Günler haftalar böyle geçiyor, annemle babam arasında tam bir casusluk oynuyordum... Mehmet'ten her gün mektup beklemekten de iyice yoruldum. Neden yazmıyor neden? Ama onbeş günü kaldı. Nasıl olsa gelecek.
Birden aklıma Mehmed'i İslam'dan çıkarmanın bir yolu geldi... İslâm'ın en mantıksız, en çağdışı emirlerini bulacak, Mehmet gelince Mehmed'e soracaktım. Tabii Mehmet cevap veremeyince İslâm'dan yavaş yavaş kopacaktı.
Bu fikrimle övünmüş, o gece güzel bir uyku çekmiştim
Ertesi gün ilk işim Kiliseye gitmek oldu. Proz Meryem Ana kilisesi rahibi çok iyi bir insandı. Ona da fikrimi anlattım. Beni papaza odasına götürdü... Bir koltuk göstererek,
-Otur bakalım yavrum. Nedir derdin?
-Muhterem peder. Bir genci seviyorum ama o genç müslüman. Biliyorum müslümanla evlenmeme kilise izin vermez. Aforoz olmakta istemiyorum. Onun için o genci hristiyan yapacağım. Bana yardım etmenizi istiyorum.
-Nasıl bir yardım bu?
- Bana İslâm'ın en bağnaz en gerici kurallarından birini öğretin. Ona o konuda soru sorayım oda cevap veremesin. Sorduğum sorunun alternatifi bizim kutsal kitapta olmalı. Bende övünerek onu anlatmalıyım. Bizim dinimize özenmeli. Bu konu doğrultusunda ne sorabilirim?
Papaz Adolf biraz düşündü:
- Soru mu? Onların dininin çoğu saçmadır, mantıksızdır.
-Mesela Peder?
-Mesela dört kadın konusunu sor ona. İnan bana sana cevap veremiyecek. Pevgamberleri bile çok kadınla evliydi. Bu çağdaş dünyada böyle bir saçma dine inanmak akıllıca bir iş olur mu?
-Çok güzel peder.Bu soru çok güzel.Mehmet bu soru karşısında çakılıp kalacak. Çürüğe çıkartamaz da değil mi peder?
-Asla. Bu sorunun mantıklı açıklaması yok.
Sevinçle ordan ayrıldım. Arabama binip eve doğru giderken aklıma geldi. Gidip bu soruyu Abdulvahhab'a sormalıydım. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olurum.
Bir defasında Mehmet onun kaldığı pansiyonu göstermişti bana. Hemen gidip onu buldum. Biraz serin karşıladı beni. Bu çocukta cazibemden etkilenmekten korkuyor galiba? Benimle samimi olmaktan bile kaçıyor.
Pansiyonun oturma salonuna aldı beni. Odasına almaya cesaret edemedi. Ona saldıracağımı mı sanıyor ne?
Centilmen tavrıyla sordu:
-Buyrun bayan Maria? Sizi dinliyorum.
-Benim kafama bir soru takılıyor Abdulvahhab. Sizin dininiz hakkında biraz bilgi edinmek istiyorum.
-Bu merakın sebebini sorabilir miyim?
-Hiiç... Öylesine kafama takıldı. Sizin dininizde birden fazla evlilik var. Hatta dört kadın. Böyle saçma bir dini nasıl kabul ediyorsunuz? Üstelik peygamberiniz de çok evlenmiş. Öyle peygamberin yolunda gidilir mi?
-O halde sizin peygamberin yolundan gidelim ha.... Ne dersin?
-Tabi ki çok iyi olur.
-Bak işi mantığa dökersen işin içinden çıkılmaz. Sizin peygamberinizde hiç evlenmedi. O halde dünyada hiç kimse evlenmemeli değil mi? Kaldı ki, o sizin peygamberniz değil. Ona iftira atıyorsunuz. Ben varsayımdan yola çıkıyorum. Söyler misin; hiç evlenmemeli mi dünyadaki insanlar?
Şaşırmıştım. Kekeliyerek cevap verdim.
-Hayır, evlenmeli. Zaten İsa evlenmeyi yasaklamamıştır.
-Bizim Peygamberimiz de tek evliliği yasaklamamıştır. Hatta isteyen hiç evlenmeyebilir de. Zina yapmamak şartıyla
-Ama isteyen herkeste, dört kez evlenebilir.
-İşte bu noktada dur bakalım. Bir defa bizim peygamberimizin çok evliliği o çağa göre farklı nedenlere dayanıyordu. O çağda erkeklerin çoğu elli altmış kadına sahipti, İslâm tamamlanmamış, yer yüzüne yayılmamıştı. Hazreti Muhammed 53 yaşına kadar kendinden onbeş yaş büyük, iki kocadan ayrılmış kadınla, Hz. Hatice'yle evliydi. Hz. Hatice ona "ben yaşlandım artık" dedi evlendikten on onbeş yıl sonra "sen bir kadın daha al." dedi.
Ama Peygamberimiz en genç çağlarında bile ikinci kez evlenmedi. Çünkü o, şehveti arzular için evlilik yapan biri değildir. Zaten şehveti arzusundan dolayı evlenmiş olsaydı, etrafinda genç kızlar dönerken yirmi beş yaşına kadar bekar kalmazdı. Harama giderdi. Gerçi şehveti arzudan dolayı evlenmek suç ya da günah değildir. Ama o bunun için çok evlilik yapmadığına delil getiriyorum. Daha sonra yirmibeş yaşındayken, iki kocadan ayrılmış olan kırk yaşındaki Hatice validemizle evlendi. Hz. Hatice ölünceye kadar ikinci bir evlilik yapmadı. Hazreti Hatice validemiz altmış yedi-altmış sekiz yaşlarında öldü. Dikkat edin; yetmişine bir kaç yıl kaldığı halde, Peygamberimiz de elli yaşlarında olmasına rağmen ikinci kez evlenmedi.
Hazreti Hatice öldükten bir kaç yıl sonra Hazreti Aişe'yi aldı. Daha sonra şartlara göre birden fazla evlilikler yaptı.Düşman kabilelerden kız alıp, o kabilelerle akraba oldu. Araplar da bu çok önemliydi. Birçok kabileler "Mu- hammed bizden kız aldı, o bizim damadımız oldu" diye müslüman oldular. Annem bile derdi ki. "Amerikanın müslüman olacağını bilsem, kocama Amerikan başkanının kızını alırdım."
O müslüman kadınların tek gayesi erkekleri değil,inançlarıydı. Kocalarının bu inançla çok evlenmesine bilakis yardım ediyorlardı.
- O halde, şimdi her erkek dört kadın almamalı değil miydi?
-Zaten dört kadın alın emri yok Kur'an'da. Ruhsat var. O da şartlara göre değişen bir olaydır. Öyle erkekler vardır ki, değil iki kadın alması bir kadın alması bile caiz değildir. Bunları anlamanız ilk etapta zor tabii. İslami tahsil ister bu durum.
Gelelim ikinci şıkka, Allah Kur'an'da "...Bir kadın sizin için daha hayırlıdır" diyor.
Her erkek birden fazla zaten evlenemez. Bu mantığa da, matamatiğe de ters düşer.
- Nasıl yani?
- Bakın size bir hesap çıkartayım. Diyelim ki dünya İslâma göre yaşıyor. Varsayalım, dünya nüfusu beş milyar oldu. Her erkeğin dört kadın alabilmesi için, bir milyarı erkek, dört milyarı da kadın olması gerekiyor. O halde bu durum kaide olamaz.
Yani İslâma göre olunca, her erkek çok kadın bulamaz ama, batı medeniyetinde, bir erkek evli kadınlarla da ilişki kurduğu için isterse erkekler onar kadınla bile ilişki kurar ve kuruyor da sizin uygarlığınızda. İşin garibi, on metrese evet diyen medeniyeti yargılamıyorsunuz da, bin de bir meydana gelmesi muhtemel olan İslâm'ın tanıdığı ruhsatı yargılıyorsunuz. Üstelik, İslam da doğuran kadının çocuğunun bütün masrafı babaya aittir. İster boşansınlar ister boşanmasınlar. Ama sizin uygarlığınızda,çocukların çoğu babasını tanımıyor. Neden böylesine hayvanlık aleminden aşağılarda kalan medeniyetinizi sorgulamıyorsunuz? Savaşları unutmayın. Bazı ülkelerde o kadar az e erkek kaldı ki, kadınlar bile çok evlilik istediler.
Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Evet doğruydu. Herkes herkesi aldatıyor, bir erkek belki de yüz kadının hayatından geçiyordu. Benim bile babam belli değildi.
Papaz beni yanıltmıştı... Hiç mantıkî izahı yok demişti. Ama Abdulvahhab çok güzel mantikî deliller getiriyordu.
Tekrar üzüntüyle pedere gittim. Çok üzgün olduğumu belirterek yalvardım.
-Peder! Bana daha mantıklı... Çürüğe çıkartılamıyacak bir şey söyle. Çok kadın sorusu tutmadı.
Peder başını kaşıdı.
-"... O halde dur beni dinle. İslâm'da zekât müessesesi vardır. Biz diyoruz ki, peygamber zekâtı kendi çıkarı için ortaya koydu. Neden durup dururken böyle bir şey çıkarsın ki? Tabii Hatice'nin parası bitti. Ne yapsın uyanık Muhammed hemen "Tanrı buyruğu" deyip, kendisine para yağdırmanın yolunu buldu.
-Ah işte bu çok güzel. Hemen bu konuda da o genci sıkıştırayım.
Papaz biraz rahatsız olmuştu bu gençten.
-Maria. Kimseye gitmesen daha iyi olmaz mı?
- Olmaz peder. Mehmet gelinceye kadar çok bilinçli bir şekilde hazırlanmalıyım. Onu hristiyan yapmasam nasıl evleniriz?
Heyecanla arabamın kontağını çevirdim. Yine Abdulvahhab'ı buldum. Aynı salonda oturduk. Kendimden emin bir tarzda sormaya başladım:
-Sizin peygamber dininizi çıkarına kullanmış.
-Aa bu nasıl söz? Zaten Hz. Muhammed demekte İslam demekle eş anlam taşır. Kendi kendisini mi kullayor?
- Hayır hayır. Ben daha sorumu sormadım ki.
Öyle kendimden ve sorumdan emindim ki yerimde duramıyordum.
-Neden zekât diye bir şey icad etti Muhammed? Tabii parasız kalmıştı değil mi?
Beni güzelce dinledikten sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
-Ey İsa, Meryem putlarına tapan kız! Beni güzelce dinle. Şunu da unutma ki, İslâm papazın söylediği gibi bir din değildir. İslâm Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği dindir Senin akıl hocan burda da bir yanlışlık yaptı. İslâma göre Peygamberin zekât alması yasaktır. Hatta değil Peygamberin onun aile efradına bile yasaktır.
Bir gün Hazreti Hasan, zekât olan hurmadan bir tane hurma aldı, Peygamberimiz o bir hurmayı dahi yedirtmedi Hz. Hasan'a.
İkinci kez şok oluyordum:
-Ne, ne... Ne dediniz? Zekât peygambere yasak mıdır?
-Evet malesef öyle hanımefendi. Ama diğer müslümanların fakirlerine haram değildir. Dinimiz cömertli tavsiye eder insanlara. Zekat; salt bir yardım fonudur Zenginlerin zenginlik vergisidir. Her zengin vergi verse dünya da fakir kalmaz. Bütün mesele o sistemi oturtabilmektir.
Bakın yüce Allah şu ayetinde ne buyurmaktadır:
"Allah'ın kendilerine vermiş olduğu lütûflardan başkasına verme konusunda cimrilik edenler, sakın bu cimriliklerinin kendileri için bir hayır olduğunu, fayda vereceğini sanmasınlar. Bilakis cimrilik onlar için bir şerdir. Onların vermeye kıyamayıp cimrilik ettikleri şey (mal,servet vs.) kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah üzerinize düşen vazifelerden ne yaparsanız hepsini bilendir. Hakkıyla haberdardır. (Ali İmran:180)" Siz, (Allah yolunda gidenler) hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile eziyet görmeyeceksiniz..." (Nisa: 77)
Evet, bizim inancımız budur. Namazı dosdoğru kılanlar zekât verip diğer hükümleri yerine getirenler en ufak zulüm görmeyecekler. Ama Allah'ın peygamberine iftira edenler, dünyayı verseler bile cehennem azabından kurtulamıyacaklar. Hem yüce İslâm dinine inanmıyorlar, hem de inanmadıkları yetmiyormuş gibi İslâm dininde hata arıyorlar. Bak bu konuda Allah ne diyor İbrahim Sûresinde.
"O kâfirler öyle kimselerdir ki; Allah yolundan insanları çevirmeye çalışır, İslam dininde bir hata ararlar. İşte onlar sapıklık içindedirler..." (İbrahim: 3)"Kâfir olanlar vaktiyle kendilerinin müslüman olmalarını nice kez arzu edecekler." (Hicr: 2)
İslâm hemen hiç zahmetsiz öğrenilecek bir din değildir. Sen de müslüman olmadığın için o gün çok pişman olacaksın.
Allak bullak olmuştum. Kur'an beni anlatıyordu bana... "O kafirler öyle kimselerdir ki, insanları Allah yolundan çevirmeye çalışır, o yolda hata arar..." tıpkı ben. Evet evet, beni söylüyor.
Çok etkilendim. Hemen kendimi toparlayıp, yok canım bu bir rastlantı, diye teselli ettim. Papaza çok sinirlenmiştim. Beni Abdulvahhab'ın karşısında küçük düşürtmüştü... Ağlayarak kiliseye gittim. Peder gitmişti.... Eve gittim.
Kapıyı babam açtı. Halimi merak etti. Hastayım deyip geçiştirdim... Doğru yatak odasına gittim. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Mehmet'in gelmesine onbeş gün kaldığına mı, böylesine rezil olduğuma mı yanaydım?.. Kulaktan dolma sözlerle beş para etmez müslümanlara karşı rezil oluyorum. Yarın baş papazdan en ilginç, en tutarlı soruyu alıp o müslüman bozuntusuna gideceğim..........
Selam canlar;
Bu kitabı beğendiyseniz oylayıp yorum yapmanız bu kitabı daha bir çok insana ulaştıracaktır. Böylelikle belki bir çok kişinin düşüncelerinin değişmesine,hidayete ermesine vesile olursunuz.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere sağlıcakla kalın 💫🦅🤍Bir sonraki bölüm KALBİMLE İNANCIM SAVAŞIYOR MU
İYİ OKUMALAR
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARİA
Fiksi UmumMaria,maria işte.... . . Kitabın yazarı Emine Şenlikoğlu'nun izni dairesinde yazılmıştır. İzin alınmadan paylaşılması yasaktır. . . . . . . . Uzun uğraşlar sonucu kitap tamamlanmıştır. Okuyan herkese teşekkür ediyorum. M. Maviş