Mahşer 1

760 28 20
                                    












Oturduğu sandalye de biraz daha geriye yaslandı. Zaten oldukça yorgundu. Derin nefes verip gözlerini gri tavana dikti. Griye aşıktı. Siyah ve beyazın karışımı değildi gri. Siya karıştığı herşeyi siyah yapardı. Beyaz ise her zaman kaybolurdu. Ama gri farklıydı koca evrenin içinde gri bambaşkaydı onun için. Onu çözüme isterdi. Güç verir, düşündürür ve delirtirdi. Gri rengin anlamını kendisine ait olduğunu bildirdi her zaman.





Derin bir nefes daha aldı. Odanın içine hakim olan sigara ve alkolün kokusuyla kaşlarını çattı. O sırada çalınan kapıyla başını yana yatırdı. Çerçevesiz cam gözlükleri üzerine dökülen mavi saçları, kızarmış gözleri, çıkmış elmacık kemikleri ve aralık dudakları ile fazlaca seksi duruyordu. İçeri giren adam bu görüntü ile iç çekip ona doğru adımladı.





" Patron kendini günaydın. Fakat sen uyumadın anlaşılan." Siyah saçlının dediği şeyle sadece başını salladı. Gümüş kaplı dişlerini göstererek sırıtan adamla o da sırıttı. Elini havaya kaldırıp camı işaret edince siyah saçlı anlamış pencereye adımlayıp ilk önce perdeyi ardından camı açmıştı.





" Yerlerini buldun mu papaz?" Siyah saçlı başını sallayıp patronunun karşısında ki koltuğa geçip oturdu. Deri ceketinin cebinden zarfı çıkardı. Öne doğru uzatıp masaya bırakınca mavi saçlı zarfı aldı.
" Şuan sadece bir tanesi."





Patron işittiği kelime ile kaşlarını çattı. Parmakları ise zarfı açmıştı. Zarfın içindekini çıkarıp bar tezgahının arkasında çekilmiş bir kaç fotoğrafı görünce tekrar siyah saçlıya dikti kızarık gözlerini.
" Bana onu al gel. Ayrıca işini ciddiye al ve onu da bul." Patrondan bir nevi yediği azarla ayağa kalkıp sırıttı. Havadan patronuna bakıp, nefret ettiği o kibirli gülüşle baktı ona.





" Elbette patron."





Siyah saçlının gülüşünde durdu gözleri. Kibir. Saf ve tertemiz bir kibir. Mavi saçlı nefret ederdi kibirde. Kibir insanın en büyük düşmanıydı ona göre. Kibir seni yer bitirirdi. Duygunu düşünceni davranışlarını bir süre sonra kontrol ederdi. Kibir gözlerinin kör olmasına sebep olurdu. Bu yüzden sevmezdi. Nefret ederdi ve sağ kolunun ona savunmasız bir anda sürekli sunduğu bu kibirli gülüş hoşuna gitmezdi.






Odadan çıkan adamla derin bir nefes verdi. Ayağa kalkıp odadan çıkınca demir merdivenleri hızla indi. Paslı demir kokusu ciğerini yakmıştı. Harabe binadan çıkınca bilmem kaçıncı kez ona patron diye selam veren adamlarına baş selamı verdi.





Karşı binaya adımladı. İçeri girince çaylak elamanların birbirleri ile muhabbet edip güldüklerini gördü. Ona dönen bakışlarla sessizlik hakim olunca o sırıttı bu sefer. Yanlarına adımlayıp camları olmayan yerden çıkıp beton merdivenleri çıktı. Üçünü ve son kata ulaşınca derin bir nefes verdi. Gözü beton duvara oturmuş çocuğa değince ona doğru adımlayıp yanına oturdu.





" Yine mi tek takılıyorsun?"





Mavi saçlının dediği şeyle parmak uçlarıyla saçını geriye atıp omuz silkti. Ellerini geriye uzatıp betona yaslayınca başını yanında ki patrona çevirdi.
" Ben her zaman böyleyim patron da sen gelmezdin ne oldu?" Çünkü genellikle mavi saçlı ayağına çağırırdı. Emir vermeye bayılırdı. Çünkü o patrondu koca bir şehri yönetiyordu. Güç her zaman ve her zaman ondaydı.






" Papaz onu almaya gidicek sende onunla gidiceksin." Kahve saçlı şaşırmıştı ve bu yüzden nidasını serbest bırakmıştı. Ona dönüp bakan patronu ile bu sefer dik bir hâle geldi.
" Neden?" Mavi saçlı tahmin ettiği soruyla kahve saçlının koyu kahvelerinde göz gezdirdi.
" Ben kimseye güvenmemde o yüzden Wooyoung. Gidip onu alın ve gelin."





" Bana da güvenmiyorsan. Neden iki güvenmediğin insanı onu almaya gönderiyorsun?"




Mavi saçlı önüne döndü.. oldukça zeki insanları çevresinde toplamayı zamanında strateji olarak düşünse de şimdi bu ona bir tehtid olarak gözüküyordu. Zamanında yaşadığı şeylerde şimdi ki düşüncelerini oldukça destekliyordu.





" İki güvenmediğim kişi de, birbirine güvenmiyor. Birisi birini satsa biri ile onu satmak için bana gelir."





Mavi saçlı oturduğu yerden kalkıp üstünü sirkeleyip geldiği merdivenlere geri adımladı.
" Seonghwa'yu şimdi arayacağım sende elini çabuk tut." Diyerek çatıdan indi. Kahverengi saçlı ise sırıttı. Patronun bu hâlleri hoşuna gidiyordu. Cesur adam ilan etmişti onu gözünde. Ayrıca buna kanıt olan çok şey vardı. Çeteye gireli çok olmasa bile bir çok şeye şahit olmuştu. Bu yüzden mavi saçlının köşeye hiç bir zaman sıkışmayacağına emindi. Şimdi ise gidip istediği fareyi alıp getirecekti. Daha doğrusu tilkiyi alıp kürtçü dükkanına geri getirecekti.







Üstün de ki siyah beyaz desenli geniş gömleği düzeltip önüne çıkardığı bir iki tutam saçıyla binadan çıkıp mahşerin çıkışında onu bekleyen arabaya adımladı. Gördüğü siyah cip ile işaret parmağının tersiyle burnuna hafifçe dokunup elini kulpa uzanıp açınca rahat koltuğa kıçını koydu. Gözleri Seonghwa ile kesişince sırıttı.





Bu adamın patrondan daha acımasız olduğu söylenirdi. İçlerine girince görmüştü ki gerçekten de öyleydi. Ceza alanlar bunun eline bırakılırdı. Suç işleyenler bunun eline düşerdi. Ve ertesi gün kimisi ölü olurdu kimisi ise bitik bir hâlde. Patrondan çok Seonghwa'dan korktukları için herşey tıkır tıkır işlerdi. Belki de bu yüzden Seonghwa'yu yanında tutuyor diye içinden geçirdi Wooyoung.





" Anlat bakalım vale bugün nasılsın?" Wooyoung işittiği soruyla biraz daha yayıldı deri koltukta.
" Sıradan ve aynı. Değişen bir şey yok. Peki sen nasılsın papaz? "





Korkmadan Seonghwa'ya sordu bu soruyu. Çünkü artık o da onlardandı. O da mahşerin Valesiydi. Bu mahşerin kaç atlısı vardı bilmiyordu. Ama kendisinin bu mahşerin bir parçası olduğunu biliyordu. Yoksa burda işi ne öyle değil mi?





" Bende aynı gümüş dişlerim için bakıma gittim ve geldim."





Yol boyunca sıradan şeylerden bahsedip bazende sustular. Onlar yolu beya bir almıştı. Patron ise karargahta doktoru yanına çağırmış odada bekliyordu. Eğer o öldüyse işin içinden nasıl çıkacağını bilmiyordu. Bu kadar karışık ve zor olmamalıydı.





" Patron beni çağırmışsın?"





Mavi saçlı başını ellerinin arasından çekip kapıdan ona bakan doktora dikti bakışlarını.
" Gel otur Kara." Başını sallayıp içeri girip kapıyı kapatınca karşısında ki tekli koltuğa oturan doktora  bakıp tekrar ağrıyan başını ovalamaya başladı.
" Öldü mü? Ama yaşıyor dersen senin için iyi olur." Dişlerinin arasından zorla konuştu. Baş ağrısından nefret ediyordu.





" Üzgünüm patron ama öldü. Oldukça fazla kan kaybetmişti ve yapacak bir şeyim de yoktu."




Mavi saçlı sinirle elini masaya geçirdi. Doktora çevirdi kısık gözlerini. Ayağa kalkıp yanına gelen doktoru izledi sadece. Alnına baskı uygulamaya başlayan parmaklarla başını geriye yatırdı. Gözlerini kapadı ve masajın tadını çıkarmak istedi.




" Uyumalısın patron. Uykusuzluk seni delirtecek. Uyu ve dinlen Seonghwa ve Wooyoung onu alıp gelecek. Ayrıca Gölgeyi de bulucaz. Merak etme olur mu dinlen lütfen."




Başını salladı doktorun ellerini çekmesiyle gözlerini açtı. Çoktan diğer tarafa geçmiş doktorla tebessüm etti.
" Sağol doktor sen parmak izini ve kan analizini bir an önce ayarla." Başını sallayıp odadan çıkan doktorla mavi saçlı ayağa kalkıp deri koltuğa adımladı. Vücudunu yumuşak deri koltuğa bırakınca gözlerini kapadı. Bu işin içinden de çıkacaktı ve kralın kim olduğunu kanıtlayacaktı.









✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓✓


Evvet bunun hazır da olan 5 bölümü olunca atayım dedim başım çok ağrıyor saat sabahın 4 buçuğu ve ben bunlarla uğraşıyorum

Umarım Mafia Ateez'i beğenirsiniz.

Rüyalar âlemine hoşgeldiniz.

Mafia Ateez Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin