Kahvaltıdan sonra odasına geçen Savcı, pijamalarını değiştirip kumaş pantolonunu ve üstüne bol gömleğini geçirmiş, düğmelerini ilikliyordu ki "Bu yakışıklı da kimmiş?" diyerek kapıdan başını uzatan küçüğe döndü.
Gülerek eğildi ve kollarını açtı. "Kimmiş bakalım? Kimin babasıymış?"
Soo He anında sırıtarak onun kolları arasına girdi. "Benimmiş." Boynuna sarılıp geri çekilmiş ardından da hâlâ onun hizasında duran Jeongin'in kalan birkaç düğmesini iliklemişti. Jeongin, yüzündeki gülümsemeyle onu izlerken "Soo He," diye konuşup derin bir nefes verdi. "Sen ve ben biraz konuşalım mı?"
"Bir şey mi oldu?"
"Gel."
Jeongin onu kucaklayıp odasındaki çalışma masasının üstüne oturttu, karşısındaki sandalyeyi çekip kendisi oturmuş "Birbirimizden hiçbir şey saklamayacağımıza söz verdiğimiz için sana bir şey göstereceğim," demişti.
Elini üstündeki gömleğe atarak az önce iliklenen birkaç düğmesini açtı ve hafifçe omuzundan sıyırarak geçenlerde omuzuna aldığı yarayı gösterdi. "Bundan birkaç gün önce yaralandım."
"Hi!" Soo He hızla ellerini ağzına kapattı. "Canın çok yandı mı? Kim yaptı sana?"
Jeongin gömleğini çekerek yaranın üstünü geri kapattı. "Biliyorsun, baban bu dünyanın daha iyi bir yer olması için kötü insanları yakalıyor, onlardan birini yakalarken yaralandım ama şimdi iyiyim."
Genellikle çok meşgul olduğu için bazı zamanlar eve gelemiyor bazen da yaralanmış bir şekilde geliyordu, onu sürekli merak eden kızına savcı olmayı böyle ironik bir yolla anlatmıştı.
"Sen herkesin kahramanısın," dedi Soo He. "O yüzden çabucak iyileş tamam mı kahramanım?"
"Çabucak iyileşeceğim ama dün üstünü değiştirirken," diye konuştu Jeongin uysal bir sesle ve kızın üstündeki şortu hafifçe sıyırıp bacağındaki morluk ve tırnak izlerini gösterdi. "Senin de yaran olduğunu fark ettim, bebeğim... Bana her şeyi anlatabilirsin biliyorsun değil mi?"
"Baba..."
Ellerini beline koyup yüzüne baktı kızının. "Biliyorsun," dedi. "Senin baban bir kahraman ve kimse kahramanları yenemez, eğer biri seni korkuttuysa, tehdit ettiyse korkmayıp bana söylemen lazım ki ben de kötü insanları yakalayayım."
Önce kızın gözleri dolmuş, tereddütlü halinden sonra Jeongin masanın üstünde olan telefonunun ses kaydının açık olduğunu fark edip gözlerini "Şey," diyen çocuğuna çevirmişti. "Sana bir şey olmayacak değil mi?"
"I, ıh," deyip başını salladı Jeongin. "Bana hiçbir şey olmayacak."
Soo He, dolu gözlerle sınıf öğretmeninin ona nasıl dokunmaya çalıştığını, babanı öldürürüm şeklinde tehdit ettiğini anlatırken Jeongin bu zamana kadar aldığı en zor itiraf olduğu için kendini tutmuş ardından da kucağına çekip kollarını ona sarmıştı.
"Korkmana gerek yok artık bebeğim," deyip masanın üstündeki kremi aldı ve yavaşça bacağına sürmeye başladı. "Baban her şeyi halledecek tamam mı? Bir daha asla onunla karşılaşmayacaksın, kim seni neyle tehdit ederse korkma ve bana söyle tamam mı?"
"Söz."
Omuzuna da sürmüş, "Başka bir yerine dokundu mu?" diye sormuştu. Soo He kafasını salladı. "Hayır, zil çalınca kaçtım hemen."
"Benim güzel bebeğim." Jeongin gülümsedi. "Önce benim iş yerime gidelim, hani o gördüğün polis amcalar var ya, onlara söyleyelim ki o kötü kadını hemen yakalasınlar tamam mı? Sonra biz de baba kız bugün güzelce gezelim."