secret

354 52 80
                                    


yorumlarınıza her zaman ihtiyacım var...🥹🥹😘😘

pek de düzgün olmayan yokuşlu yolda ilerlerken bay min'in arabayla alma teklifini reddettiğim için kendime kızıyordum. dün cumartesiydi ve izinliydim. haftanın altı günü yoora ile ilgileniyordum. minji teyze başından çoğu zaman ayrılmıyor olsa da zaman zaman nefes alması gerekiyordu.

yoora gibi bir meleğin bakıcılığını yapmak oldukça keyifliydi. zaten istemediğim bir işte çalışıyordum, bu yüzden bu iş bana ilaç gibi gelmişti. yaklaşık bir senedir burada çalışıyordum. çok uzun süreler yapmayı düşünmesem de şu anlık yapabileceğimin en iyisi buydu.

tanıdık evi gördüğümde yüzüme yoora'nın bayıldığı tatlı gülümsememi yerleştirdim. kapıya gelip birkaç kez tıklattığımda yoora'nın koşma sesleri gelmeye başlamıştı bile. minji teyze ise "min yoora, yavaş!" diye bağırıyordu.

minji teyzenin anlattığına göre yoora'nın anne ve babası bir trafik kazasında vefat etmişti. yoora için oldukça üzülüyordum, şimdi çok anlamasa da büyüdükçe anlayacak ve çok daha fazla üzülecekti. min çiftinin bu bir sene içinde herhangi bir akrabasını görmemiştim, çok yalnız bir çiftlerdi.

dış kapı yavaşça açıldığında yoora kucağıma atladı ve yanaklarımdan öpmeye başladı. onu sıkıca sardım ve karşımdaki çifte selam verdim. bir sabah klasiği olarak hep birlikte kahvaltımızı ettik. kahvaltı biter bitmez yoora dışarı çıkmak istedi. bahçede zaman geçirmeye bayılıyordu. minji teyzeye bakıp onayı aldıktan sonra yoora'nın minik elinden tuttum ve dışarı çıkardım.

bahçeye inen basamakları atlattıktan sonra yoora'nın elini bıraktım ve özgürce dolaşmasına izin verdim. turuncu şapkamı kafama geçirdim. yoora pembe tulumuyla öyle tatlı görünüyordu ki, kendi çocuğum olsa bu kadar severdim herhalde diyordum.

bugün diğer günlerin aksine daha da sıcak bir hava vardı, yoora güneş'i görür görmez öyle mutlu olmuştu ki, kahvaltıyı zar zor yaptırabilmiştik.

"yoora, nineciğine el salla bebeğim!" müstakil evin penceresinden seslenerek minik kızın dikkatini çekmeyi başaran minji teyzeye bakarak gülümsedim. torununu öyle güzel seviyordu ki.

yoora ninesine döndü, birkaçı dökülen dişleriyle kocaman gülümseyerek minik elini salladı. ardından bahçedeki karanfillere yaklaşıp kırmızı yaprağını öptü. biraz daha çiçeklerin arasında vakit geçirip koşarak yanıma geldi.

"hoseok-ah! uzak bahçeye gidelim! lütfen!" iki eliyle elimi tutup kaşlarını birbirine yaklaştırmış, yalvarır gibi bir suratla bana bakmaya başlamıştı.

ninesi yoora'nın gözünün önünden bir saniye bile kaybolmasını istemiyordu. bu yüzden evin etrafından pek ayrılmıyorduk. evin biraz uzağındaki bahçede mandalinalar vardı ve yoora oraya bayılıyordu. yoora inanılmaz hareketli bir çocuktu. minik gözleri ve bembeyaz teniyle aydan bir parçaymış gibi duruyordu, dehşet tatlıydı. bazen bana babasını ve annesini soruyordu, ne cevap vereceğimi bilemiyor, dilimi yutuyordum adeta.

son günlerde o bahçeye gitmediğimizden başımı olumlu anlamda salladım. "elimi bırakmak yok ama yoora, anlaştık mı?"

yoora kocaman gülümseyip parmağımı tuttu. küçük eli ancak parmağıma yetebiliyordu. ninesinin söylediğine göre benden önce birçok bakıcı denemişlerdi ama yoora hiçbirini istememişti. beni ise pastanede çalışırken görmüşlerdi. yoora'nın en sevdiği kurabiyelerden alırlarken yoora ile tanışmıştım, beni öyle sevmişti ki o gün yanımdan ayrılmamıştı bile. sonra da bana bu işi teklif etmişlerdi, üstelik eski işimin iki katı maaşla.

yoora ile birlikte bahçe kapısından çıkmış, ayaklarımızı sürüye sürüye ilerliyorduk. minji teyzeye gideceğimizi haber vermek için seslenmiştim ancak cevap alamamıştım, uyuduğunu varsayarak pek de önemsemedim.

on dakikalık yürüyüşün ardından mandalina bahçesine vardığımızda yoora sevinçle ellerini çırptı. "mandalinalar büyümüş hoşik! ben de büyüdüm, ben de!"

onun bu görüntüsüne kıkırdarken mandalinalara bakıyordum. gerçekten büyümüşlerdi, iki hafta içinde yenecek kıvama gelirler gibi duruyordu.

"evet tatlı bebek, mandalinalarımız büyümüş. hadi gel kuş yuvasına bakalım."

yoora hayvanları ve doğayı çok seviyordu, bu yüzden ona etraftaki her şeyi tanıtıyordum. onlara birlikte isimler takıyor ve ailemize dahil ediyorduk.

birkaç mandalina ağacını geride bıraktığımızda kuş yuvasının olduğu yere gelmiştik. yoora'yı kucağıma aldım ve yuvayı görmesini sağladım. "hoseok-ah, yavruya bak, minicik."

yoora'yı onayladım ve ona kuşlar hakkında biraz daha bilgi verdim. tam yoora'yı yere bırakacaktım ki, belimde sert bir baskı, kulağımın tam dibinde bir nefes hissettim. "sakın, yoora'ya çaktırma ve sağ çaprazdaki arabaya ilerle."

fısıltı şeklinde çıkan ses yoora'nın ve kuşların cıvıltıları arasında kaybolsa da, benim kulağımı bir çığlık gibi acıtmıştı. korkuyordum, ne olduğunu anlamamıştım. çaprazdaki arabaya baktığımda arabanın dışında maskeli ve büyük silahları olan iki adamı gördüm.

bu durumu kabullenemezdim, yoora'ya bir zarar gelmemeliydi ve belli ki bu adamlar onun peşindeydi.

zihnimde durumu anlamlandırmaya çalışırken ensemdeki adam tekrar konuştu. "sanırım anlama zorun var, belki de beyninde bir delik açmalıyım, böylece daha iyi anlarsın."

zorlukla yutkunurken boşta kalan dirseğimle arkamdaki adama sertçe vurdum. o geriye doğru sendelerken var gücümle kucağımdaki yoora ile beraber koşmaya başladım. yoora'yı bu sırada göğsüme sakladım ve oyun oynadığımızı söyledim.

bahçenin sonuna doğru gelirken önümde o adamlardan biri daha belirdi. durup arkama baktığımda dirseğimle vurduğum adamın da çoktan toparlandığını ve yakınımızda olduğunu gördüm. ne yapacağımı bilemezken çoktan diğer adam yanımıza ulaşmıştı.

yoora'ya sıkıca sarılırken son gördüğüm şey mendilin ağzıma doğru bastırılması oldu, ardından bilincim kapandı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 20, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

moonchild | sopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin