Güneş
Beni eve bırakmasını tarif etmek dışında boğazımdan başka kelime çıkaramamıştım. Arabadan inmeden önce eşyalarımı aldıktan sonra ona bir sorun yokmuşçasına gülümseyip kapıyı ardımdan kapattım. Eve gelip yatağıma oturduğumda hem bedenen hem de ruhen çökmüştüm. Ağırlığım bir ton geliyormuş gibi yerimden geri kalkamadım. Eşyalarımın bulunduğu bez çantayı ayaklarımın dibime bırakıp başımı ellerimin arasına aldım. Kafamın içi onunla uçağa atlayıp Almanya'ya gitmek için bir yol, bir bahane aramakla meşguldü. Tek bulabildiğim bahane üniversite için gitmekti. Ama bu zamana kadar bunu hiç düşünmemiştim. Bir anda her şeyi, annemi, yaşadığım şehri ve bildiğim her şeyi burada bırakıp öylece gitmek istemiyordum.
Derin bir of çekerek yatağımdan ayrılmayı başardım ve kendimi duşa attım. Belki de bu konuyu annemle konuşmalıydım. O ne yapılacağını bilirdi. Beni destekliyordu. Aşktan anlıyordu. Bana yardımcı olabilirdi.
Yine de onu geride bırakıp gitme fikri kalbimi kırıyordu.
Soğuk suyun altında sinirle saçlarımı karıştırdım. "Bunları düşünme." diyerek kendime kızdım. O gitmeden son iki günüm kalmıştı. Bunu en güzel şekliyle değerlendirmek için bir şeyler düşünmeliydim. Beynimin plan yapan kısmı devreye girdiğinde biraz sakinleşmiş hissediyordum. Evet, şimdilik bana yardımcı olacak olan tek şey buydu. Ufuk sayesinde iki günüm daha vardı. Bu günleri ona sevdiğim başka şeyleri göstererek değerlendirmeliydim. O gitmeden, daha çok şey göstermeli, daha çok şey anlatmalıydım.
Havluyla bilgisayarımın başına oturup tarayıcıyı açtım ve biraz düşündüm. Aslında aklıma yapılacak bir sürü şey geliyordu ama yine de bir şeyler unutmadığımdan emin olmak istiyordum. Bir süre araştırma yapmaya kendimi verdim ve bir liste oluşturdum. Aslında yapabileceğimiz o kadar çok şey vardı ki! "Keşke bir haftamız daha olsaydı." diye mırıldandım. Sanki dilek gerçekleştiren bir cinmiş gibi Ufuk'un yaramaz gülüşü kafamda şimşek gibi çaktı ama boşunaydı. Onun bile yardımcı olabileceği bir şey değildi. Uçuş hazırdı, rezervasyonlar bitiyordu. Ufuk'a söylesem eminim bunu da halletmenin bir yolunu bulurdu. Ama bu bir çözüm değildi. Onu sonsuza kadar burada tutamazdım.
Su sporları resimleriyle dolu bir sekmeyi kapattığımda kapının sesini duydum. Araştırmaya o kadar dalmıştım ki üzerimi bile giyinmeyi unutmuştum. Annem gelmiş olmalıydı.
"Mama?" diye seslendim.
Adım sesleri odama doğru ilerledi, annem kapımı araladı. "Sen evde miydin dochka?"
"Da. Bugün tüm gün Dim Çayı'ındaydık. Yorulmuşum."
Sarı saçlarını nemli alnından uzaklaştırdı. Gözlerinin altı biraz çökmüş görünüyordu. "Ah ben de nasıl yorgunum anlatamam! Bugün çok fazla yeni giriş vardı ve problemlerin ardı arkası kesilmedi. Duş aldıktan sonra ikimize bir kahve yapayım mı?"
Bu fikir çok hoşuma gittiğinden ona hevesle kafamı salladım. Alnıma bir öpücük kondurup odamın kapısını ardından kapatıp beni tekrar kendimle baş başa kapattı. Bazı şeyleri daha sonra düşünmek için mantar panoma tutturdum. Oraya tutturulmuş bir aile fotoğrafımızda kameraya gülümseyen babamı görünce istemsizce ben de gülümsedim. Yanımda olup saçlarımı okşarken bana öyküler anlatması için her şeyimi verirdim.
"Baba, baba! Baksana!" Gömleğini çekiştirip parmağımla ufuktaki dağları gösterdim. "Tıpkı uyuyan bir adama benzemiyor mu?"
Babam gülerek beni kucağına çekti. Çok küçük olmalıyım ki bacaklarım yere değmiyor ve rahatça kucağına sığabiliyorum. "Ama bakmıyorsun! Baksana, çok benziyor. Tıpkı bulutlarla yaptığımız oyunda olduğu gibi. Bak!" diye ısrarla elimle ileriyi gösteriyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin Gülümsediği Yer
Teen FictionCiğerlerimi doldurabildiğim kadar havayla doldurdum ve tüm içtenliğimle tek bir şey diledim. Ama o gece hayatın benim için başka planları vardı. ... Güneş her şeye sahipti. Gelecek için büyük bir hayali, onu seven harika bir ailesi, her daim gü...