Gecenin ruhumu emip bitirdiği bir sabaha uyanmıştım. Önümde gökyüzü yoktu, bir mahzeni andıran bu yerde karanlıkla başbaşaydım. Ama o kadar uzun zaman geçmişti ki aradan, bu beni sabahın geldiğine ikna etmişti.
İşaret parmağım toza bulanmış yerde dairesel hareketlerle varlığını sürdürüyordu. Bu harabe bedende, yaşadığıma dair tek tepki buydu. Gözlerim bir an olsun uyumak için çaba sarf etmemişti. Belki uyursam bu atmosferle aramda mesafe olacaktı ama bu bile çoktu. Acı o kadar yoğundu ki ruhumda, zihnim kararmıştı.
Şimdi hiçbir şeyin başını sonunu kestiremiyor, bu betbah yerde bir çıkar yolu arayamıyordum. Sanırım pes etmiştim. Hayat yolculuğumun bu bölümünde artık ölüm daha elverişli gelmişti. Gözümün önünde bir kolaj misali anılar canlanıyor, sesler birbirine karışıyordu. Sonra bir anda karanlık her yeri süpürüyordu. Toz taneleri burnuma dolarken içli bir nefes çektim.
Acaba benden sonra ne olmuştu?
'Her neyse,' dedi içimde ki ses. "Her neyse."
Sadece bir an tüm zihnim sustu. O kısa anda bana yaklaşan adım seslerini duydum. Sonra yine kafamda türlü senaryolar dolaşmaya, ipler beni boğmaya başlamıştı. Yine başa mı saracaktım? Dün bir şeyler tamamlanmak üzere yarım kalmıştı. Bu düşünce midem de kıpırtılara sebep olmuştu. Korku dallarını içimde bir yerlerde örerken, kapı sinir bozucu bir sesle açıldı. Baygın rolü yapmak ani verdiğim bir karardı. Aralık kapıdan ışık biraz dolsa da karanlığın hala hakim olduğu kesindi. Heyecan şimdi en üst doruktaydı.
"Kalk!" dedi daha önce aşina olmadığım bir ses. Gittikçe yaklaştığını hissetsem de tepki vermedim.
Oyuna yeni karakterler katılmış olmalıydı. Gözlerimin önüne birinin gölgesi düştü. Sanırım eğilmişti. Parmak uçlarını ritmik bir şekilde koluma bastırdı. "Kalk hadi."
Baygın rolü fayda vermeyecek gibiydi. Yavaşça araladığım göz kapaklarımın ardından bu yabancı adama baktım. "Ne var?" Diye sordum çatallaşmış bir sesle. Şimdi etraf daha netti.
"Ölüm uykusuna mı yattın?"
Elini üstümden çekti ve ayağa kalktı. Cevapsız kaldığımı gördüğünde devam etti. "Seni bekliyor hadi."
"Canı cehenneme,"
"Sen aklını kaçırmışsın," dedi adam kahkahalarının arasından. Sonra aniden yüzü düştü ve ciddi bir hal aldı. Şimdi tehlikenin her boyutu kol geziniyordu. "Onun kim olduğunun farkında mısın?"
Kollarımdan destek alıp kalkmaya çalıştım ama başarısız olmuştum. Dün geceden kalma ağrılar her hareketimde tetikleniyordu. Dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımıştı. "Bana yardım et," dedim tepemde dikilen adama. Acı dolu sesim onda tek bir mimik bile kıpırdatmamıştı.
Elimi uzattım ama o tutmak yerine, iki elini koltuk altımdan sarıp beni aniden ayağa kaldırdı. "Canım yanıyor," diye fısıldadım içimde ki çığlıkları bastırmak istercesine. Kaburgalarım nefes almamı zorlaştıracak kadar ağrıyordu.
Şimdi ikimiz de ayaktaydık. Başımı kaldırıp adamın yüzüne baktım. O eski pozisyonuna dönerken, ben de kendimi toparlamaya çalıştım.
"Canın yanıyor ama asi bir ergen gibi davranmayı ihmal etmiyorsun." Dedi tek nefeste. Kaşlarımı çattım, ona bir çok şey diyebilirdim ama susmak daha cazip gelmişti.
Kırklı yaşlarının başında duruyordu. Az önce beni tuttuğu kolları dövmeler ve kesiklerden kalma eskimiş yaralarla doluydu. Sol kaşının üstünde bir işaret vardı. Fazla kalıplı olduğunu ayağa kalkınca fark etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SINIRDAKİ YABANCI +18
General FictionBU HİKAYENİN BİR ÇOK KISMINDA RAHATSIZ EDİCİ İÇERİK BULUNMAKTADIR. "Teninde bir ilkbahar havası ama için kar kış. Gözlerin yorgun, ruhun darmadağın. Korkuyla baktığın bu yollar senin kaderin, bu gözler senin katilin." Bakışlarında bir kasvet, kehane...