Bölüm 15: Uyuyunca geçer mi?

43 1 0
                                    

Candan Erçetin - Gamsız Hayat

Can Ozan - Toprak Yağmura


*********

Yaşamak bir ruh yorgunluğu muydu, anlayamıyordum. Uyuyunca beden dinlenirdi de ruh neden dinlenmezdi, anlamıyordum. Sabah kalkınca bir tebessüm etmek zor gelirdi bana. Geceler hiç bitmesin, günler hemen bitsin diye beklerdim. Bazen nefes alışlarım bile boğazıma batardı. Burnumdan sanki kocaman bir taş girip çıkıyordu nefes aldıkça, öyle bir yüktü hava baloncukları. İki aydır olmayan panik atak beni bu sabah karşılamıştı. Göğüsüm yerinden çıkacakmış gibi kalp atışları, nefesimi kontrol edememem... Pencereyi açtım, soğuk hava bütün bedenimi ele geçirsin de kalbimi sakinleştirsin diye öylece durdum pencerenin önünde. Bahçemizdeki yapraklarını dökmüş ağaçlara baktım, rüzgarın sesini dinledim; başımı kaldırdım göğe baktım, Güneş bugün doğmak istememişti, bulutlar bizi yalnız bırakmamak için yerini almıştı. İyi şeyler düşünmeye çalıştım; sağlıklıyım, endişelenecek bir şey yok, Arda var. Hayır, annen uzun yıllar önce öldü ve sen bunu atlattın. O küçük kız çocuğu değilsin, kendi kendine işleri gayet iyi idare ediyorsun, sınava daha aylar var, yetişir, korkma. Her şey yolunda. Olmasa da sen üstesinden gelirsin çünkü ümidin hala var.

Biraz olsun kendime gelebilmiştim. İlk panik atağımı hatırlıyorum da daha on bir yaşındaydım. Babama 'Nefes alamıyorum sanırım annem gibi öleceğim.' demiştim. Bana saçmalamamam gerektiğini, daha o yaşta kalp krizi geçirmenin imkansız olduğunu söylemişti. Bundan sonra aniden sık sık gelmeye başlamıştı ataklar. İşte şimdi kalbim duracak diye beklerdim. Allah'a kollarını açmasını çünkü benim geleceğimi söylerdim. Annemin bana anlattığı Allah, annemden sonra sığındığım tek varlıktı. Yalnızlığımda beni bırakmayandı. Başarılarımda beni kutlayandı. Üzüldüğümde yaslanacağım omuzdu. O'nu anmak kalbimi sakinleştirmişti. "Allah'ım sen kaldıramayacağım yükler yükleme." dedim kısık sesle. 

Telefonum titreşti, arayan tabi ki Arda'ydı. Yüzümde kocaman tebessüm oluştu. Hiç bekletmeden açtım. "Günaydın," diyen sesi baharda cıvıldayan kuşların o sakinleştirici sesleri gibi geldi. "Günaydın." dedim az önce panik atak geçirmemiş gibi neşeyle. 

"Bugün seni görebilir miyim?"

"Öğleden sonraki dersler önemsiz, istersen öğlen buluşabiliriz."

"Öğleden sonra benim de pek önemli dersim yok aslında. Tamam öğlen buluşalım. Ben seni alırım."

'Arda!' diye seslenen bir sesi duyuldu.

Arda "Benim şimdi kapatmam lazım, görüşürüz sonra." diyerek benim görüşürüz dememi beklemeden telefonu kapattı. Arda'nın bu ailesini hiç anlayamamıştım. Gerçi kendi ailemi bile anlamıyordum ya zaten. 

Bir yerde şöyle okumuştum, aslında çocuklar koşullu sevmez, anne baba ne yaparsa yapsın çocuk hep affedicidir. Ama anne baba öyle değildir, onların istediği gibi biri değilsen pek de sevilmezsin. Bende durum biraz farklıydı, ben annemin hayatta sahip olduğu tek şeyken babam için sahip olunması istenmeyendim.

Kahvaltı masası kurulmuştu. En son ne zaman kahvaltı masasına oturduğumu hatırlamıyordum. Aslı -babamın büyük kızı- "Eylül abla gel kahvaltı yapalım," diyerek beni çağırdı. Mutfağa girdim, masa donatılmıştı. Her gün böyle mi kahvaltı ediyorlardı cidden? Benim neyim eksikti de bu kahvaltı masasını ömrümde görmemiştim? Babamın ben odaya girince gülüşünün yüzünden silindiğini gördüm, ben istenmeyendim. İnadına oturdum masaya ben buradayım demek için. Ben maalesef buradayım ve sizden önceki kişiyim. Omletten bir parça alıp yedim, olmuyordu, annem gibi yapamıyordu kimse. Halbuki yumurtaydı işte, değişen neydi ki? 

ÜMİTVARİ DÜŞLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin