two: incident

83 6 20
                                    

"Bunca yıldır ilk kez karşılaşmamız çok ilginç." Conor kokteylinden bir yudum alırken gözlerini Lydia ile buluşturduğunda Levi, güldüğü anlaşılmasın diye başını öne eğmişti. "Seni bizden sakladığını düşünmeye başlamıştım."

"Londra'da yaşamıyorum," diye açıkladı genç kadın. Elbette bu tanışmalarına engel değildi ama yoğun bir hayatı vardı. Okul, iş derken sosyal hayatına pek vakit kalmıyordu.

"Öyle mi?"

Başıyla onayladı. "Liverpool'dayım iki yıldır."

"Asla anlayamadığım kararlarından biri." Levi araya girdi. Cümlesinin sonuna doğru gözlerini devirmişti. Arkadaşının bezgin bakışlarını fark ettiğinde ellerini havaya kaldırdı. "Bakma öyle, tamam, bir şey demedim!"

"Okuyorsun o zaman..?" Reece uzun süreli sessizliğini bozmuştu. Herkesle tek tek tanışmıştı ve çoğu oldukça enerjik, hareketli insanlardı. Reece bu çoğunluğa uymayanlardan biriydi. Levi ile beraber.

"Ekonomi okuyorum."

"Daha çok formalite," diye ekledi Levi. Lydia'nın yüzüne odaklanan bakışlarında bariz bir hayranlık vardı. "Müzik yapıyor. Asıl olayı bu." Genç kadın, yüzüne odaklanan bakışlardan olsa gerek, utanmıştı. Kızardığından emin olduğu yanaklarını saklamak için saçlarını önüne aldı.

"Çok havalı!" Trevoh salonda yankılanan müziğe ayak uydurarak araya girdiğinde Lydia, endişelerinin yersiz olduğunu anlamıştı. İçeri adım attığı ilk andan itibaren bu takımın bir parçası gibi hissetmişti. Herkes oldukça sıcakkanlıydı ve adapta olabilmesi adına çaba gösteriyordu. Bir kişi hariç.

Ben Chilwell, ya da herkesin seslendiği adıyla, Chilly.

Lydia'nın hemen karşısında oturmasına rağmen, kapıdaki selamlaşma dışında tek kelime konuşmamışlardı. Kendisine özel bir muamele olmadığını biliyordu, o yüzden içi rahattı ama yine de herkesle yakınlaşıp ondan tarafa bakınca gerilmek istemezdi. Tercih hakkı olsaydı yani. Ama biliyordu, insanlar çeşit çeşitti. Ben'in takımın kaptanlarından biri olmasını, ev sahibi konumunda bulunduğunu ve yaş farkını da hesaba katarsa... Daha ağırbaşlı görünmesi normaldi.

Ya da kendini sakinleştirmek için tüm bunları uyduruyordu, bilemiyordu.

Levi'ın belindeki dokunuşuyla düşüncelerinden sıyrılırken bakışları genç adamın işaret ettiği boş bardağına takılmıştı.

"Bir şeyler getirmemi ister misin?"

Gülümsedi Lydia.

"Ben gitsem daha iyi olacak." Kaşları çatılan arkadaşını rahatlatmak adına elini omzuna yerleştirdi. "Biraz nefes almam lazım." Gözleri etrafta dolanırken Levi çoktan demek istediğini anlamıştı. Yüzü düşse de bir şey söylemedi, bunun Lydia'ya iyi geleceğini biliyordu çünkü.

Dikkat çekip muhabbeti bölmemek için özel bir çaba göstererek masadan kalktı ve Levi'dan aldığı talimatlara güvenerek lavaboyu aramaya başladı. Neyseki genç adam, yol tarif etmek konusunda oldukça başarılıydı. Hızlıca içeri girip kapıyı kilitlemiş, az önceki düşüncelerinden ötürü hızlanan kalp atışlarının düzene girmesini beklemişti.

Aynadaki yansımasıyla göz göze geldiğinde kendini uzun uzun inceledi. Güzel bir kadındı ve bunun farkındaydı. Özellikle kendine özen gösterdiğinde, şık giyindiğinde ve abartılı olmasa da makyaj yapmayı denediğinde gerçekten dikkat çekici biri olabiliyordu. Ama bir sorun vardı, kendi gibi hissetmiyordu.

Kendi olmaktan kaçıyordu daha çok.

Sanki gerçek benliğini içinde bir yerlere kilitlemiş de bedeninin içinde başkasının ruhuyla yaşıyor gibiydi uzun zamandır. Bunu aşamıyordu. Çevresine layık olamamaktan, uyumsuz görünmekten korkuyordu. Bu öyle derin bir korkuydu ki, az önceki gibi, nefesini kesiyordu.

home | levi colwill & ben chilwellHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin