i am not afraid

676 64 24
                                    


Oylarınızı ve yorumlarınızı heyecanla bekliyorum. xxx

"Elimizden gelen her şeyi yaptık Alper Bey ama yayılma çok fazlaydı... çok üzgünüm."

Doktor Hanım'ın sözleriyle çekildi yer ayaklarının altından Alper'in. Nevzat, diye düşündü, yok muydu artık? Yok, hayır; doğru olamazdı bu. Hayatında Nevzat'ın olmadığı tek bir zaman dilimi aklına gelmiyorken kendini bu gerçekliğin içinde bulmuş olamazdı. Rüyaydı bu, iğrenç bir kabus. Haykırdı kendini duyurma çabasıyla solcuya.

"Nevzat.... Nevzat!"

"Alper Bey, gerçekten çok üzgünüm." , kadının da gözleri dolmuştu.

Hayır, hayır bu gerçek değil. Uyanmam gerek, uyanmalıyım.

"Alper Bey..."

Uyansana! Ne duruyorsun uyan!

"Nevzat..."

Uyan!

Ve uyandı.

Nefes nefese sıçramadı yattığı yerde, sadece gözleri açıldı. Boğazında en berbat kabusların sebep olduğu bir kuruluk vardı ve göğüsünde de bitkin bir halde uyuyan solcu. Derin bir nefes verdi Alper onu görünce. Hayattaydı, omuzlarının yavaşça inip kalkmasından anlamıştı nefes aldığını. Yutkunmaya çalıştı genç ülkücü ve kollarının arasındaki diğer adamın kafasının üzerinden öptü, iyice bastırdı kendine.

"Hayrola Alper Reis rüya mı gördün?" diye sordu çatallı bir ses ve o anda Alper, solcusunun hiç de düşündüğü gibi uykuya dalmış olmadığını anladı.

"Uyumuyor muydun sen?"

  Nevzat kafasını yasladığı göğüsten kaldırıp gözlerinin içine baktı Alper'in, genç sağcının kabusunun getirdiği korku neyse ki karanlık tarafındam örtülüyordu. Solcu dudaklarını ıslatıp konuştu.

"Adımı sayıkladın baya, inledin de... Hayrola çok mu hasret kaldın bana?" sesinde inkar edilemez bir muziplik vardı, elini sağcının karnının üzerine koydu ve yavaşça okşamaya başladı.

  Alper yutkundu bu hareketi ile, anlaşılan solcu durumu çok farklı anlamıştı. Düzeltmek istemedi ama onu, çünkü şu anda her ne yaşıyorlarsa Alper'in kabusundaki terörün tam tersiydi. Solcunun temasında buluyordu cennetini, huzurunu.

Nevzat yavaş yavaş sokuldu sevdiği adama ve yüzünde memnun bir gülümsemeyle dudaklarının üzerine yumuşak öpücükler bırakmaya başladı. Gözlerini yumdu Alper ve sonsuza dek öpmesini istedi kendini solcunun ama şans bu ya Nevzat durdu kısa bir süre sonra.

"Alper, neden ağlıyorsun?"

Ağlamak mı? Ne alaka ağlamak, diye düşündü Alper. Elini yanağına götürüp parmak uçlarında bir ıslaklık hissetmesiyle anladı solcusunun haklı olduğunu. Ağlıyordu.

"Ben..." diye başladı konuşmaya ama bir hıçkırık kesti sesini, şiddetlendi göz yaşları.

Nevzat olduğu yerden doğruldu ve ağlayan sevdiğini bastırdı göğsüne tıpkı geçen gece diğer adamın ona yaptığı gibi. Ensesindeki saçlarını okşadı ve yanağından öptü usulca.

"Şşş, geçti ben buradayım. Kabustu o, değil mi?"

Alper barındığı göğüsten kafasını kaldırmaya cesaret edemeyerek onayladı başıyla. Bir yandan da utançtan yumruklarını sıkıyordu. İlk defa ağlamıyordu elbet solcunun yanında, onu on iki yaşındayken ağaçtan düşüp kolunu kırdığında yapmıştı çoktan, ama solcunun ilgi ve desteğe ihtiyacı olduğu bu zamanda onu kendi tesellisi için uğraştırması çok koyuyordu.

"Özür dilerim Nevzat, sabaha ameliyata girecek sensin yine sen rahatlatıyorsun beni. Oğlum ben sana yük olmadan duramıyorum anasını satayım." dedi Alper ve kendini çekip gözlerini kuruladı ama Nevzat yatakta iyice yerleşip onu gerisingeri göğsüne yatırdı.

Bir süre sadece sevdiğinin saçlarını okşadı Nevzat ve kımıldamaya cesaret edemedi Alper. Rüyası tekrar tekrar oynuyordu zihninde, daha önce hiç bu kadar gerçekçi bir kabus görmemişti. Doktorun ses tonundan arka plandaki uğultulara kadar her şey kendi beyni sanki ona maksimum acıyı yaşatmayı hedeflemişçesine gerçekti. Yine de mahçuptu solcuya karşı, gözlerini bile açamıyordu utançtan.

"Annemi biliyorsun değil mi?" diye sordu Nevzat.

"Evet."

"Kadın doğum cerrahı o."

Alper başıyla onayladı, Nevzat devam etti.

"Çocukluğum onun ameliyathaneden çıkışını beklemekle geçti. Elimde bir kitap, bekleme salonunda ayaklarım oturduğum yerden zemine değmezken saatlerce bekledim onu. En sonunda kapıyı açıp içeri girdiğinde yüzlerce kere belki de ailelere iyi haberler verdiğine tanık oldum." dedi ve yutkundu, sesi boğuklaşmıştı.

"Ama bazen de... endişeli babaların yüzüne bakıp ne eşlerinin ne de bebeklerinin başaramadığını söylediğine şahit oldum. Gözümün önünde paramparça olan ve bir daha asla iyileşmeyecek ailelerin çöküşünü izledim. Annem böyle zamanlardan sonra elime bir meyve suyu kutusu tutuşturur mesaisinin devamını geçirmek için boş bir muayenehaneye kapardı ikimizi. Konuşmazdı benimle, sadece yere bakar ve kendi kendine mırıldanırdı. 'Ölüm yaşayanların çektiği bir cezadır.'"

Bu dediğiyle açtı gözlerini Alper ve kendi kömür karalarını solcunun kehribarlarına dikti.

"Ben ölmekten korkmuyorum. Ama sen ölmemden korkuyorsun. Çünkü eğer ölürsem... bu benim değil senin cezan olacak."

Alper yanaklarının tekrardan ıslandığını hissetti.

"Keşke olmasaydı, keşke kendi yasımı kendim tutup sana hiçbir acı bırakmasaydım. Ama olmuyor işte. O yüzden tabii ki ben seni teselli edeceğim. Sakın, sakın bir daha bana yük olduğunu düşünme yavru kurt." dedi Nevzat ve sağcının göz yaşlarını silmek için yüzüne uzattı elini, Alper avucunun içinden öpünce de gülümsedi.

"Ölmeyeceksin Nevzat, ölmeyeceksin değil mi?"

"Umarım ölmem Alper, çünkü daha seninle yapmak istediğim o kadar çok şey var ki."

Alper, solcuyla göz hizasına gelecek şekilde yatıp yüzünün yan tarafını usulca sevmeye başladı. Solcusunun sesi ilaçtı adeta gümbür gümbür atan kalbine, korkuyla titreyen ruhuna. Hiç susmasın istiyordu karşısındaki adam.

"Anlatsana biraz, ne yapacaksın benimle?"

Nevzat sırıttı sorusuyla.

"Ne mi yapacağım? Takacağım koluma manitamı, gezeceğim işte! Elini tutacağım böyle yürürken, öpeceğim seni. Muhallebi bile ısmarlayacağım Taksim'de."

Hayal kurmak bir ayrı yakışıyordu solcusuna, gözleri ışıl ışıldı yeniden. Alper sözünü kesmeden dinliyordu onu ve içinden dua ediyordu, imkansız dilekler diliyordu. Kulağında ritmi gittikçe yavaşlayan kalbinin bundan sonra ne kadar atacağı varsa yarısını solcunun kalbine bırakmayı istiyordu, kendi aldığı nefesin ve canın onun olmasını istiyordu. Belki bencilceydi ama Alper'in solcusuna ihtiyacı vardı, ona kavuşmuşken kaybetmek cehennem azabından başka bir şey olmazdı.

"Tamam." dedi Alper kısık bir sesle.

"Neye tamam?"

"Hepsine tamam."

Nevzat'ın dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve yüzünü seven eli tutup dudaklarına götürdü.

"Ölmeyeceğim Alper."

Alper'in görüşü bulanıklaştı, Nevzat devam etti.

"Söz veriyorum. Atkım üzerine hem de."

"Hangi atkın."

"Kırmızı olan."

Alper buruk bir tebessümle baktı solcusunun gözlerine.

"O zaman tamam."

Merhaba canlarım; kaydedilmediği için ikinciye yazdım bu bölümü, umarım beğenmişsinizdir. Beni beklediğiniz için teşekkür ediyorum, taşınma sürecinde hiç yazamamıştım ama bundan sonra arayı bu kadar açmayacağıma emin olabilirsiniz. Seviliyorsunuz...

my baby shot me down • AlperxNevzatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin