12.Bölüm / Same Mistakes

74 6 2
                                    

1.5k olmamızın şerefine yine (hiç şaşırtı değil ama) uzun bir aradan sonra yeni bir bölümle karşınızdayımm. Ve ufak bir not olarak söylemek istiyorum ki finale -en fazla- son 3 bölüm. İyi okumalar.

Arkama bakmadan hızlıca koşarken yanan ciğerlerim için bir saniye bile durmamıştım. Buradan kaçıp gitmek istiyordum. Ya da belki de sadece şu lanet olası kâbustan uyanmak istiyordum... ama bunun gerçek olduğu fazlasıyla açıktı...

Nasıl yapar? Nasıl?

Sonunda bitmek bilmeyen ara sokaktan çıktığımda duvara yaslanıp yere oturdum. Ağlayamayacak kadar şoka girmiştim ve evet, kesinlikle onun için ağlamaya değmezdi. Ama ağlamak istiyordum.

Bu gerçek olamaz.

Kollarımı bacaklarıma doladım ve anlımı dizlerime yaslayıp gözlerimi sıkıca kapattım.

Sadece derin nefesler al.

Bu olanlar gerçek değil.

Birazdan yatağında onunla uyanacaksın.

Sakinleş ve derin nefesler al.

Kendime tekrar tekrar söylediğim kelimelerin hiç bir şekilde faydası yoktu. Hala nefes alamıyordum, hala gözlerimin önünden onun o hali gitmiyordu ve kulaklarımda hala sesi yankılanıyordu. "İstersen sende katılabilirsin El." demişti pis pis gülerek. Her tarafında ruj lekeleri vardı. Bundan nefret ederdi, fakat o an bundan oldukça memnun gibiydi. "Bir kişi daha olsa fena olmazdı hani." Ve sonrasında koşarak ordan kaçmıştım. Liam' ın bağırışlarını umursamamıştım. Peşimden geldiklerinden bile emin değildim.

Saçlarıma ve ordanda çıplak omuzlarıma damlayan su damlalarıyla yüzümü gökyüzüne kaldırdım. Şu an bu klasik Londra havasının hiç sırası değildi. Hem aldatılmış, hem de annem tarafından bulunmuş bir halde -ve bir de elbetteki kırık kalbimle- daha önce gelmediğim bir sokak girişinde -veya çıkışında her ne boksa- oturup ağlamaya çalışırken yağmur tarafından ıslatılmanın gerçekten hiç sırası değildi. Sanırım bir insan ancak bu kadar şanssız olabilirdi.

"Ah, sonunda seni buldum." Dedi Liam nefes nefese. "Çok çabuk ortalıktan kayboldun.

Gözlerimi gökyüzünden ayırmadım. Şu an ağlayıp ağlamadığımı bile hissedemiyordum. Ve bunun nedeni kesinlikle yağmur değildi -tamam evet büyük bir bir kısmını yağmur kaplıyordu- hiçbir şey hissedemiyordum. Şu an birisi beni burada bıçaklasa hiç bir şey hissemeyeceğime de bahse girebilirdim -tamam evet bunun nedeni de havanım birden çok soğuması ve benim evden sadece ince bir tişört ve şortla çıkmamdı. Vücudum neredeyse uyuşmuştu.

"Hadi Elena, arabaya gidelim. Olur mu?"

Ben ona cevap vermeye tenezzül bile etmeyince beni kucağına aldı ve yavaş adımlarla yürümeye başladı. Sıcaktı. Tahmin ettiğimden çok daha sıcaktı. Kollarımı boynuna dolayıp sıcaklığının tenime işlemesi için üstün bir çaba harcadım.

Arabasına geldiğimizde yavaş hareketlerle beni koltuğa yerleştirdi ve o da sürücü koltuğuna geçti. Üşümüş olduğumu anladığı için hemen klimayı çalıştırdı ve hızla sürmeye başladı.

Evime gelene kadar hiç konuşmadık. Tereddütle etrafa göz attım. Arabası bıralarda gibi durmuyordu ve evden hiç ışık gelmiyordu.

"Teşekkürler." Dedim sakin ve kısık bir ses tonuyla. "Her şey için."

"Önemli değil." Kapının koluna uzanırken tekrar konuştu. "Acele etsen iyi olur. Sadece bir kaç parça bir şey al. Geri kalanları daha sonra ben bir şekilde getirtirim."

Everything Has ChangedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin