Alcatel'e İlk Adım -2

37 10 3
                                    

Göldeki soğuk sulara hızla karşı koyarak kıyıya yüzüp çıktı. Yüzerken vücudu titremiş ve nefes almakta zorlanmıştı, ancak sonunda gölün kıyısına ulaşmıştı.

Kıyıya vardığında, ay ışığının suya vurarak yarattığı yansımasına baktı. Eski dünyadaki bedeniyle aynı bedene sahipti ve en son giydiği siyah takım elbisesi de hala üzerindeydi.

Üstelik elbisenin beyaz kısımlarında, kardeşinin ve kendisinin kan izleri belirgin şekilde duruyordu. 

Islak saçlarından damlayan su sesi dışında başka bir ses yoktu. Kendini tamamıyla özgür hissetmeye başlamıştı, sanki içindeki prangalar artık kırılmış ve kendinde hapsedilen bir şeyin özgürlüğüne kavuştuğunu hissediyordu.

Kafasını usulca eğip sırıtmaya başladı. "Ölmüş olmam gerekiyordu, değil mi?" diye mırıldandı şaşkın bir şekilde. "Reenkarne olmak sadece manga hikayelerinde olurdu, ben gerçekten başka bir dünyaya mı geldim..." 

Kafasında binlerce soru vardı, ancak kendini sorgulamak yerine, bu sıra dışı durumu kabullenmeye karar verdi. O sırada karanlıkta bir hareketlenme sezip aniden vücudu irkildi, gözleriyle hemen bir ışık huzmesinin belirip ortadan kaybolduğunu gördü. 

Çok geçmeden arkasını döndüğünde ise etrafını saniyeler içinde bir grup insan sardı. Paçavra giyen, ellerinde ilkel yaylar tutan insanlar ona doğru hedef almış, hiç ses etmeden bekliyorlardı.

Etrafındaki olayları sakin bir şekilde gözlemledi. Şimdilik yapabileceği bir şey olmadığını biliyordu. 

Gruptan ayrılan uzun sakallı, yaşlı bir adam Cassius'un önüne doğru ilerledi. Birkaç adım yaklaştıktan sonra, yabancı bir dilde konuşarak, "Endişelenme, biz güvenebileceğin insanlarız. Benim adım Gideon, ama bana papaz da diyebilirsin. Senin adını öğrenebilir miyim?"

Papazın dilini hiç bilmese bile garip bir şekilde söylediklerini anlıyordu. Hemen sorduğu soruya cevap verdi: "Benim adım Cassius. Memnun oldum..." 

Şaşkınlıkla Cassius'u süzdü. Ardından, biraz tereddütle, "Neden buraya geldin? Bu topraklarda yabancılara pek sık rastlamayız," dedi.

Hafif bir hareketle omuzlarını yukarı kaldırdı. "Şey, söylemesi tuhaf ama hafızam oldukça bulanık. Gözlerimi açtığımda kendimi kaybolmuş bir şekilde suyun içinde buldum. Nasıl olduğunu bilmiyorum."

Gideon düşünceli bir şekilde başını salladı. "Bu ormanda her zaman garip olaylar olur. Senin gibi birinin burada olması gerçekten sıra dışı, ancak bunu daha sonra düşünebiliriz," dedi, gözlerinde derin bir merak belirtisiyle devam etti, "Öncelikle kanaman var gibi görünüyor. Köyümüze gidip yarana bakmamıza ne dersin?"

Bu sözlerle birlikte, diğer insanlar da yaylarını indirerek Cassius'un etrafında toplandı. Yüzlerinde şüphe ve merak ifadeleri vardı, ancak düşmanca bir tavır sergilemiyorlardı. 

Minnettar bir şekilde başını salladı. "Çok teşekkür ederim, gerçekten bu iyiliğinizi unutmayacağım." dedi, gözlerinde belirginleşen bir kurnazlık yansımasıyla...

Gideon, diğerleriyle bir göz teması kurdu ve sonra Cassius'a dönerek, "Hiç önemli değil, seni güvenli bir yere götüreceğiz. Buradan uzaklaşalım," dedi. Sonrasında çaresizce papazın rehberliğinde grubun geri kalanıyla birlikte onu takip etmeye başladılar. 

Ormanda etrafı keşfederken, zihninde hala geçmişine dair ipuçları aramaktaydı. Onu buraya getiren varlık ona bir şart koşmuştu ama bunun ne olduğunu bilmiyordu. Uzun saatler geçtikten sonra gün ağarmaya başladı ve papaz sonunda bir açıklıkta durdu.

Cassius büyüleyici bir manzarayla karşılaştı. Önünde uzanan geniş vadide, göz alıcı bir köyün varlığını fark etti. Kulübeler ve evler, doğanın ritmine uyumlu bir şekilde kurulmuştu.Köyün içine girince, ilk dikkatini çeken şey, ortada yükselen kilise benzeri yapıydı.

Gideon, köyün merkezindeki binaya girdi ve Cassius'u bir odaya götürdü. Odaya girerken Cassius, köyde daha dikkat çekici bir şey hakkında düşünüyordu, insanlar bir şeyden dolayı aşırı derecede tedirgin haldeydi, ama ne yüzünden?

Tek bir yatak ve masada birkaç kitap bulunan küçük bir odadaydılar. Gideon Cassius'a "sana bakacak birini göndereceğim, burada bekle yeniden geleceğim." dedi, sonra odadan ayrıldı.

Onun odadan çıkmasının ardından, ne kadar süre bekleyeceği konusunda hiçbir fikri olmadığı için, odada yalnız kaldı ve kitaplara göz atmaya karar verdi. Ne de olsa başka bir dünya hakkında bilgi almanın en iyi yollarından biri kitaplardır.

Masada duran kitaplar, kahverengi derileri ve altın yaldızlı harfleriyle oldukça etkileyici görünüyordu. Kitapların kapaklarındaki yazılarını okumaya başladığında, neredeyse hepsinin bir dini anlattığını fark etti.

Semavi tanrı inancı hakkında bir dini anlatan daha birçok dini eser bulunuyordu masada.Ancak bir kitap farklıydı, ismi, Safirin büyüsüydü. Cassius merakla kitabı aldı ve okumaya başladı.

Kitap, bir büyüden bahsediyordu, nasıl yapılacağı ve ne işe yaradığını söylüyordu. Dolayısıyla bu bir büyü kitabıydı. Büyüyü yapmak için belirli bir sözcük dizisi ve bunu nasıl kullanacağına dair talimatlar buldu. 

Kitabın söylediğine göre sıradan bir cümlede bile büyü gücü denen şeyi kullanabilirdi ve açıkçası bu onu oldukça heyecanlandırmıştı. 

Bu büyü, elinden yalnızca ışık çıkarmaya ve etrafını görmesine yardımcı olan basit bir büyüdü. Kitaptan aldığı bilgilerle büyüyü denemeye karar verdi. Kitabı masanın üzerine koydu ve sözleri mırıldanmaya başladı.

"Safir taşının parıltısı ve büyüsü, zihnimin derinliklerinden çıkar. Işık ol ve karanlığı aydınlat." Sesini yükseltti ve avucunda hafif bir titreşim hissetti.

Elinin etrafında parlak sarı ışıklar belirdi ve Cassius şaşkınlıkla baka kaldı. Büyünün gerçek olduğunu kavrayınca gülümseyip yüksek bir heyecanla, elindeki büyüyü güçlendirdi ve havadaki enerjiyi hissetti. 

Oldukça şaşkın ve garip hissediyordu, sanki bir rüyaymış gibi düşündü, ama rüya olmayacak kadar gerçekti yaşadığı şeyler. 

Yinede bir türlü inanmak istemiyordu, onun gerçekçi ve bilimsel bir anlam bulmaya çalışması ve bulamaması tüm bu olağanüstü şeyler ona gerçekliğini sorgulattı bir an...

Tam o sırada kapı açılmaya başladı. İçeri, kendi yaşındaki bir kız girdi. Kızın saçları altın sarısıydı ve hafif dalgalı şekilde omuzlarına kadar uzanıyordu. Yüzü ovaldi ve yumuşak hatları vardı. İnce kaşları, iri ve parlak mavi gözleriyle uyumluydu. Küçük bir burun, pembe bir dudağı vardı. Ayrıca siyah bir cüppe giyiyordu.

.

.

.

[YN: Merhaba sevgili okurlar! Bu bölümde sizlerle bazı önemli noktaları paylaşmak istedim. İlk olarak, hikayenin başlangıcında, (yaklaşık 1-10 bölümleri arasında) yoğun ve karışık bir anlatım tercih ettim. Bu seçimim, başlangıçtaki olayları ve duyguları daha yakından hissetmenizi amaçlıyor. Ancak ilerleyen bölümlerde daha akıcı ve etkileyici bir anlatımla karşılaşacaksınız. Bu notu yazma sebebim, okuma deneyiminizin bozulmasını istemediğim içindir ^^]

Karanlık Yolun EfendisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin