmak istediğini söyledin ve
ben seni ilk o gece göklere uçurdum.

Sahilde yan yana yürürken bana hevesle en
sevdiğin yazarlar ve kitaplarından bahsettin.
Sevdiğin tüm şeyleri o gece öğrendim.

'Beyaz geceler' kitabını çok severdin, sevdiğim.

Nastenka'dan bahseder dururdun bana hep.
Büyük bir kalp kırıklığıydı o kitap senin için.
Onu da okudum. Sevdiğin ne varsa aynılarını
yaptım.

buns and flowers || 2min ✓  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin