Vicdanım! Seninle miyim, sen kimsin? Seninle çoğu zaman beraberiz bence. Çoğunlukla seni sızlatacak işleri yapmayı sevmiyorum. Sen sızlıyorsan ben huzursuzum zaten. Senin ve nefsin savaşı ölüme dek gidecek. Yani sen can çıkınca gideceksin. Ya da sen kalacaksın nefis gidecek. O zaman senin sızın ölüme kadar. İnsanlardaki vicdan nasıl çalışıyor. Senin sesini bastıranlar mı kötü oluyor? Vicdana geniş açıdan bakamıyorum.
Gelelim bendeki konuya. Ben insanlara sorsam da kafamda planladığımı yapıyorum. Plan yapamam gerçi. O kadar uzun süreli isteklerim olmuyor. Israrla yaptıklarım, kendime itiraf edemediklerim ve itiraf ettiğim anda kaçacak olanlardır.
İtiraf ettiklerim vicdanımın diline her türlü düşüyor. Sonra tüm hataları sevapları bir bir dökülüyor. Aslında günahtan ibaret oluyorlar ve niyetimden çıkartıyorum hepsini. Anlatmaya biraz korkuyorum. Susmam güzel ve her şey anlatılmayı gerektirmiyor. Beynimizin içi, kalbimiz her detayı anlatılabilecek kadar kısa olmamalı benim için.
Anlatamadıklarım daha değerli değil, daha büyük. Bir tümör alınamayacaksa ameliyat yapılmaz. Hastanın daha uzun yaşaması için bırakılır. Ölüme bırakılır. Hepimiz ölüme bırakıldık zaten. İçimizdeki dertleri kusa kusa kusmuk oldu her yer. (ÖFD)
Her an kabımı büyütme derdine giriftar oldum. Dolup da taşmaktan korktuğum için. Kendimizi hapsediyoruz. Hayatımız, birinin avuçlamasıyla kararacak kadar elde olmamalı. Her hangi birinin ayakları altında kalma tehlikesiyle yüzyüze gelecek kadar ortada olmamalı.
Bir merkezde döner dünya. Her şeyin bir bam teli vardır, zurnanın zırtladığı noktalar, muhtelif yerlerimizde mevcut. Bir vardır ve insan birini ister. Ben büyürken o birini zırh yapamam. Her yanımı kuşatmasını kabullenemem. Beni boğazlasa kaç yazar? Onu inkar ediyorum. Yollarını tıkıyorum. Çünkü bana küçük.
Şu an dünyam küçük, beni saran dumanlar kara olsa da bana kara. Bir damla mürekkep, bir damla sütü gri yapabilir ama bir kovada kaybolur. Benim ufkum neresi ki, o dumanlar bulut olmuş güneşin önüne? Ne hadle büyük derim ben derdime? Mesele bizim neyi neyin yanına koyduğumuzda, neleri boy ölçtürdüğümüzde.
Boğuluyorsak etrafımıza ördüğümüz duvarlardan, göremiyorsak başımıza ördüğümüz çoraplardan.
Ey varlığım, suskunluğum, ey kıymetlim kalbim, canım, nefsim, nefeslerim, zamanım, yaralı imanım, sakat düşüncelerim, koltuk değnekli fikirlerim!
Ne olur sabredin, ne olur... Şimdi açmadıysa çiçek, başka bir bahar vardır. Gelen yoksa zaman vardır. Yol bittiyse uçmak vardır. Vardan da öte bir Var vardır. Umut yoksa dua vardır. Kabul edilmediysen faniden bir huzura, her daim hazır olan Bakii'nin divanı vardır. Yalnız değilsiniz, çaresizlik yok. İnanıyorsanız eğer, hep bir çare vardır. Israr etseniz de vazgeçseniz de, değişseniz de...
Gene size diyorum, içimdeki misafirler! Geçen kendimi düşündüm. Cismime dair hiçbir şey benim seçimlerim sonucu bana verilmedi. Bu yüz, bu vücut, organlarım, ailem, doğduğum şehir, mevsim, yaşadığım baharlar, olduğum burç, aynı taşıta bindiğim insanlar, aynı okullara gittiğim insanlar, büyümeye başladığım şehir hatta ADIM! Adımı bile ben seçmedim. Ben sadece bu bedene üflenmiş ruhtan cüz'i irademden ibaretim. Bu bedende bir noktayım belki. Yani ben küçüğüm sizde çok büyük değilsiniz. O yüzden size verilen bunca kocaman, devasa değerli şeyleri üzmeye hakkınız falan yok.
Şimdi uyuyabilirsiniz. Geceler çok güzel, nefes almak ölmeye yakınlaştırsa da çok güzel. Hissedebilmek bile çok güzel. Sevdik diye güzel adını verdiklerimizin olması da güzel. Ağlamak da gülümsemek kadar güzel. Uçurumlarda güzel, düşmekte. Güneşin doğması kadar, batması da çok hikmetli. Bu 3 kelime küpe olsun kulağınıza. Doğmak, batmak, güzel.
05.06.15/ 02.48