6.Bölüm "Kördüğüm"
Feriha, ablasının neden moralinin bozuk olduğunu güç bela Sıla'nın ağzından almış, ertesi gün öğlene doğru koşa koşa Zelihaların evinde almıştı soluğu.
Zeliha kapıyı açıp karşısında gördüğü kadın ile beti benzi atsada bozuntuya vermeden içeriye buyur etmişti. Soğuk bir hoşaf ikram ettiği kadın ile sedirde karşı karşıya oturmuşlardı.
"Kaynanan yok mu Zeliha? Bir şey deyiverecektim ona."
"Yok Feriha Abla, zeytini ilaçlamaya gittiler sabahtan. Ne söyleyecektin anneme?"
Feriha gözlerini kısıp kızı baştan aşağıya süzdürdü.
"Gelinine sahip çık diyecektim, ne diyeceğim."
Zeliha korku ve biraz hırsla cevapladı kadını. Alaylı ses tonuyla konuştu.
"Niye sahip çıkacakmış bana?"
"Sen daha iyi biliyorsun neden? Seni uyarmaya geldim ben biliyorum Şennurların zeytine gittiğini. Bana bak kızım. Ahu'ya bir daha ilişirsen, kurmaya çalıştığı yuvasını dağıtmaya çalışırsan, damadımla arasına soğukluk sokarsan seni köye rezil ederim. Biliyorsun sen benim ne yapabileceğimi. Ahu ile ilgili tek kelime duyarsam köylünün ağzından senin yuvanı da dağıtırım. Duydun mu beni?"
Zeliha oturduğu yerde pısmış kadının konuşmasını dinliyordu. Hızlıca başını salladı.
"Şennur'un aklına girmem bir saatimi almaz. Onun oğlu kıymetlidir, seni harcar gözünün yaşına bakmaz. Aklına yattı mı şimdi dediklerim?"
Zeliha tekrar başını salladı. "Yattı, yattı merak etme Feriha Abla bir daha olmayacak, ne olur deme kaynanama bir şey."
Feriha sinsice kasıldığı yerden ayaklandı. "İyi o zaman, anladıysan sorun yok. Ben gideyim artık. Sana kolay gele."
Zeliha ayaklanan kadının arkasından gidip geçirdikten sonra kapıyı kapattı. Yüzünü ellerinin arasına alıp ovuşturdu. Bu kadın şeytan gibiydi. İşin ucunu bırakmazdı. Arkadaşlarını ağızlarını açmaması için uyarmalıydı. Hızla giyinip evden ayrıldı.
*
Aradan geçen iki haftada Cihangirlerin evinin üst katı için eşya alınmış düğün alışverişi hemen hemen tamamlanmıştı. Ahu zeybek oynamasını da öğrenmişti. Kendisi öyle düşünmese de Cihangir öyle düşünüyordu. Sürekli felaket tellallığı yapmamak için kendini buna inandırıp sakinleşmeye çalışıyordu.
Cihangir ona öğretmeye çalışırken çok eğlenmişlerdi. Cihangir akşam askeriyeden geldiğinde havalar geç karardığı için bolca çalışmaya fırsatları oluyordu.
Şimdi ise Cihangir izin almış Ahu ile birlikte nikah günü almak için İlçe'ye gelmişlerdi. Ahu stresle bir gün önce ayarladıkları evrakları sıkıca tutuyordu. Elleri terlemişti. Cihangir elinin üzerine geçen tırnaklar ile dönüp Ahu'ya baktı.
"Yavrum elim lazım oluyor bana."
Ahu daldığı yerden sıyrıldı. "Efendim, ne dedin?"
"Ohoo uçmuşsun sen yine. İn yeryüzüne yavrum." Bileşmiş ellerini Ahu'nun göz hizasına kaldırdı. Ahu tırnaklarını batırdığını fark edince hemen bıraktı elini. Adamın elinin üzerinde çıkan tırnak izlerini görünce suçlulukla baktı.
"Özür dilerim. Ben çok gerginim yine o yüzden oldu."
Cihangir gülümsedi. Yeni kestirdiği perçemlerinden birini parmağına doladı. "Hiç problem değil yavrum da sakin mi olsan azcık?" Baş ve işaret parmağını neredeyse birbirine değecek kadar bir boşluk bırakarak Ahu'ya gösterdi.
Ahu gözünün önüne soktuğu parmaklarına vurup önünden çekti. Cihangir parmağına doladığı saçı hafifçe çekince sinirlenerek geri çekildi.
"Sana demesi kolay. Geriliyorum işte."
Cihangir kolunu başının etrafına dolayıp kendine çekti. "Tamam, tamam. Gerilmiş mi benim Ahu'm? Oy kıyamam."
Ahu kaşlarını çatarak uzaklaşmaya çalıştı ama adamın kollarından kurtulamadı. "Dalga geçmesene benimle."
"Dalga geçmiyorum. Hadi gidelim geç kalmayalım."
Elini tekrar Ahu'nun eliyle buluşturup ilerlemeye başladı. Ahu elindeki poşet dosyada en önde duran Cihangir'in fotoğrafına baktı.
"Fotoğrafta çok değişik çıkıyorsun."
"Nasıl yani?"
Ahu başını çevirip Cihangir'e bakarak gülümsedi. "Seri katil gibi çıkmışsın. Çok ciddi duruyorsun. Normalde hiç öyle değilsin."
"Yok yavrum, normalde de fotoğraftaki gibiyim." Otuz iki diş sırıtarak baktı Ahu'ya. Parmağıyla yüz çevresini hayali bir daire çizerek işaret etti. "Bu ifade, senden ötürü. Sen gel askeriyede gör bir de beni meymenetsiz bir surat ile."
"Benden ötürü mü?"
"Hee senden ötürü."
"Yaaa." Ahu gülerek başını koluna yasladı.
"Evet gamzeler, aferin kızıma." Hafif başını eğip alnını öptü.
Ahu bir eli hala Cihangir'in elini tutarken diğer elini koluna dolayıp başı omzuna yaşlı yürümeye devam ettiler.
Sonunda belediyenin önüne geldiklerinde içeriye girdiler. Evrak işlerini halledip gün aldılar. Binadan çıkarken ikisinin de yüzü gülüyordu. Cihangir elini uzatıp terden yüzüne yapışmış bir iki tel saçını çekti.
"Hadi gidip biraz gezelim. Erken hallettik işimizi."
"Tamam." Dedi Ahu onaylayarak.
Meydandaki kafeye girip oturdular. Cihangir koltuk tarzında yapılmış sandalyede iyice yayıldı.
"Yavrum yanıma otursaydın, uzak kaldık."
Ahu omuz silkip masanın üzerinde duran paket şekerler ile oynamaya devam etti. "İnsan içinde rahat dur."
"Emredersiniz komutanım." Dedi asker selamı vererek.
"Aferin asker."
Onlar şakalaşırken yanlarına gelen garson ile Cihangir toparlandı. Sipariş verip garson yanlarından ayrılınca Cihangir uzanıp elini avcunun içine aldı.
"Sen bir şey yememişsin yine, elin sapsarı."
"Vallahi yedim, sabah. Ama sıcaktan canım almadı çok fazla."
"Tamam, neyse ki az kaldı sonra ne yiyorsun ne yemiyorsun gözüm üstünde olacak."
Gözlerini devirdi. Üzerine bu kadar düşülmesine alışkın değildi, tuhaf geliyordu. Son birkaç aydır çok hızlı ilerliyordu her şey. Hızına yetişemeyecek gibi olduğunda Cihangir bir şey yapıyor bütün kaygısını yok ediyordu.
Anlaşılmak, her insanın yaralarına merhemdi.
*
"6 Ağustos"
Cihangir, Ahu ve Sıla'yı gün doğar doğmaz evinden almış ve ayarladıkları kuaföre bırakmıştı. Kendisi de damat olarak asla rahat bırakılmadığı için çıkan en ufak pürüz de aranarak çıldırtılmak ile meşguldü.
"Anne, ben ne yapabilirim kurban olduğum? Gürkan gitsin aşağı mahalleden alsın. Daha gidip arkadaşlarımı karşılaşacağım, tıraşa gideceğim. Benden başka adam kalmadı mı?"
Annesi biraz daha çene yapıp kapatınca zaten stresten gerilen vücudu iyice gerildi. Ne zor işti canım bu.
Şehir dışından gelen arkadaşlarını karşılayıp onlar köye kadar eşlik ettikten sonra kardeşini ve sağdıç olan iki en yakın arkadaşını alarak İlçe'ye geri dönüp tıraş olmak ve hazırlanmak için ayarladığı kuaföre girdiler.
Birkaç saat sonra Sıla'nın hazırız diye onu aramasıyla yola çıktılar. Cihangir'in en yakın dostu İbrahim gelin arabası olmuştu.
"İbo Yusufların haberi var değil mi? Fotoğrafçıyı alıp gelecekler."
"Sakin ol birader ya. Kırk kere söyledin anladı çocuklar."
"Ne yapayım oğlum stres oldum. Yetişmeyecek sanki hiçbir şey. Zaten anamda sabahtan beri felaket tellallığı yapıyor. Sanki o evleniyor. Beni sakinleştireceğine panik yaptırıyor daha çok."
"Ne olmuş?"
"Keşkek döverken kazanın dibi çıkmış. Dedim yolla Gürkan'ı aldır ben ne yapayım?"
Damatlığın papyonunu düzeltti. Eliyle kendine yel yaptı. Kuaförün önüne geldiklerinde bir saniye beklemeden indi arabadan.
Geldiklerini gören Sıla heyecanla ablasının yanına gidip haber verdi. Ahu, Cihangir'in geldiğini duyunca biraz olsun bastırdığı heyecanı tekrar gün yüzüne çıktı.
Sıla'nın yardımı ile kapıya yöneldi. Dışarıya çıktıklarında arabaya yaslanmış Cihangir'i görünce yüreği hopladı.
Jilet gibi giydiği takım elbisesi ile çok yakışıklı duruyordu. Sürekli üç numaraya vurduğu saçlarının önünü biraz uzatmış hafif yana yatık taranmış ona ayrı bir hava katmıştı.
Ayaklanıp ona doğru gelince kalp atışları hızlandı.
"Yavrum, çok güzel olmuşsun. Göreyim gamzeleri hani gamzeler." Derken yanına iyice yanaşmış elinin birini avcunun içine almıştı.
Ahu söyleyiş tarzına gülerken Cihangir'in de istediğini vermiş oldu. "Of off." Diye iç çekti.
"Gamzelere bayılıyorsun."
"Gamzelere değil senin gamzelerine bayılıyorum. Seninkilerini görmeden önce böyle bir hayranlığım yoktu."
Ahu'nun yanakları pembeleşince eğilip yanağına hafif bir öpücük kondurdu.
"Haydi gamzelim, gidelim."
Elini daha sıkı tutup peşinden sürükledi. Arabaya binmesine yardımcı olup kendisi de bindi. Onları sessizce bekleyen Sıla ve İbrahim de arabaya binince yola çıktılar.
*
Cihangir, Ahu'yu kuaförden aldıktan sonra önce fotoğraf çekinmeye gitmişler ardından köye dönüp gelin alıcı yapmışlardı.
Sonrasında resmi nikahları kıyılmış ardından mevlit okunmuş ve misafirlere yemek dağıtılmıştı. Akşama doğru ise gelen hoca ile imam nikahlarını da kıymışlar şimdi ise avluda kendilerine koyulmuş yemekleri yiyip düğün saatinin gelmesini bekliyorlardı.
"Cihangir?"
"Efendim yavrum." Dedi ağzına yemek sokuştururken. Açlıktan bayılmıştı sabahtan beri.
"Ben oynamasam mı ya? Sen arkadaşlarınla oynasan, yapamayacak gibi hissediyorum." Ellerini havaya kaldırıp Cihangir'e gösterdi." Baksana titriyorum.
Cihangir ağzındaki lokmasını yutmaya çalışırken kaşlarını çattı. Sonunda lokmasını yutunca, Ahu'nun titreyen ellerini avucunun içine alıp öptü.
"Sakin ol bebeğim, yapamasanda -ki yapacaksın- bu senin düğünün ister bilerek oynarsın ister bilmeden. Tamam mı? Şimdi yemeğini ye, hadi." Dedi gözüyle sofrayı işaret ederken.
Ahu oflayarak hafifçe geriye yaslandı. Cihangir bir an aklına şuana kadar hiç gelmeyen bir şey gelince kendine kızdı.
"Ahu, sen oynamak istemiyor musun? Yani yapamam rezil olurum diye değil. Sevmiyorsundur, o yüzden mi istemiyorsun? Öyleyse oynamayabiliriz yavrum, sorun değil."
Ahu yaslandığı yerden doğruldu. "Hayır, hayır istiyorum. Ama çok gerildim."
Başını Cihangir'in omzuna yaslayıp gözlerini kapattı.
"Yavrum, uykun mu geldi?"
"Hıhım." Cihangir ufak bir kahkaha attı. Elini yanağına koyup okşadı. "Ee uyu Ahu'm birazcık, daha çok var akşama."
"Cık, olmaz. Saçlarım bozulur."
Cihangir kolunu kaldırıp omzuna yaslanan başını göğsüne düşürdü. Gelinliğin dantelli askısını eliyle düzeltip omzunu avucunun içinde hafifçe sıktı.
"Azıcık dinlen düzeltir kızlar, her şeyden haberleri var."
Ahu bir iki mırıltı çıkardı sadece. Sabah erken kalkmış bu saate kadar bir kere bile oturup dinlenememişti. Uykuya yenik düşen gözleri kapanıp duruyordu. Cihangir'in sarılmasıyla da iyice mayışınca uyuyuverdi. Cihangir geriye yaslanıp onu rahat ettirmeye çalıştı.
Ahu bir süre uyuduktan sonra etrafında duyduğu sesler zihninde netleşmeye onu uyandırmaya başladı.
"Anne bir rahat bırak bizi ya, kaldırırım şimdi. Yeni uyudu zaten."
"Oğlum ben evlenmiyorum, tövbe tövbe, siz evleniyorsunuz."
"Tamam anne git sen İclal cadısını bul, yengesinin saçlarını düzeltecek."
"Tamam, hadi kalkın."
Ayak sesleri uzaklaşınca hafifçe araladı gözlerini. Yelda'nın yanında daha fazla utanmak istememişti.
Cihangir Ahu'nun uyandığını fark edince gülümsedi. "Günaydın yavrum, iyi uyudun mu?"
"Çok iyi geldi, teşekkür ederim."
"Cık cık, kocaya teşekkür edilmez..." Yanağını işaret parmağı ile gösterdi. "Öpülür."
Ahu yanağına ufak bir öpücük bıraktı. "Ohh. Ne güzel öptün öyle."
Bahçe kapısından hızlı adımlarla kendilerine gelen İclal'i görünce biraz uzaklaştılar.
"Abi beni çağırmışsın."
Başını salladı. "Evet İclal, yengenin saçını düzeltmen için çağırdım. Sen anlıyorsun bu işlerden."
Başını salladı genç kız. "Anlıyorum, anlıyorum abi. Hadi yenge içeriye girip halledelim." Ahu başını sallayıp peşinden ayaklandı.
Ahu ve İclal içeriye girince, Cihangirde ayaklanıp içeriye pantolonu ve gömleğini tekrar ütületmek için girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ GİYME
Romance''Ahu'm bir tek isteğim var senden. Bir daha beyaz giyme olur mu?'' Başını salladı Ahu. Zaten giymezdi, bir başkası için giyemezdi.