Uyandığımda terden sırılsıklamdım.
Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu, nefes nefese kalmıştım. Yatak çarşafım kaymıştı ve nemli hava tenime terimle birlikte yapışmıştı.
Öfkeyle yastığımı kafamın altından çekip odanın bir yerine fırlattım.
Kapımın tıklatılmasını bekledim. Ses yoktu. Annem kapımda belirmediğine göre çığlık atmamıştım. Bu iyiydi. Onu uyandırmaktan hoşlanmıyordum.
Kalp atışlarımı yavaşlatmaya çalıştım. Görüntüler gözlerimin önünden gitmiyordu. Ağzımda kanın bakırımsı tadı vardı ve vücudum yine kapana kısılmıştı. Enkaza dönüşmüş arabanın içindeydim.
Bir anda karanlık odam bana dar ve basık gelmeye başladı. Üstelik nemli hava kesinlikle buna yardımcı olmuyordu. Bir an önce sakinleşmem gerekiyordu yoksa panik atak geçirecektim.
Derin derin nefes almalıydım.
Vücudumun kontrolünü ele geçirdim ve ciğerlerimi havayla doldurdum.
Bir... bu bir rüyaydı. Gerçek değildi.
İki... bitmişti.
Üç... kaza aylar önce olmuştu.
Dört... yaşıyordum.
Beş... neredeyse tamamen iyileşmiştim.
Altı... Çenemi sıktım. her şeyi... kaybetmiştim.
Gerçekler odadaki havaya tutunmuş ve dört duvarı doldurmuştu. Gerçeklerle birlikte kalp atışlarımın ritmi düzene girdi. Hatta o kadar yavaşladı ki neredeyse durmuştu.
Oysaki kâbusun başlangıcı ne kadar güzeldi. Uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaş gibi kendimi kucaklamıştım. Sıcaklık, samimiyet, mutluluk, gençlik enerjisi havada bir nabız gibi atıyordu. Köpekbalığıydım yine. Herkes tarafından sevilen, mutlu, başarılı, eve gittiğinde kendisini annesiyle babasının kucağında bulacak hayat dolu bir kızdım.
"Tek bir dileğim vardı." diye geceye fısıldadım. Şimdi bir dilek hakkım olsaydı dileyecek çok şeyim vardı.
Hava henüz karanlıktı ama gram uykum kalmamıştı. Telefonumun saati geceden kurduğum alarmımın çalmasına iki saatten fazla olduğunu söylüyordu. Yatakta yan döndüm. Gözlerimin ardına kadar açıktı.
Eşyalar odanın içinde karanlık gölgeler oluşturuyordu. Her birinin yerini ezbere biliyordum, hatta raflardaki kupaların ve madalyaların hepsini nerede kazanmış olduğumu tek tek sayabilirdim. Belki, kendimi biraz zorlarsam saniyeleri bile hatırlayabilirdim.
Gözlerim duvardaki posterlerden birine takıldı. Karanlıkta okuyamasam da üstünde ezbere bildiğim bir cümle yazılıydı. Gölgelerin içerisindeki Missy Franklin, sevdiğimiz şeyde daha iyi olmak için herkesten önce uyanmanın ne kadar harika olduğunu söylüyordu. Bir yıl öncesine kadar o posteri görmek yataktan hoplayarak kalkmam için yeterliydi. Şimdiyse oldukça ironik geliyordu.
İhtiyacım olsa da uyumak artık bir hayaldi.
Nefesimi gürültülü bir şekilde vererek yataktan doğruldum. Yüzüme düşen saçlarımı ittirirken şakaklarımın ıslak olduğunu hissettim. Ne olduğunu anlamak için elime bakmama gerek yoktu. Yine ağlamıştım. Çığlık atmadığıma dua ediyordum.
Bazen arabada çok uzun süre sıkışık kalıyordum. Ve uyanamıyordum.
En nefret ettiğim şey annemi yatağımın başında beni uyandırmaya çalışırken bulmaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin Gülümsediği Yer
Подростковая литератураCiğerlerimi doldurabildiğim kadar havayla doldurdum ve tüm içtenliğimle tek bir şey diledim. Ama o gece hayatın benim için başka planları vardı. ... Güneş her şeye sahipti. Gelecek için büyük bir hayali, onu seven harika bir ailesi, her daim gü...