"Bunları bana neden taktın?" dedi Yuki bileğindeki ağır prangadan kurtulmaya çalışırken. Devasa sarmaşıklarla kaplı, serin nemli bir labaratuvardaydı. Kibutsuji Muzan onun biraz önünde, çalışma masasında bir kaç sıvıyı büyük tüpün içine boşaltıyordu. Tanrıça içindeki enerjiyi ellerine yöneltmeye ve prangaları kendi kutsal güçleriyle açmayı denedi. Bu sırada İblis Lordu elindeki boş şişeyi tek bir hamlede parçalara ayırdı."Daha gücünün ne olduğunu bile bilmiyorken nasıl Ay Tanrıçası olabilirsin, Yuki Azelea?" dedi ince kadifemsi sesiyle. İşini bitirmiş olmanın rahatlığıyla yavaş yavaş arkasına döndü ve o an içinde bulunan bütün kalplerin birkaç saliseliğine ağrıdığını hissetti.
Lanet olsun, yanlış bir şeyler var. Gözlerini açtı ve tekrardan yerde çaresizce oturan Tanrıçaya baktı. Onu bu pis yaralı haliyle kim Tanrıça olarak nitelendirebilirdi ki?
Ellerini mendiline silerken haince gülümsedi, ne kadar zamandır görüşmüyorlardı. 500 yıl olmuş muydu acaba? Dudaklarını yaladı ve giderek kıza daha da yakınlaştı.
"Benden korkmuyorsun değil mi, sevgilim?" Yuki yanağının içini dişlerinin arasına alıp ağlamamak için nefesini tuttu. Muzan'ın ona seslenişi ve bakışları her seferinde farklı bir hal alıyor ve buna nasıl tepki vermesi gerektiği hakkında en ufak bir fikir bile üretemiyordu.
"Söylesene ölümsüzlük nasıl hissettiriyor Azelea?" Muzan'ın soğuk uzun parmakları kızın kimonosunun açıkta bıraktığı bacaklarına uzandı. Yuki geri çekilmek istedi, onun gibi bir canavarın kendisine dokunmasını istemiyordu. Fakat Muzan, kızın çıplak tenine dokunduğu anda ise güçlü bir şok dalgası ikisinin de iliklerinden geçiverdi. Muzan haince sırıtıp beklenmedik bir hızla kızı kollarından yakalayıp kendine çekti. Yüzleri birbirlerine öylesine yakındı ki Yuki'nin titrek nefesi adamın soluk yanaklarında yankılanıyordu.
"HİSSEDİYOR MUSUN YUKİ, SONSUZ GÜCE NE KADAR YAKIN OLDUĞUMU GÖRÜYOR MUSUN!" Bir yandan kızı sarsıyor diğer yandan kıpkırmızı gözleri ile Yuki'yi adeta süzgeçten geçiriyordu. Kız acıdan inledi ve birkaç kemiğinin çatırdadığını hissetti. Muzan'ın böylesine vahşileşmiş olması korkutucuydu, her ikisi içinde.
"Canım acıyor, bırak beni" diye mırıldandı sadece. Muzan'ın gözü öylesine dönmüştü ki kızın ne dediği hakkında en ufak fikri bile yoktu. Bileğini artık hissedemeyen tanrıça acıyla yüzünü buruşturdu. Vücudu alev almış gibi ısınmaya ve her saniye biraz daha uyuşmaya devam ediyordu. Boğazına kadar gelen acı çığlığı artık bastıramayacağını anladığında kalan son gücüyle Muzan'ın göğsüne vurdu.
"BIRAK BENİ, BIRAK CANIM ACIYOR!" Kibutsuji sendeledi ve dizlerinin üzerinde dengede durmayı başardı. Bir anda kendine gelmiş ancak kızın böyle bir tepki vereceğini tahmin edemediğinden afallamıştı. Nasıl cesaret edebilir, onun gibi korkak bir varlık?
Yuki ise gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu. Bir canavar, o gerçekten bir canavara dönüşmüş.
"Ne cüretle sevgilim, ne cüretle bana karşı gelebilirsin?" tekrar kıza yaklaştı, bu sefer temkinli bir merakla. Kızın bütün vücudunu inceliyor, gücün kaynağını bulmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐀𝐔𝐃𝐀𝐃𝐄 [𝐾𝑖𝑏𝑢𝑡𝑠𝑢𝑗𝑖 𝑀𝑢𝑧𝑎𝑛]
Fanficᴏ ɢᴜɴ, ᴍᴇʟᴇᴋ ᴠᴇ şᴇʏᴛᴀɴ ғᴀʀᴋɪɴᴅᴀ ᴏʟᴍᴀᴅᴀɴ, ᴋᴀɪɴᴀᴛɪ ᴄᴇɴɴᴇᴛ ᴠᴇ ᴄᴇʜᴇɴɴᴇᴍ ᴏʟᴀʀᴀᴋ ɪᴋɪʏᴇ ᴀʏɪʀᴀᴄᴀᴋ ᴏʟᴀʏʟᴀʀ sɪʟsɪʟᴇsɪɴɪɴ ɪʟᴋ ᴀᴅɪᴍɪɴɪ ᴀᴛᴛɪᴋʟᴀʀɪɴᴅᴀɴ ʜᴀʙᴇʀsɪᴢʟᴇʀᴅɪ...