"Yüzyılların eskittiği bir çağda, gece insanlığın tek celladıydı. Gün aşırıp karanlık gökyüzüne dem vurduğunda hepimiz pusların arasından bir şarkı yükseldiğini duyardık. Kulaklarda çınlanan bu cezbedici melodiye esir düşmeden eve ulaşabildiğimiz her gece; ömrümüze eklediğimiz bir gün demekti. Bu melodi sona erdiğinde duyduğumuz tek ses uluyan kurtların olurdu. Kasabaya inen ayak seslerini hissedebilir ama onları bir an olsun göremezdik. Dolunay olduğu geceler işler değişirdi. Onların dört ayak üstündeki iri bedenleri ve tüylü kürkleri gözler önüne serilirdi. Bazı dolunaylarda sivri dişlerine şahit olmak bize şeref gibi gelirdi. Onlar hepimizin gözünde gecenin heybetiydi ve karşı konması imkansız varlıklardı.
Her günümüz onları konuşmakla gecemizde onlara hayran olmakla geçerdi. Bir gün hayatını onların yaşamına adamış bir adamın dolunayda kendini dışarı attığını hatırlıyorum. Evinin kapısı açık kalmıştı ve kimse ona içeri girmesi için bağırmaktan başka bir şey yapmamıştı. Olanları şaşkınlıkla izlemiştim. Boş meydanda ilerleyip kurtların etrafını sarmasını umursamadan diz çökmüştü. Sonra da yüzünü gecenin gizemini ortadan kaldıran dolunaya çevirip haykırmaya başlamıştı.
' Gecemizi aydınlatma şerefini bize sunan sana sesleniyorum! Kurtları gün yüzüne çıkaran bazen de onları bizden saklayan sana! Karşındayım ve tüm varlığımla, boyun eğiyorum. Tek isteğim beni de gün battığında senin olanı, karanlığı kollayan neferlerinden yapman. İşte buradayım ve hazırım! Ne istersen yapmaya razıyım!'
Hepimiz onun aklını kaçırmış olduğunu düşündük. Etrafında dönen kurtlardan kurtulması bizim için imkansızdı. Fakat saniyeler sonra bütün kasabada acı dolu bir haykırış yükseldi. Bu ses o kadar yüksekti ki kimsenin gözlerini açık tutamadığına emindim. Kulaklarımızın varlığı bu haykırış bitene kadar bize zulüm gibi geldi. Gözlerimizi yeniden açtığımızda meydanın tam ortasında şimdikilerden çok daha büyük bir kurt duruyordu. Aklını kaçırdığını düşündüğümüz adam gözlerimizin önünde bir kurda dönüşmüştü ve diğerlerinden çok daha farklıydı. Gözleri parlıyordu ve bir ruhu olduğu her yerden hissediliyordu. Derin derin nefesler alıyor ve nerede olduğunu kavramaya çalışıyordu. Bir süre toprak yolda döndü durdu, sonra gözlerini dolunaya çevirdi. Teşekkür etmek ister gibi iri ve tüylü başını eğdi . Başı yerden kalktığında geceyi yaran bir uluma yükseldi ve bu uluma bilincinin hala yerinde olduğunu anlamama yetti.
Ulumayı duyan herkes kendini evinden atmaya başladığında her yerden dolunaya yalvaran sesler yükseliyordu. Bazılarının haykırışları ulumaya dönse de bazılarınınki sadece aciz dolu mırıldanmalara evrimleşti. Kendi gözlerimle gecenin bizim için daha yeni başladığına şahit oldum."
Elimdeki masal kitabını yavaşça yerine koyduğumda Ahvas'ın itiraz eden sesini duydum.
"Sonra ne olmuş abla, niye okumuyorsun?"
Bakışlarım uyuklayan yüzünde gezinirken gözlerini zor açık tuttuğunu görmek beni gülümsetti. Elimi koyu kahve saçlarına daldırıp usulca oynamaya başladım. Alnına yaklaşıp küçük bir öpücük kondururken geri çekildim ve pikeyi üzerine çekerek üstünü iyice örttüm.
"Artık uyuman gerekiyor, bebeğim. Devamını sonra okurum."
Dudaklarını büzüp yeşil gözlerini beni ikna etmek için açtığında neyle karşılaşacağımı biliyordum.
"Ama ben sonra istemiyorum ki!"
Bu haline gülmek istesem de kararlı bakışlarımı üzerinde tutmaya devam ettim. Geri adım atması birkaç saniye sürerken "Tamam o zaman." dedi.
"Bir dahakine asillerin hikayesini istiyorum. Onlarınki daha güzel."
Dudaklarımın arasından bir kıkırtı kaçtığında "Bak sen şu küçük düzembaza!" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ KARA'SI (+18)
WerewolfBir 'Korkacaksın...' fısıldayışıyla başlar benim saniyelerim. 'Yaşamdan çok fakat ölümden az.' 'Korkacaksın...' 'En az gözlerimdeki gölgen kadar." ----------------------- "Bu gece ay, bizi mühürledi Ayza." Aramızdaki mesafeyi kısaltması sesinin üz...