MÜTEAHHİT SUPİ

5 2 0
                                    


Bütün çabalarıma rağmen yine elim bomboştu. Bir sürü uğraşım boşa gitmiş, üstüne üstlük çalışamadığım için çok fazla para kaybetmiştim. Artık sıfırı tüketmiştim ve cebimde zırnık kalmamıştı. İşsizlik maaşının yatmasına bir hayli vardı; hem o para yatsa bile ne kadar idare edebilirdi beni. Düzenli bir işe de giremezdim; her an tetikte ve gitmeye hazır olmam gerekiyordu. Bu Supi'nin nerede ve ne zaman ortaya çıkacağını kestirmek zordu. Bunu en iyi erkekler bilir. Pantolonun içindeyken de olur olmadık yerlerde ortaya çıkar, beni utandırırdı.

Hiç unutmam, sekizinci sınıftaydım. Sakin sakin dersi dinliyordum. Bir anda bir hareketlenme hissettim. Supi uyanmaması gereken uykusundan aniden uyanmıştı. Neyse ki oturduğum yerden kimse göremezdi. Şanssızlık ya, o anda da öğretmenin beni tahtaya kaldıracağı tuttu. Bunu nasıl açıklardım; yaz olduğundan dolayı üzerimde onu kapatacak bir şey de yoktu. Zaten öğretmen de bana bakıyordu. Ben de aniden, karnım ağrıyor diyerek, eğile eğile gitmiştim tahtaya kadar. Sonra o vaziyette soruyu çözüp geri dönmüştüm. Öğretmen vaziyeti anlamıştı ama bozuntuya vermemişti. İşte böyle dolu dolu bir mazimiz var Supi'yle. Neredesin be oğlum...

Artık geçici de olsa bir işe girmek zorundaydım. Evimin yakınlarında, bir esnaf lokantasının garson aradığı tabelasını gördüğüm vakit, işimi de bulmuştum. Hem orada karnımı doyurur, hem de bir dahaki saldırı için gerekli olan parayı temin edebilirdim. Zaten bir kaç ay olmasına rağmen, Supi'den ses soluk çıkmamıştı. Bir süre de çıkacağa benzemiyordu. Polislerin bu olayın peşini bırakmasını bekliyor olmalıydı.

İş, beklediğimden daha zor geldi ilk günler bana. Banka işini falan pek benzemiyordu. Akşama kadar bir oraya bir buraya koşturup duruyordum. Supi para içinde yüzerken, benim çektiğim rezilliğin bini bir paraydı. Sanırım Yıkık'lığı sonuna kadar hak ediyordum. Bu arada kadınlardan yana da açılan şansım artarak devam ediyordu. Oturan bayanlardan telefon numarasını masaya bırakanların sayısı hatırlamıyordum artık. Supi gitti gideli, mülayim bir insan olmuştum da bu, kadınların ilgisini mi çekiyordu, bilmiyordum. Ama Supi'nin gidişiyle alakalı olduğuna emindim. Bayanlara karşı bakışım, davranışlarım daha olumlu, daha insani olmuş ve bu kadınları etkilemiş olması muhtemeldi. Çünkü ben de kendimi salt bir erkek gibi değil, herkese insan gözüyle bakan bir insan gibi hissediyordum artık. Supi yerinde olmadığı için kendimi tam manasıyla erkek gibi hissedemiyor, böylece kadınların da bana, bir erkek olarak tepki vereceğini düşünmediğim için daha cana yakın ve samimi davranıyordum. Olduğum gibiydim artık. Ve bütün bu kadınların içinde gözüm Cansu'dan başkasını görmüyordu. Supi hayatımda olsa eminim, birinci ya da ikinci seferde olmasa bile, bir gün Supi'nin aklına uyup bir hata yapardım. Ayten faciasında olduğu gibi.

Bu arada Cansu'yla da iyiden iyiye ilişkimiz düzelmiş, artık daha iyi anlaşır olmuştuk. Tek sıkıntımız Cansu'nun bana sokulduğu zamanlarda ondan uzak durmamdı. Ayten'le birlikte olmama rağmen ondan uzak durmam zoruna gidiyordu. Nasıl anlatabilirdim ki ona. Buna üzüldüğünün farkına varıyor, elimden bir şey gelmiyordu. Birçok sefer söylemeyi düşündüm, ama anlamayacak, arkasında başka bir sebep arayacaktı. Belki de o halimle görünce beni terk edecekti. Artık bu işi bitirmeliydim. Supi Efendiyi bir şekilde çadırına döndürmeliydim. Artık bu iş benim istikbalimin ve mevcudiyetimin yegâne temeli haline gelmişti. Onsuz, ne kadar zengin ya da fakir, âşık ya da değil, hatta yaşamış ya da yaşamamış olmamın bile herhangi bir önemi yoktu... Birinci önceliğim oydu...

Bir akşamüstü, aklımda Supi olduğu halde eve yollanırken, gözüm bir anda çöpün kenarındaki kediye takıldı. Bu benim Pisiko'mdan başkası değildi. Suratıma baktı, tanımazlığa vurdu. Adi herif! Beni gördüğü anda deli gibi sevinen, bacağıma sürtünen, her gece kucağımda yatan kediye ne olmuştu böyle? Boynundaki kolyesinden de tanımıştım, bu oydu, başkası olamazdı. Nasıl karıştırabilirdim beş yıllık kedimi. Ancak çok zayıflamış ve kirlenmişti... Büyücünün dediği geldi aklıma: "Kaçan organını ikna etmen ve eve geri dönmesini sağlaman gerekir." Belki Pisiko'yu ikna edersem büyü bozulabilirdi. Birindeki büyü bozulunca diğerlerindeki de otomatikman bozulması gerekmez miydi? Denemekten ne zararım olur ki, diyerek ufaktan sokuldum."Gel oğlum, gel babana, pis pisi..." Yavaş yavaş yaklaştım. Kedi beni görünce şeytan görmüş gibi gerisin geriye kaçtı. Biraz ileriye gitti durdu. Ben yapacağımı biliyordum... Hemen markete koştum, bir kutu ton balığı aldım. Gelip yakınına koydum. Ha ha, tuzağıma düşmüştü. Yavaş yavaş sokuluyordu... Yemeğe başladı... Biraz bekledikten sonra tekrar sinsice sokulmaya başladım... Yalanarak bana bakıyordu. Tanrı belasını versin! Tam elimi uzatıyordum ki, kedi gerisin geriye sıçrayıp art ayaklarıyla arkasındaki duvardan yaylanarak tam suratımın ortasını tırmalayıverdi. Sonra kaçtı gitti. Lanet Olsun!!! Kedim Ninja Kedi olmuştu görmeyeli. Yüzüm çok fena acıyordu. Pisiko beni fena çizmişti.

Supi FirardaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin