Minik bir kaç düzenleme yaptım minicik.
Gözlerimi kırpıştırmaya çalıştım. Sanki bütün hava vücuduma binmiş gibiydi. Her yerim ağrıyor ve omzumdaki acı kendini belli ediyordu. Birkaç saniye bilincimin gelmesini bekleyip gözlerimi tekrar kırpıştırdım. Kendime geldikçe ağrılarımı daha çok hissetmiştim. Birkaç dakikanın ardından gözlerimi açmayı başardım.
Gökyüzü kızıl, hava soğuktu. Kendime gelmeye çalıştım ama omzumdaki acı alarm gibi ötmüştü. Hafifçe doğrulup oturdum. Ceketimi sıyırıp t-shirtümün boynunu sündürerek omzuma baktım. Morarmış ve biraz da şişmişti. Kırık gibi görünmüyordu. En son neler olmuştu? Zihnimi biraz zorladım ve sırtımı arkamdaki duvara verdim. Bacaklarımı kendime çekip omzumu tuttum. Şu an gün doğuyor muydu? Yoksa batıyor muydu? Bilincim hala sersemlemiş durumdaydı. Biraz daha düşündüm. Etrafa baktım. Çıkmaz bir sokak, duvar kenarında soğuk zeminde uyanan ben, yaralı omuz, tozlu kıyafetlerim, kızıl gökyüzü...
Daha fazla soğukta kalmak istemeyip kalktım. Omuzum her hareketimi zorluyordu.
"Kahretsin! Ne oldu? "
Sokağın ilerisinden yola çıktım. Kimseler yoktu. Susuzluğumu hissettim. Zihnimi hala kurcalıyor ve hatırlamaya çalışıyordum. Kolumdaki saat aklıma gelince baktım.
05:48
Gün doğuyordu.
Yavaş yavaş olanlar canlanmaya başladı. Köpek havlama sesleri ve koşuşturmam aklıma geldi. Hepsi karmaşık bir görüntüydü. Sağa doğru yürümeye başladım. Görüntüler sıraya giriyordu artık. Hatırladıklarım, kendime yatacak bir yer arıyordum ve hava kararmıştı. Döndüğüm sokaktaki köpeklerin bir kaç saniyelik bakışları, ardından benim koşmaya başlamam... Ve yine döndüğüm bir sokakta ayağımın kaydığını hatırlıyorum. Sonrası... Sonrası sanırım yok... En son saat 19:20 idi. Yani ben 9 saattir falan uyuyordum. Eğer daha fazla değilse...Yürümeye devam ettim. Kapalı dükkanlar, sessiz yollar, ürkütücü soğuk. Nerede olduğumu bilmiyor ve umursamıyordum. Nasıl olsa gitmem gereken bir evim yoktu...
15 dakika kadar yürüdükten sonra bulduğum çeşmeye ağzımı dayadım. Suyun boğazıma verdiği acı ile ancak üşüdüğümü hissedebilmiştim. En azından deri ceketim idare ederdi. İçebilidiğim kadar su içip yürümeye devam ettim. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Sadece ilerlemem gerektiğini biliyordum. Mataramı ve telefon bilekliğimi kaybetmiştim.
Yanımdan geçen at arabasını ve içindeki tek adamı görünce hiç düşünmeden seslendim.
"Hey! Hey! Merhaba! Bakar mısınız? "
İlk başta durmasa da istemeyerek durup bana döndü.
"Ayağım kaydı ve sanırım sakatlandım. Bildiğiniz bir hastane var mı? Ben buralı değilim. "
Bir süre öylece koluma baktı. Rahatsız olmaya başlamıştım ki cevap verdi.
"Bu yoldan dümdüz ilerle. Göbekten sağa dön. Oradan üçüncü yoldan sola dön. Hızın iyi olursa yarım saatte varırsın. Küçük bir şifacı var. Onlar bir şeyler yapacaktır. "
Tam devam edecekken tekrar seslendim.
"Efendim! Acaba orası yolunuzun üstünde mi? "
Demek istediğimi anlayarak pat diye cevap verdi.
"Hayır! "
"Lütfen, çok yorgunum. Ayrıca bir kaç gündür yürüyorum ve yemeğim yok... "
"Paran var mı? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝔼𝕍𝕊𝕀̇ℤ (🅺🅰🅾🆂)
ActionTamamen kurgudur! ...... 𝙃𝙖𝙮𝙖𝙩ı𝙢ı𝙯ı 𝙮𝙤̈𝙣𝙚𝙩𝙢𝙚𝙠 𝙣𝙚 𝙠𝙖𝙙𝙖𝙧 𝙯𝙤𝙧 𝙤𝙡𝙖𝙗𝙞𝙡𝙞𝙧? ..... 𝙱𝚒𝚕𝚖𝚎𝚖 𝚔𝚊𝚌̧ı𝚗𝚌ı 𝚍𝚞̈𝚗𝚢𝚊 𝚜𝚊𝚟𝚊𝚜̧ı, 𝚊𝚛𝚝ı𝚔 𝚑𝚊𝚢𝚊𝚝ı 𝚢𝚊𝚜̧𝚊𝚗𝚖𝚊𝚣 𝚑𝚊̂𝚕𝚎 𝚐𝚎𝚝𝚒𝚛𝚖𝚒𝚜̧𝚝𝚒. 𝙰𝚌ı𝚢ı 𝚟...