Chan yaptığı işten kafasını kaldırmaya çalışırken kendisini uykuyla uyanıklık arasında hissediyordu. En son yurtta olan küçük çaplı tartışma kendisini suçlamasına sebep olmuştu. Nedenini kendisi de bilmiyordu tek bildiği her şeyi berbat ettiğine dair söylenen egosuydu. Lider olup huzuru sağlamalıydı, kavga çıkartan değil.
Gözleri açıldığında stüdyonun keskin ışıkları başını ağrıtmaya başlamıştı. Bu sırada da ağzından aşağı tişörtüne doğru akan salyasının yapışkanlığını yeni fark ediyordu. Uyanması gerekiyordu. Gözleri tekrar kapandığında bunu yapamayacağını yeni fark ediyordu. Kafası o kadar bulanık ve sisliydi ki mırıldandığını bile zar zor fark ediyordu.
Sabah uyandığında ki bu yakın saatler olurdu, sırtı ve beraberinde bütün vücudu kaskatı olacaktı. Başına taktığı bere kulaklarını sıcak tutarken üstündeki tişört aksine onu ısıtmıyordu. Ağzından verdiği nefes gözleri tekrar kapanmıştı. Bu sefer gerçekten de rüya alemine giriş yaptığını hissediyordu.
O anda odanın kapısını açıp etrafa endişeli gözlerle bakan Changbin, Chan'ın masaya dayadığı kollarının üstünde uyuyakaldığını gördüğünde derin bir nefes vermişti. Saat gecenin bir yarısını geçmişti. Chan eve gelmemişti, üstüne üstlük telefonunu da yanına almamıştı. Changbin yumuşak yüz hatlarına baktığında gülümsedi.
Ağzı hafif aralık, birkaç damla salya aşağı akıyor ve farkında olmadığı mırıldanmalar dudaklarından dökülüyordu. Gözleri aşağı gittiğinde üstündeki uzun kollu tişörtün vücudunu yeteri kadar sıcak tutmadığını anlayabiliyordu. Hemen üstündeki montu çıkartıp üstüne attığında berenin izin verdiği kadar görünen uzun ense saçlarını okşadı.
Chan sıcak bir elin ensesinde dolaştığını hissettiğinde gözlerini aralamıştı. Görmeyi beklediği son suret rüyasından çıkıp gerçek hayatta karşısına çıkmıştı. "Bin?" Changbin takma adama gülümserken kafasını salladı. "Evet, benim meleğim." Chan hayal olduğunu düşündüğü takma isme gülümsedi. "Buradasın." Yumuşak ses tonu Changbin'in baş parmağı ile Chan'ın yumuşak yanağını okşamasına neden olmuştu.
"Senin için buradayım."
"Gerçek misin?" Chan uykulu gözleri beklentiyle dolu parıltılar taşırken Changbin buna gülümsedi. Chan'ı ne kadar süredir yalnız bıraktığını hatırlamıyordu. Ondan kardeşten daha fazla şeyler hissettiğini düşünmeye başladığında uzaklaşmıştı. Ama fark etmeden onu boşlamıştı. Derin bir nefes alıp verdikten sonra sıcak avuç içini ılık yanağa bastırdı.
"Evet, gerçeğim bebeğim. Seni evimize götürmeye geldim."
"Ama benim evim zaten burada. Sen buradasın."
Sonunda zar zor duyduğu mırıltı kalp atışının teklemesine neden olmuştu. Bu cümleyi belki uyku sersemi olduğu için söylüyordu, belki de gerçekten büyüğü umut ettiği gibi kendisine karşı bir şeyler hissediyordu. Bunu sonra düşünecekti. Şimdi yapması gereken başka bir şey vardı. "Yine de rahat bir yatakta yatmalısın prensim." Çıkan homurdanma onu şaşırtırken boynuna sarılan ince bilekli kollar onu şaşırtmıştı.
"Ben prens olmak istemiyorum." Chan kafası Changbin'in omzuna düşerken tek dediği cümle buydu.
"O zaman benim prensesim olursun meleğim."
Changbin bu sefer gerçekten tamamen uykuya dalan bedene gülümsediğinde ayaklarını beline sarıp ilerlemeye başladı. Son zamanlarda kilo verdiğini düşünmeye başlıyordu. Ya da gerçekten de kendisi vücuduna fazla abanmıştı. "Seni yalnız bırakmamalıydım Chan gerçekten özür dilerim."
🂡
kısa oldu kusura bakmayın artık..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hi, dady ❬binchan
FanfictionChan'ın kimseye itiraf etmek istemediği bazı sırları vardı.