0.4

340 40 11
                                    

"Anlatamadıklarımız ve atlatamadıklarımız."

Başımı telefondan kaldırıp uzun deri ceketimin iç cebine attım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Başımı telefondan kaldırıp uzun deri ceketimin iç cebine attım. Onunla konuşurken istemsiz gülümsediğimi fark ediyordum şu sıralar. Bir nebze olsun yaşadıklarımdan sıyrılıp birleriyle konuşmak bana iyi geliyordu sanırım.

Mekana giriş yapıp her zaman oturduğum yere geçtim. Her zamanki gibi sahnede aşina olduğum grup ve solisti vardı. Viski kola söyleyip gözümü yeniden gruba diktim. Genellikle rock şarkılar söylerlerdi, en sevdiğim gruplardan. Bu yüzden burada olmayı seviyordum. Kafamı dağıtmak için bana yeteri kadar olanak sağlıyordu.

Garson önüme içkimi bıraktıktan sonra kafamı teşekkür eder gibi öne eğdim. Gözüm tekrardan sahneyi bulurken hazırlıkları bitirdiklerini gördüm. Baterist elindeki çubukları yavaş yavaş birbirine ve davula vurmaya başladığında solist şarkıya başlamıştı.

"Hiçbir zaman uzaklaşmadık,
Günler geçti, bırakmadık.
Bu şehrin ayazında,
AŞTİ'de az mı vedalaşmadık?"

Şarkıyı söylemeye başladığında tanıdık sözler ve melodi ile gülümsedim. Her zaman bilinmeyen şarkıları kendi tarzlarında söyleyip yeni bir kıvama getiriyorlardı. Bunu seviyordum.

Ayrıca bu şarkı kesinlikle Ankara'yı anlatıyordu.

İkinci verse'e geçtiklerinde solist gözlerini kapatıp mikrofona yaklaştı ve iki eliyle mikrofonu kavrayıp sağ elinin işaret parmağını gayriihtiyari kaldırıp sus çizgisine getirdi. Pür dikkat tüm hareketlerini izliyordum, her zaman olduğu gibi.

"Soğuk geceler puslu ışıklar,
Kapalı bize tüm çıkışlar.
Yolumu göremedim, sonumu bilemedim.
Tek diyebildiğim son sözlerim:"

Gözlerini açıp birkaç kişide gözlerini gezdirmiş ardından göz göze gelmiştik. İster istemez yutkunup bakışlarını çevirmesini bekledim ama çevirmemişti. Nakaratı gözlerinde ne anlam barındırdığını bilmediğim bakışlarıyla, gözlerimin içine bakarak söylemişti.

"Aynı yerdeyiz,
Farklı zamanda.
Bu şehir bizim,
Hiç olmadığı kadar."

Nakarat kısmı geçtiğinde gözlerini kaçırmış kafasını iki yana sallayarak eski pozisyonuna dönmüştü. Yüzü hep donuk gözleri hep soluk bakardı. Loş ışığın altında bile belli olan kehribar gözlerini hiç birine ya da bir yere ışıl ışıl bakarken görmemiştim.

Pür dikkat onu izlemeye devam ettiğimde terden ıslanmış, alnına düşen bir tutam saçını el yordamıyla arkaya atmış şarkının bitmesi ile alkış eşliğinde sahneden inip barın önündeki taburelerden birine oturmuştu.

Bardağı eline alıp taburede dönerek belini bara yaslamış iki kolunu da yana açıp dirseklerini bar tezgahına koymuştu. Bir kez daha gözlerimiz buluştuğunda gözlerimi kaçırıp önüme döndüm. Dakikalardır onu süzdüğümün farkına yeni yeni varırken içimden kendime küfür etmeyi ihmal etmemiştim. Çekici biriydi, ama bana ne?

Viskimi bitirdikten sonra kafamı arkaya yaslayıp bakışlarımı tavana diktim. Düşünceler, yine kurcalıyordu beynimi. Beynimin en ücra köşelerinde hoyrat bir şekilde cirit atıyorlardı. Düşünmek istemiyordum, aynı anları tekrar tekrar yaşamak istemiyordum. Yorulmuştum, mânen bedenen çok yorulmuştum. Biri sarılsa hıçkıra hıçkıra ağlayacak kadar yorulmuştum.

Düşüncelerimin esiri olacakken beni bundan kurtaran şey telefonumun sesiydi. Masanın üstünde titreye titreye ucuna kadar gelmişti. Hızla telefonu elime alıp arayana baktığımda gülümsedim.

"Minik meleğim, kaç saattir çalıyor neden açmıyorsun seni telefonu bakayım?"

Sahte kızgınlıkla sorduğu hesaptan sonra dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsememi içime atmıştım.

"Abartma abi altı üstü dört-beş kez çaldı."

"Olsun kızım! Orada seni tek bıraktım diye içim içimi yiyor zaten," Endişesi sesinden okunurken yutkundum. "Bu sebeple o telefon ilk çalışta açılacak. Anlaştık mı miniğim?"

Kafamı aşağı yukarı salladığımda kendime gülüp bunu göremeyeceğini fark ettim.

"Anlaştil yakışıklım, anlaştık."

Onunla konuşmayı, sesini duymayı bile özlediğimi fark ettiğimde gözlerim çoktan dolmuştu. Ondan başka kimsem yoktu. O benim güvendiğim limanım, sığındığım dağımdı. Üstümdeki gölgesi bile güvende hissetmeme yetiyordu.

"Ee anlat bakalım fıstığım, nasıl gidiyor?"

Dudaklarımı büzüp iç çekerek anlatmaya başladım.

Telefonu kapattığımızda gülümseyip çantama attım. Abim bana iyi geliyordu. Uzun zamandır şehir dışında iş seyahatindeydi. İçi elvermese de şirket için zorda olsa gitmişti. Çocukluğumdan beri ondan uzakta geçirdiğim en uzun süre olabilirdi ve ben şimdiden onu çok özlemiştim.

Birkaç bardak viskinin ardından iyice yumuşamış kafamı uyuşturmuştum. Bir şey düşünemeyecek raddeye geldiğimi anladığımda yerimden doğrulup masaya birkaç iki yüzlük bırakıp çıkışa doğru ilerledim.

İçkiden uyuşmuş bedenimi zar zor hareket ettirebiliyordum. Kapıyı açmamla tenime vuran soğuk yüzümü buruşturmama ve ellerimi bedenime sarmama neden olmuştu. Bir süre kapının önünde öylece bekledim belki bir taksi gelir diye ama sokaktan tek bir araba bile geçmiyordu. Oflayarak sağ dizimi titretmeye başladım, tedirgin oluyordum. Ellerimi bedenime sıkıca sararak kaldırımdan aşağı bir adım attığımda gözlerimin önünde bir çift ayakkabı görmem ile yüzümü yukarı kaldırdım. Oldukça yapılı bir oğlan karşımda durmuş öylece sırıtıyordu.

Yana doğru bir adım attığımda oda benimle aynı yöne adım atmıştı. Tekrar adım atacaksan kolumdan sıkıca tutup beni kendine çekti. Ellerimi göğsüne koyup sertçe itsemde hafif sendelemiş ama sıktığı kolumu bırakmamıştı.

"Bıraksana!"

Bağırmamla sırıtışı tüm yüzüne yayılmış alt dudağını yalayarak yüzünü yüzüme doğru eğmişti. Kafamı daha çok geriye ittiğimde bedenimde eğilmişti.

"Üşüyorsun kızım, ısınmak istemez misin?"

Söyledikleri ile tüm bedenim uyuşmuş sinir tüm hücrelerimi ele geçirmişti. Bacağımı hafif kırıp karnına geçirmemle biraz sendelemiş eli kolumdan ayrılmıştı.

"İğrençsin."

Resmen tükürerek konuşmamın ardından arkamı dönüp hızlı adımlar eşliğinde sokaktan çıkmak istesem de yeniden kollarıma sarılan elle hızla ona doğru dönmüş ve yanağıma yediğim tokatla sendeleyerek elimin üstüne düşmüştüm.

Hafızam bana bir oyun oynayarak gözlerimin önüne getirdiği anlarla iki yana açtığım ellerimle kendimi arkaya doğru itiyordum.

Çocuk bana doğru eğilip kulağıma doğru bağırdı. "Şimdi seni kim benim elimden kurtarabilir!" sözlerinin ardından bir tokat daha attı. Ardından bir tokat daha.

Arkamdan hızla sokağa giren adım seslerini duysam da kafamı yüzüme aldığım darbelerden dolayı bir türlü çeviremiyordum.

"Şimdi ebeni siktim senin!"

🧚🏻‍♀️

Sizce gelen kim??

Ayla'nın gözünün önüne gelen görüntüler neydi sizce?

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu arada baştaki fotoğraf Aylamıza aiit.

sende hissettin mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin