Hemşire - Efendim bunlar oğlunuzdan çıkanlar.
Diyip ona bir poşet vermiş sonra da gitmişti. Mecnun Bey poşetin içini bakınca içinde telefon - cüzdan - saat vede ucunda kelebek olan zincir kolyeyi görmüştü. Bu onun aldığı ama ona kendi elleriyle takamadığı kolyeydi. Kolyeyi titreyen eliyle alıp kelebeğin üstünü okşamıştı. Gözünden akan yaşla da üstüne ufak bir öpücük kondurmuştu. Oysa saatler önce bu kolye oğlunun boynundaydı. Onun boynunu süslüyordu, yakışıyordu da... Oğluna alıp mezarına gömdüğü neyi varsa şuan oğlundaydı, kontrolü üzerine de ne aldıysa ona ulaştığı fark etmişti. Her aldığı Ardil'e geçmişti, o da küçük bir sandığa koymuştu. Temizleyip bırakmıştı, arada da kullanıyordu. Babasından ona geçen künyeyi de geri alabilmişti, şuan o da sandık içindeydi. Eskiden tek babası eksikken şimdi o da yanındaydı. Şuanda başında uyanacak diye bekliyordu, ondan gelecek küçük bir habere bile sevinecek gibiydi.
●●●
Beklemek zordu, hele beklediğin evladınsa tamamen zordu. Mecnun Bey gözü yaşlı yere oturmuş duvara yaslı hâlde oğlunu bekliyordu. Ama bir cevap veren bile yoktu, az önce de ailesi gelmişti, Gökkurt ailesi gelmişti. Hatta Savaş bile gelmişti, bir umutla onun uyanışını bekliyorlardı. Mecnun Bey'in gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu, oğlunu istiyordu. Yaralarını gördükten beri kendi sarmak istiyordu, ne yazık ki ambulansta bile kendine gelememişti. Baygındı, ölümle savaşıyordu.
Ferman B - Mecnun'um o iyi olacak, gözlerini yeniden açacak.
Dedi onun yanına oturarak, Mecnun Bey ise başını iki yana sallamıştı. Inancı bile yoktu çünkü yaraları ağırdı, Ferman Bey ise onu sımsıkı sarmalayıp saçlarını yavaş yavaş sevmeye başlamıştı. O anda konuşan amcası oldu.
Mehmet B - Yaraları ağırdı, kemeri takılı olmayınca da baya bir darbe almış.
Savaş - Takılıydı.
Mehmet B - Ne?
Savaş - Taksiye bilikte bindik, biner binmezde takmıştı.
Dedi hemen, sonuçta sarhoş filan değildi. Hatta adam onlara devamlı çağırmaları için isim bile vermişti. Para kokusunu kalmıştı, bırakmıyordu. Onun bu sözleriyle Mecnun Bey ayağa fırlamıştı, bunun üzerine annesinin kucağında olan Cesur irkilmişti. Evet o da burdaydı, abisini bekliyordu. Bu olayla abisinin değerini anlamıştı, insanoğlu değil miyiz illa birşeyin değerini kaybetmeden anlamıyorduk. Illa sevdiğimizi kaybetmekle yüzyüze gelecektik yoksa akıllanmazdık.
Mecnun B - Gördünüz mü, o kalleş kimdir bilmiyor musun?
Savaş - Kim bilmiyorum ama taksi; Yıldız taksiydi, şöförü illa ki iş yerine gitmiştir. Zaten zengin oluşumunuzu fark edince devamlı çağıralım diye adını bile vermişti. Ismi için Serdar demişti. Bu yüzden bence para diye yine işine gitmiştir.
Mecnun B - Bulacağım, ne olursa olsun bulup geberteceğim.
Dediği sırada çıkan doktorla hepsi dikkatini ona vermişti, hepsinin gözlerinde bir umut ışığı vardı. Tek umutları Ardil'in uyanışıydı.
Dr - Kemeri takılı olmayınca baya bir hasar almış, başını bile çarpmış, sol kolunda kırık var. Kaşına ince bir dikiş atıldı, karnında da cam vardı. O parçayı zor çıkarttık, organlara vermek üzereymiş bu yüzden de dikkatli olmaya çalışıyorduk.
Mecnun B - Sonuç?
Dedi zorlukla sesini bulurken, gözleri yeniden dolmaya başlamıştı. Doktorda derin bir nefes alıp yeniden konuşmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yürek Ateş-i
Chick-Lit₺ - Şeytan diyor; kes boynunu, o vakit görsün alay etmek neymiş! : - Şey ben... ₺- Defol, bu duyduğunu da unut!