Sapphire,
Fedor'un okyanusu andıran mavilerinde boğulmuştu kırmızılarım. Şu anki ruh halimle onunla aynı odada olmak rahatsız ediciydi. "Ne yaptığını bilmiyorsun."
"Neden öyle düşünüyorsun?" Göğsümdeki elini kaldırıp çeneme parmaklarını bastırdı. Yüzümü inceliyordu. Suratında sinirimi bozan bir gülümseme vardı.
"Neden mi?" Çenemi elinden kurtardım. "İmparatorum, ne oldu da aniden böyle olduk?" Yüzündeki sırıtma solarken karanlık bir rüzgâra kapıldı. Gözlerinde yine soğuk bir şeyler vardı. "Bir şeyler olmuş olmalı." Kaşlarımı kaldırdım. "Aksi taktirde sizden böylesi bir merhamet görmem imkânsız." Çenemi kaldırıp kırgınlık serpilmiş bakışlarımı gözlerini diktim. "Savaştan döndüğünüzde bile beni görmezden gelişinizi düşünürsek."
"O öyle değildi." Yavaşça yutkunmuştu. En azından şimdi benimle konuşuyorken bazı sorularım cevap bulsa iyi olurdu. "Sadece savaştan döndüğüm için yorgundum ve yoğun. Ayrıca kafam da karışık-"
Konuştuğu sürede gözlerim yüzünde dolaştı. Bir süre çenesine baktıktan sonra aklımdakileri toparladım ve dudaklarımı araladım. Uzatmasından bıktığım için lafını böldüm. "Yorgundunuz demek..." Gözlerim tırmanıp gözlerini buldu. "Her nasılsa bu yorgunluğunuz söz konusu benken ortaya çıktı." Hafif gülümsedim, gözlerim zehirli oklar atıyordu. "Kraliçe Aidios ve kraliçe Stheno samimiyetinizden nasiplerini almışlardı."
Gözlerini benden kaldırdı. Sinir ve öfke... her neyse artık, yüzüne çökmüştü. "Diğer kraliçeleri kıskanmanızı anlayabilirim", dedi yüzüme bakmıyorken. O demir kapıya bakmaktaydı. "Lakin kraliçelerime gösterdiğim tavır..." Gözlerini indirdiğinde başını da aşağı eğmişti. "...kimseyi alakadar etmez." Kalbimde oluşan uçurumun sebebiydi önümdeki acımasız gözler. Onu başkalarıyla paylaşmak epey zorken şimdi bana bu duruma ses çıkaramazsın diyordu. Bakışlarımdaki hüsranı görmesin diye gözlerimi sağa çektim.
"Eskiden kalbimde çiçekler açardı sizin sayenizde." Gözlerimi sağdan çekip yüzüne diktim. "Ama şimdi sizi düşündüğümde bir şeyler kalbimi delik deşik ediyor." Yutkundum. "Bu duygu çok rahatsız edici." Sözlerim onu şaşırtmış olmalıydı. Bir süre öylece yüzüme baktı. Ama yine de içinde bir yerlerde mutsuzluğu gördüm. Söylediklerim onu hoşnut etmemişti.
"Yapma, Sapphire." Gözlerini kapatıp gülümsedi. Gülümsemesinde bile acı bir tat vardı. Bunlar onun yapmak istediği şeyler değildi sanki. "Yine eskiden konuşuyorsun." Gözlerini açıp omuzlarını gevşetti. "O zamanlar saftık, çocuktuk, şimdi büyüdük." İnatla her defasında bana o zamanlar âşık olan adam, o değilmiş gibi davranıyordu. Sanki bu aşkı ben tek başına üstlenmiştim, yaşamıştım, taşıyordum. Hayatım boyunca aldırmadan, acımadan, utanmadan kocaman, yüksek duvarlar ördüler dört yanımda. Şimdi Fedor da onlardan biriydi. "Ben sadece..." Nefesini verdi. "...zorlandığında tereddüt etmeden kollarıma gelmeni istiyorum." Yani ondan aşk beklemem gerektiğini anlatıyordu.
Kollarından kurtulduğumda ne yaptığımı anlamak için beni izliyordu. Ondan uzaklaştım. Ardından kapıya doğru dönüp yürüdüm. Fedor her zaman halkını daha çok düşünürdü. Sırf Ateş imparatorluğunun prensesi olduğum için beni, aşkımızı silmişti. Halkı için... imparatorluğu için... imparatorluk ailesi için...
✼
At arabası yola devam ederken camdan dışarıyı izliyordum. Sabahın açık mavi gökyüzüsü kendisiyle beraber yağmuru da getirmişti. Yeni sabah olmaktaydı... Dün gece benim için oldukça yorucuydu. Fedor önümde oturmuş, kollarını bağdaş kurmuştu. Gözleri yere bakıyordu.
Konuşmamızın ardından saraya gitmek için arabaya binmiştik. Fedor'la aynı at arabasına binmeyeli uzun zaman olmuştu. Ah... görüyorsunuz... daha az önce, benden umudu kes, diyen adamı hâlâ düşünmekteydim. Isısını, varlığını, enerjisini bu kadar yakından hissederken ve içime işlerken... nasıl olur da düşünmeyebilirdim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanet - Kristal Taç
FantasyCadı Sofi'nin, prens Ailios'a duyduğu öfke, büyüyle mühürlendiği zaman, taşları yerinden oynatacaktı. Zaman geriye doğru akarken cadı Sofi'nin dileği tüm geçmişi değiştirmiştir. Şimdi onun tek amacı prensin anne ve babasını mahvetmekti. Böylece impa...