Kıyıya çarpan denizin dalgalarının üniversiteli gençlerin sohbet ve kahkahalarına arka plan oluşturduğu sahilde, hafifçe eserek kahverengi saç tutamlarını dalgalandıran rüzgarın elindeki okumakta olduğu kitabın sayfasını çevirmesine izin verdi Oikawa.
Önünde yeni bölüme geçtiğini gösteren sayfa açıldığında iç çekerek ayracını kaldığı yerin arasına koydu ve kitabın kendisini içine çektiği dünyadan çıkıp kendi gerçekliğine döndü. Kitabını hemen yanındaki sırt çantasının üzerine bıraktı, okurken taktığı gözlüğünü çıkardı ve ellerinden destek alarak geriye yaslanırken rahatça kitap okuyabilmesi için onu yalnız bırakan arkadaşlarını görebilmek için sahilde dolaştırdı bakışlarını.
Batmak üzere ufka doğru yaklaşan güneşin altında gençlerden kimileri yüzüyor, kimileri piknik yapıyor, kimileri bir kenarda arkadaşlarıyla şakalaşıyor, kimileri sevgilisiyle kendi dünyalarında baş başa vakit geçiriyor, kimileri de yaktıkları kamp ateşinin etrafında oturup sohbet ediyor ve gitar çalarak ortamı neşelendiren çocuğun şarkısına eşlik ediyordu.
Hayat böyle anlarda her zaman tuhaf hissettiriyordu Oikawa'ya. Hayatın varlığı ve hız kesmeksizin akıp gittiği yüzüne çarpıyor, göğsü iyi mi yoksa kötü mü olduğuna anlam veremediği bir duyguyla doluyordu. İçini bir burukluk kaplıyor, yaşadığının ve yaşayan herkesin bugünü farklı şekillerde tecrübelediğinin farkına varıyordu.
Milyonlarca farklı hayat vardı ve Oikawa'nınki ile sahildeki diğer insanlarınki bunun sadece minicik bir kısmını oluşturuyordu.
İleride, dört kişilik bir çekirdek aile vardı. İkiz gibi görünen çocuklar annesi ve babasıyla neşeli bir şekilde kumdan kale yapmaya çalışıyordu ve dışarıdan bakıldığında mutlu bir hayatları var gibi görünüyordu.
Onların ilerisinde, kıyafetlerine bakılırsa sahile yüzmek için gelmeyen bir adam vardı. Her tarafından yalnızlık akıyor, yüzünde hiçbir ifade barındırmadan kumdan kale yapan aileyi izliyordu. Onunki belki mutsuz bir hayattı.
Belki de değildi. Her şey göründüğü gibi değildi ve insanlar göründüğünden daha farklı hayatlara sahip olabilirdi.
Oikawa, bu tarz düşüncelere çok dalardı. Düşündükçe düşünür, dipsiz düşünce kuyusunun içine düşerdi ancak bu defa öyle olmadı.
Sahildeki tüm seslerin arasında, kulağını dolduran hoş bir kahkaha sesi sıyırdı onu düşüncelerinden. Arkadaşlarını bulma umuduyla sahilde dolanan gözleri istemsizce, bir anlığına sesin geldiği yere değip geçti. Tekrar önüne döndüğü anla eş zamanda, bugün gördüğü en güzel manzaraya şahit olduğunu düşünmesine sebep olan yere tekrar döndü bakışları.
Kumların üstünde, kendisinden çok da uzak olmayan bir yerde birkaç arkadaşıyla oturuyordu Oikawa'nın bile dikkatini çekecek kadar hoş bir kahkahaya sahip olan bu kız. Omzunun üstünden vücuduna sardığı havlu ve ıslak saçları denizden çıktığını belli ederken ufukta batmakta olan güneş yüzüne vuruyor, vişne çürüğü rengindeki omzunun üstünde biten hafif dalgalı saçlarını da parlatıyordu.
Sebebini anlamadığı bir şekilde alamadı Oikawa gözlerini bu kızdan. Öyle ki kız bile üzerinde bir çift gözün varlığını hissetmiş ve etrafına bakınmaya başlamıştı.
Birkaç saniye sonra, kendi kahverengi gözleri, yüzüne vuran güneş sebebiyle rengi sarıya çalan gözleri bulduğunda dünya durmuş gibiydi. Sanki deniz küsmüş, etraftaki insanlar sessizliğe gömülmüştü. Gürültülü bir sessizliğin ortasında kulaklarını dolduran tek şey tekleyen kalbinin sesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
maroon | oikawa tooru
FanfictionArkadaşlarıyla deniz kenarına gitmeyi ve boş bulduğu her anında kitap okumayı planladığı yaz tatilinde Oikawa'nın hesaba katmadığı tek şey, o kitaplarda okuduğu aşkın ne olduğunu anlayacak olmasıydı. oikawa tooru x fem!oc | texting + düz yazı