XXIX

265 19 5
                                    

Atlanta Çocuk Müzesinin karşısındaki binaya zar zor erişebilmiştiniz. Üzerinizdeki koku daha önce yenileme yapmanıza rağmen etksini kolayca kaybediyordu. Şehirde bulduğunuz konserve ve diğer arta kalmış yiyecekler sizi iyi idare etse bile, su konusunda biraz sıkıntı yaşıyordunuz.

Ayrıca en önemlisi ise şehre girdiğinizden beri dinlenmemiş olmanızdı, kısa molalar veriyordunuz ancak ikinizde bu kısa molaların hiçbir işe yaramadığını biliyordunuz. Yorgun bedenleriniz normalde size adım bile attıramazdı ancak hayatta kalma içgüdüsü size koskoca şehrin içerisinde dolaşma ve tehlikelere karşı koyma gücü veriyordu.

Ayrıca düşünemiyordun bile, bedenin sadece hayatta kalmaya çalışıyordu. Daryl'a baktığında, onunda senden bir farkı olmadığını düşünebilirdin. Aslında bu onun için o kadar da zorlayıcı değildi, daha çok aptalcaydı. Burada siz ikiniz zar zor hayatta kalmaya çalışıyordunuz, sana söylemek istemese bile, biliyordun ki o da senin gibi Liv'in burada yapamayacağını düşünüyordu.

Her şeye rağmen en kötü senaryo aklından hiç çıkmıyordu. Karşında duran beyaz binada, Liv'in olması. Onu canlı görmek için şu an her şeyi yapabilirdin ancak bu yaratıklardan birine dönüşme ihtimalini bile, dile getirmek istemiyordun. Bu durumu Daryl'da düşünmüştü, sana söylemese bile. O yüzden senden önce davranıp, seni o olası korkunç manzaradan korumak istiyordu. Ama kaçırdığı bir şey vardı, Liv'i tanımıyordu. Onu hiç görmemişti, sadece adını biliyordu doğal olarak.

Derin bir iç çekerek pencere kenarından karşındaki beyaz binanın pencerelerine bakıyordun. Kız kardeşin orada olabilirdi, bu durum seni iyi düşündükçe mutlu ediyordu. "Birazdan karşıya geçelim," dedin, bakışlarını girdiğiniz terk edilmiş evin girişinde oturan Daryl'a döndürerek. "Hayır," dedi, elindeki kırmızı bez parçası ile bıçağını temizlerken, "Güneşi bekleyeceğiz." diye ekledi.

Haklı olduğunu biliyordun ama aklına gelen ihtimal ve senin peşini asla bırakmayan o kabus, bir an önce gitmezsen asla durmayacak gibiydi. Yorgunluktan zihninin kontrolü de azalmıştı, saçma sapan düşünceler bir anda zihninde beliriveriyor ve sanki oraya saplanmış gibi, zihninden çıkmıyordu.

Daryl, dizlerini kendine çektiği bacaklarını serbest bırakarak ön cebini kurcalamaya başladı. "Saat 3:45" dedi, derin bir nefes vererek. "İlk önce sen dinlen," diye ekledi, saatini cebine koyup, bakışları ile önündeki kanepeyi işaret ederken. "Daryl," dedin, "Uyuyabileceğimi mi düşünüyorsun?" diye sordun, pencere kenarından uzaklaşırken. "Görüyorum," dedi, bakışları senin yorgun bedenindeydi. Derin bir nefes alırken, uykusuzluktan ve susuzluktan ağrımaya başlayan başını ovdun. Kanepeye otururken, "O orada," dedin. "Geçen gün bir kabus görmüştüm, hatırlıyor musun?" diyerek bakışlarını Daryl'a çevirdin, yorgunluğun uzun ve yavaş göz kırpmalarından bile anlaşılabilirdi.

Daryl dediğine kafa salladı, onunda yorgunluğu belli oluyordu. Normale göre daha çok dalgındı, bakışları bir yerde uzun süre takılı kalıyor, sonrasında ise hızlı göz kırpışları ile dikkatini farklı yöne çeviriyordu.

"Liv'i gördüm," dedin, bu sefer kafanı koltuğun arkasına yaslayarak yarı kapalı gözlerle tavana baktın. "Bana sesleniyordu, yardım istiyordu." Cümlelerinin hızı bile değişmişti, konuşacak mecalin bile kalmamıştı, zihninin artık tehlikede olmaddığının farkına vardığını düşündün. "Yardım edemedim, aynı şu anki gibi," dedin, bu sefer kafanı sağa çevirip, ayın verdiği ışık haricinde karanlıl bir manzaraya sahip olan pencereye döndün. "Sadece durdum," diye ekledin. Gözlerin bu sefer yere doğru kaymıştı, bedeninin ağırlaştığını hissedebiliyordun. "Karşımda olmasına rağmen gidemedim." dedin, göz kapakların ağırlaşırken, "Bu sefer durmayacağım," dedin ve kendini karanlık odanın içerisinde uykuya teslim ettin.

kayıp - daryl dixonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin