evet ,kaba etimi sandalyeden ayırt edemeyecek kadar oturup bilgisayarda yazılmak için beni bekleyen boş sayfaya ve yanıp sönen çizgiye baktıktan sonra ilham perimin dandik olduğunu düşünmeye başladım. Tam bir işe yaramaz. (tamam arada bir resim çizerken işe yarayabilir.) (peki bazen de şarkı söylerken.) (arada bir gitar çalarken.) ( hayal kurarken)( mesaj yazarken) (iyi. o kadar işe yaramaz olmayabilir.) ( heey iç sesimi ilham perim mi yönetiyor ?? ) ...
herkesin heyecanla okumasını ümit edeceğim yazılar yazmak için büyük bir hevesle oturduğum bu koltukta , şuan hiç kimsenin asla okumaması gereken yazılar yazmaya karar verdim. Bence daha garanti. Sadece ben okurum ve çok beğenir bir daha okurum , sonra bir daha bir daha ve bir daha.. daha özel olur hem. Kimse okumuyorsa bana özel demektir. Evet. İyi fikir. Aynı hiç sahibine gitmeyecek bir mektup gibi. Ya da sahibi olmayan bir mektup. (daha önce sahibi olmayan bir mektup yazmıştım ama o ayrı konu karıştırmayalım.) kendi kendine konuşmak gibi hiç değil. Teknik olarak kendi kendine yazmak daha doğru olur.
Karşında dır dır konuşan biri varken kendini ifade etmek çok zor. Düşünsene sürekli kendinden bahsediyor. Üstelik anlattıkları ilgini çekmemesine rağmen sana söz hakkı verme inceliğini göstermediği için ( öküzcük) , sıkıldığını ve konu değiştirmek istediğini belirten küçük mesajları ileten birkaç anahtar kelimeyi söyleyemiyorsun. Ya da karşında dır dır konuşan biri olduğunda , kendini anlatman gereken durumlarda senin aksine seni yargılayıp , nasıl oluyorsa her şeye yapacak bir yorum bulup , gayet sinir bozucu bir şekilde anlattıkların da gülünecek ve eğlenecek yerler bulup ( ne saçma) , seni anlattığına bir güzel pişman eder. Veya konuşur fikirlerinizi adeta bir yarıştaymış gibi savunur ve kavga edersiniz. Galip hiçbir zaman bilinmez.. işte böyle şeylerle karşılaşmaktansa her zaman en güzeli ; platonik bir aşk, sms i olmayan bir arkadaş , sahipsiz bir mektup , amaçsız bir ilham, kendi kendine yazılan bir yazı... (hayır , kesinlikle bir saattir yaptığım şeyin saçma olmadığını kanıtlamaya çalışmıyorum.)
Her zaman karşımdakinin mesaj hakkı yokken , bütün uygun şartları sağladıktan sonra -rahat bir yatak , ışıksız bir ortam , dolu bir batarya , ayık bir beyin , bir de bizim işe yaramaz- saatlerce mesaj atmaya bayılırım. Başka ne bana bu şekilde zevk veriyor bilmiyorum. Bundan neden zevk aldığım konusuna gelince şu dır dır meselesini sebep olarak sunmuştum ama onu şu an ben uydurdum. Yani nedenini tam olarak bilmiyorum , belki de uydurduğum şey doğrudur. Ya da sadece bir fantazidir. Saçla oynamak niye zevk verir insana ? cevaplayamadığını biliyorum kimseyi kandırma. Bunu da cevaplayamadıklarımız diye bir kategoriye alabiliriz. Tabi sadece yazmak yok işin içinde. Okurken yazdığın kişinin alacağı hazzı düşünüyorsun. Karşıdakini mutlu etmek seni de doyuruyor. Ve bunu yaptığında o kişi senden etkileniyor. Bu da sana bağlanmasını sağlıyor. Bunları söyleyince sanki tüm amacı insanları etkilemek ve kendie bağlamak olan bir ego parçacığı konuşuyor gibi oldu.yanlış anlaşılmasın. sadece psikolojik tespitlerim bunlar. Nedensiz fantezimi bu yüzden yaptığımı zannetmiyorum. (evet eminim. Eminim dedim ya).
Bir zamanlar insanları etkileme hususunda fazla şey okumuş olabilirm. Şu kişisel gelişim zırvaları. "Yaşadığımız her an insanları etkilemek için bir fırsattır. " belki de bilinçaltım bunlarla doludur kim bilir ? mutlu olmanın yolları, insanlara istediğinizi nasıl yaptırabilirsiniz ? , mıknatıs konuşmacılar , etkileyici bir insan olmak nasıldır ? , özgüvenini kazan , burçler ve kişisel gelişim.. burçlar ve kişisel gelişim. Bu konu hakkında bir kitap yazacak kadar çok bilgim olduğu söylenebilir. Hangi akla hizmetse okunacak ne varsa okumuşumdur bu konuyla ilgili. Bana burcunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. (bir esprim eksikti) . tanıdığım insanlar ya da bu muhabbete girdiğim insanlar (çoğu erkek vaya hepsi de olabilir) bunun anlamsız ve zaman kabı olduğunu düşünüyor. Bana kalırsa da futbol izlemek dünyanın en sıkıcı ve heyecansız işidir mesela. Yani bu kızlar ve erkeklerin klişeleşmiş görüş ve zevk ayrılıkları yaşadığı konulardan biri. kim ne derse desin bunları okumakla kötü etmedim. İnsanların kişiliklerini analiz edebiliyorum. Konuya ilgime ve hayret edilecek kadar araştırmış olamama bakılınca bunu yapabilme yeteneği kazanmış olmam olası bir durum aslında. Ama çevremdekilerin bu konudaki açlığı kendimden bir hayli etkilenmeme yol açıyor zaman zaman. Bunun birazda hislerden kaynaklandığını düşünmüyor değilim. Analiz olayındaki başarımın %35 i hislerim (yüzden otuz beş çıkaaar , 100,90,80,70,65) (çok iyi bir sayısalcı olduğumu söylememiştim) % 65 i gereksiz bilgi birikimimden kaynaklanıyor bence. Bazen insanların gözlerine bakıp söylediği cümlenin altındaki anlamları çıkardığım zaman o kişinin asıl amacı , bana anlatmak istediği , bana anlatırkenki tavrı ve bundaki amacı , belki kendisinin bile yaparken farkında olmadığı birçok saptamada bulunuyorum ve bu da hayatı sıkıcı hale getiriyor. Yaşanacak birçok şeyin olmamasını sağlamak yada gereksiz ayrıntıları atlamak gibi bi şey. Yada insanları çabuk çözmek de denebilir. Bu şekilde olunca zor keşfedeceğin fırtınalı denizler arıyorsun. Verdiğim cevapları çoğu zaman beklenmedik bulup şaşıranlar oluyor bu yüzden. Aslında duymak istediği farklı çünkü bana söylediği bunu gerektiriyor , ama ben söylediğine değil söylemek istediğine , altında yatan düşüncelerine yanıt veriyorum. Bu da beklenmedik oluyor. Beklenmedik. Farklı. Bunları duyduğum zaman tatmin oluyorum. Sanki duymak istediğim buymuş gibi. Olmak istediğim tam olarak bu sanırım. Farklı. Aslında tek istediğim kendim olmak. Özgün olmak. Çünkü kimse aynı değildir . görmek ve bakmak arasındaki ayrım gibi. Ben insanları görme yeteneğine sahibim galiba. Böylece kendimi de görebiliyorum. Sadece bakarsan herkes aynıdır. Ve sen de aynılıkta kabolur gidersin. Sürü psikolojisi diye boşuna dememişler. Herkes kırmızı giyerken siyah da neyin nesi ? işte benim bu yek renk içinde tek renk olma arzumdan kaynaklanıyor tüm çabam. Eğer görmeyi öğrenirsem , kendimi bulabilirim , kendimi bilirsem , ben kalabilirim. Düşüncelerim benden bir şeyler yansıtabilir , kendi ürünüm olabilir. İçimde kendi rengimi oluşturur ve tüm beyazların içine cesurca renk katabilirim. Kendimi tanırsam ancak kendime güvenebilirim. Yeteneklerimin farkında olursam , yapabileceklerim ve yapamayacaklarımla bir paket halinde kendimi kabul edersem , diğer renklere karışıp bulanmadan zülal kalabilirim. tanımadığın bir şeyden nasıl emin olabilirsin? Bu okumadığın bir kitabı savunmak yada övmek gibi. Veya bilmediğin bir dine inanmak. Ancak tanıdığın zaman kendinden emin olur ve huzurla kendine güvenebilirsin.
Kişisel geilişim kitapları boşuna gitmemiş yani. Bu konuşmanın anafikri kendin olmaktı. Ve bu da neden kişisel gelişim konularına ilgili olduğumu açıklar. Kendim olmak için. Bu kadar basit. Başkası değil. Kendim olmak için uğraşıyorum bu kadar. Ne komik ama..
Bırakalım beni de asıl zor çözeceğim bir insanla karşılaşacak mıyım onu merak ediyorum. Hani şu fırtınalı deniz. Öyle birini bulursam çözmeden bırakmam valla. ne hakla kendini saklayabilir , nasıl bu kadar karmaşık olabilir , ne kadar zekidir ki benim hakkımdan gelebilir , oyun oynayabilir?? Ne gıcık biridir o, Ne gizemli , ne şaşırtıcı , ve.. ve... ve hayranlık duyacağım. Evet evet. Kesin etkiler de beni o kendini bilmez ukala. Belki de küstah demeliydim. Veya budala , ahmak , hatta dunkof , böyle devam edilebilir. Mutlaka kendini de beğeniyordur. İçten içten de olsa öyledir. Hatta biraz da havalı. Abartısız , ama gösterişli biri. Tam olarak böyle bir çelişkinin içindedir mutlaka . ve ben karar veremiyorumdur abartısız mı gösterişli mi ? aptal mı zeki mi? Samimi mi değil mi ? saf ve açık sözlü mü , patavatsız mı ? yakışıklı mı , yoksa olmadığı halde sevimli ve çekici mi ? ben ondan nefret mi ediyorum yoksa içimde ki bu duygu başka bir şey mi ? nedir o duygu ? kim var orda ??! ... evet aynen böyle bir durumla karşılaştığımızda fırtınalı bir okyanustayız demektir. Fırtınalı okyanusu tanımlayayım dedim. Ya da insanlar buna daha kısa bir isim vermişler ama o çok saçma buluyorum o ismi. söylenişi bile bir acayip .. böyle 3 harfli küfür gibi bir şey ya . fırtınalı okyanus dediğim şeyi onlar nasıl 3 harfe sığdırdılar bilmem. Aşk mıymış neymiş. Olum. Bunu anlatması bir acayip uzun sen buna nasıl 3 harfli isim koyuyorsun ? daha karmaşa dolu olmalıydı sanki.Duyduğunda çağrışım yapacak bi şey. Ne biliyim. Pop şarkılarının sözlerini düşünürkenki yaşadığın hissi yaşamalısın mesela.(örnek aradım ama lanet olası pislik gelmedi aklıma) Anladığını sanırsın. Ama anlamamışsın. Anlam yüklemeye kalkarsın melodiye uymaz. Hah tamam anladıııım.. (yarı açılmış ağız) yok meğer yine anlamamışsın ( yavaş yavaş kapanan ağız) . olur ya hani. İşte öyle bi şeyler yani. Fırtınalı okyanus. Ya da küflü domates salçası. Küflü domates salçalı yemek. Midemdeki küflü domates salçalı yemek. (tüm sindirim hikayesini paylaşmak isterdim ama daha sonra). Tamamdır. Yeni adı fırtınalı okyanusta yüzen küflü d.s. tenekesi nde karar kıldım. D.s. kısaltma oluyo.(domates salçası) Hani a.ş.k. diye bi dizi vardı ya . hah ondaki gibi bir kısaltma yapmak istedim. Biz o zaman daha havalı olur diye başını ve sonunu atıp d.s. yapalım. Başları sözlü edebiyatta zamanla dilden dile geçerken beklenemedik bir şekilde kaybolmuş olsun. D.s... bu kısaltma ilginç bir tesadüf oldu. (aşk tesadüfleri sever deme bana. Yok ağabeycim yapma bunu. ) aşk tesadüfleri severmiş beya .(deme dedim ) ben demedim yine halk arasında dolaşan dedikodular. Bi suçum yok. Ama bu tesadüfün ne olduğunu şu an boş bir mide ile anlatamam. (aç ayı oynamaz da bunun konumuzla ne ilgisi var anlayamadım ? ) gidip karnımı doyurmalıyım. Sonra görüşürüz. Görüşmeyedebiliriz. Benim şirin keyfime kalmış. Allah bilir. Bak ben gidiyorum. Bu yazı burada son buladabilir bulmayadabilir. Benim biricik keyfime kalmış biliyosun ..( 09.06.14)