Senbonzakura Çayı

117 14 647
                                    

Maria'nın tepeleri...

Yemyeşil çimenler, kiraz ağaçları, temiz hava ve daha nice doğa güzelliğiyle kutsanmış, cenneten kopmuş bu tepelerde huzur asla eksik olmaz.

Kimi zaman şavaştan çıkanlar, sevdiklerini kaybedenler ya da hayatı altüst olanların huzur bulmak için geldiği bir yerken kimi zaman ise sadece doğanın hediyeleriden faydalanmak isteyenler için eşi benzeri olmayan bir yer.

Belli ki küçük bir gölün yanındaki kiraz ağacının altında oturan adamda aynısını düşünüyor.

Adam orta yaşlardaydı, dalgın gümüş grisi gözlerle gölün yüzeyinde yüzen balıkları ve onların oluşturdukları dalgaları izliyordu. Rüzgarın hafif esintisini yüzünde ve kısa sakalında hissediyordu. Aynı rüzgar sonlara doğru yeşil ve sarı ile süslenmiş uzun siyah saçlarını hafifçe savurmasına izin veriyordu.

Üstünde ejder motifi olan; kimi yeri beyaz, kimi yeri ise koyu yeşil kıyafet giyerken, altında ise bol ve siyah bir kıyafet giyiyordu. Sol omzunda, omzuna bağlanmış bir zırh parçası varken sağ elinde ise gümüş renkli bir eldiven vardı.

Adam istemsiz bir şekilde gözlerini kapattı ve iç çekti. Gözlerini açtığında sağındaki ateş üzerindeki çaydanlığa baktı. Çayın kaynama seslerini duyabiliyordu. Elini çaydanlığın kulpuna götürdü ve ateş üzerindeki çaydanlığın sıcaklığını zerre umursamadan kulpu kavradı. Çaydanlığı ateşten kaldırıp önüne koyduktan sonra diğer yanındaki erzak torbasından küçük bir bardak ve kumaşla sarılmış bir meze çıkardı.

Bardağı yavaş bir şekilde önüne koydu ve çaydanlığı eline alıp hafifçe eğerek yeşil renkteki çayın çaydanlıktan bardağa olan kısa macerasını izledi.

Bardak dolduktan sonra adam kumaş parçasını yanına aldı ve sakin bir şekilde düğmesini açtı. Meze olarak yanında bir kaç kurabiye getirmişti. Bir tanesini eline aldı ve küçük bir çocuktan daha çekingen bir şekilde küçük bir ısırık aldı. Kurabiyenin tadını çıkarmak için onun yavaşça çignerken diğer eliyle çayını aldı ve küçük bir yudum aldı. Yudumu ağızının içindeki kurabiye parçasıyla yuttu. Bardağı yere bıraktı.

Bunu yaptıktan sonra gümüş gözleri yine dalgın bir duruma geçti. Gökyüzüne baktı, yine her zamanki gibi mavi ve berraktı. Derken bir kiraz ağacının pembe bir yaprağını havada süzülürken gördü.

Tüm dikkatini ona verdi. Yaprak havada nereye giderse gitsin adam gözleriyle yaprağı izliyordu. İster sağa, ister sola, isterse yukarı, nereye giderse gitsin adam gözleri ile onu izliyordu. Yaprak bir süre daha havada dans ettikten sonra gölün berrak sularına düştü ve minik dalgalar çıkardı. Adam bunları sakin bir şekilde izledi ve bardağını eline alıp hafif bir yudum daha aldı.

Güçlü bir rüzgarın önce uğultusu sonra kendisi geldi. Rüzgar gölün berrak sularını titretirken gölün üzerindeki ve havadaki kiraz ağacı yapraklarını uçurmaya başladı. Rüzgar en son adama geldiğinde adamın uzun saçları geriye doğru dalgalanmaya başladı. Adamın rüzgarın saçını okşamasından rahatsız olmadığı yüzünden belliydi.

Adam kurabiyesiden bir ısırık daha aldı ve derin bir nefes alışverişi daha yaptı.

Her şey böyle huzurlyken adam arkasında birinin varlığını hissetti. Yüzünü yavaşça arkasına cevirdi ama yeşil çimenliklerle dolu bir manzaradan başka hiç bir şey yoktu.

Tekrar önüne döndü ve erzak torbasından bir bardak daha çıkardı. Çaydanlığa eline aldı ve bardağa çay doldurmaya başlarken "Saklanmana gerek yok, orda olduğunu biliyorum." Dedi.

Doldurduğu bardak dolunca onu hafifçe sağa doğru itti.

"Senindir." Diye söylendi. Bir süre derin bir sessizlik oluştu. Sonunda ağacın arkasında tamamen siyah giyinmiş bir ninja belirdi. Yüzünde saçını ve gözleri hariç her şeyi örten siyah bir maske vardı. Ninja ellerini birleştirip hafifçe öne doğru eğilip yeniden doğruldu.

Dragon CarriesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin