"MİNİK KELEBEK"
Baba sevgisi görmemiş bir kız, kendine hikayelerde baba sevgisi gösterecek kadar seven bir insan yaratır.
Beş dakika...
Tam beş dakikadır arkamdaki beden hâlâ varlığını koruyordu. Omzuma attığı çizik, canımı bir hayli yaksa da bunu umursamamıştım.
Adam, iri ve nasırlaşmış elini sıkı sıkıya dudaklarıma kapamıştı. Bacaklarımı ise bacakları sayesinde esir almış, tüm benliğini hissetmemi sağlıyordu.
Midem çalkalanıyor, başım dönüyordu. Dışarıya bıraktığım her nefes adamın avuç içinde bir buhar gibi süzülüyor ve tekrardan suratıma çarpıyordu.
Boğuk çıkan iniltilerimin arasına hıçkırığımda eklenince arkamda ki adam elektrik çarpmış gibi benden ayrıldı.
Ne olduğunu kavrayamıyordum. Yüzüm hâlâ duvara dönük, aptal gibi adamdan gelecek olan atağı bekliyordum. Arkamdaki varlığın hırıltılı ve zoraki nefes alışverişiyle ağladığını anlamam uzun sürmemişti.
Evet, kesinlikle şizofrendi. Akıl hastanesinden de kaçmış olabilirdi. Ben her şey bekliyordum. "Ağlamanı istemiyorum." Boğazına taktığı cihazla sesi sanki mikrafondan konuşuyormuş gibiydi.
Katman, katman...
Bu sesi Ediz'in veya Gülsüm annenin nasıl duymadığına şaşırıyordum. Çünkü iğrenç ve kulağı sağır eden bir ses tonuydu bu.
Yavaşça arkamı döndüm. Yüzünde, siyah bir kar maskesi vardı. Gözleri ne yeşil ne elaydı. Ortası sarı, sarı rengi çevreleyen yerlerinde ise yeşil parçacıklar vardı.
Kapıyı açıp gitmeye çalıştım ama seri hareketle elini kapı koluna koymuş boşta kalan eliyle çenemi kavramıştı.
"Sana zarar vermek istemiyorum, minik kelebeğim." Hayır, olamazdı! Babamın bana böyle seslendiğini biliyor olamazdı. Öyle değil mi? Başımı ard arda iki yana salladım. Bu lakabı birtek babam kullanıyordu.
Öyle bir andı ki, çığlık çığlığa bağırıp her şeyi yıkıp dökmek istiyordum. "Korkuyor musun?" Diye sordu soğuk bir sesle. Ne desem boştu, biliyordum. Cevabımı beklemeden çenemdeki eli saçlarıma kaydı. Boydan boya, yavaşça okşadı bütün saç tellerimi.
"Kork, ama benden değil. Sana iyi gözüküp içi pislenmiş insanlardan kork." Başını yavaşça kulağıma yaklaştırdı. "Yamacındaki insanlardan kork. Minik kelebeğim." Benden ayrılıp hızlı adımlarla pencereden çıktı ve ters istikamete doğru koşmaya başladı.
Korkuyordum. Ama beni köşeye sıkıştırıp omzuma siktiriboktan çizik attığı için değil, söylediği cümlenin diğer anlamından korkuyordum.
İhanete uğramaktan...
Işığı açıp omzumdaki çiziğe baktım. 'Y' harfiyle kazınmıştı. Hemen yanında da 'A' harfi vardı.
Sinirle gözümdeki yaşları silip ışığı kapattım. Ne yapacağımı ne düşüneceğimi bilmiyordum. Burada kaldıkça bu aileye de bela açıyordum.
Üzerimdeki bluzu çıkartıp yara olan bölgeme bastırdım. Birkaç dakika sonra kesik, kesik kanama durunca dolaptan başka bir tişört aldım ve üzerime giyindim.
Kolumdaki dijital saate gözüm kaydı. Çoktan gece yarısını geçmişti. Burnumu çekip pencere kenarına geçip oturdum. Uykum çok vardı ama uyursam o adamın geleceğinden korkuyordum. Bu yüzden sabahın ilk ışıklarına kadar Hatay'ın taşlı topraklarını, tozlu yollarını seyre daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perdenin Ardındaki Yüzler
ChickLit《☆》《☆》《☆》 Yeni tayin olduğu köyde, gittiği bir sağlık ocağında hemşirelik yapan Adin, birkaç hafta kalmak için yerleştiği evde güvendiği insanların gerçek yüzlerini öğrenir 《☆》《☆》《☆》 Başlangıç: 30 Temmuz 2023 🎶 Not!: Wattpad'ta 'Perdenin Ardındaki...