Hmm
Eski gümüş kılıç duvarda parlarken prenses yatağında parmaklarını kesmek ile meşguldü.
Şatonun paslı çubukları kana mı, yoksa şaraba mı bulanmıştı?
Yoksa şarap mazheninde bir suçlu hücresi mi gizliydi?
Kara Dük gözlerindeki siyah ışıltıyı ellerine döktü.
Kan şarabı kokan kırmızı şaman gülerek prensesin bedeninden fışkıran pembemsi kıvrımları inceliyordu.
Sadece bana daha fazla güç ver.
Duvarlardan sızan siyah kan yere değebilecek miydi?
Şato etrafında dönüp müziğe ayak uydururken kuşlar sustu.
Tatlı intikam hayali ile geçen yıllar, onları istedikleri sonuca ulaştıracakmıydı?
Şaman ve Dük ejderhayı ne zaman kurutacaklarını düşünürlerken, başka bir yerde elmas gözlü bir kadın onlara öfkesini kusuyordu.
Çünkü kadın biliyordu ki ejderhayı sırf kullanmak için ölümünü geciktireceklerdi. Oysa ona verilen söz böyle değildi. Birkez daha onların bencilliklerine lanet etti ve gözünün önüne derisi erimiş, sağ kolu kopmuş, çenesindeki dişler ağzına girmiş bir çocuk görüntüsü takıldı.
Yaptığı hata için kendisini mı yoksa onları mı suçlamalıydı bilmiyordu. Tek istediği her gece kabuslarına giren deforme çocuğun mutlu olduğunu görmekti.
"Çok aptalım... Kimseye güvenmemeliydim.."
Şatonun yaşlı kuşu konduğu pencereden kadına baktı acımayla.
İhanetin gözlerindeki damarları yırtacak, dişlerinin acı şerbet dolu jakuziye girdiği hissinin hep onunla birlikte olacağı düşüncesi onu umutsuzluğa sürüklüyordu.
Şimdiyse sırtını zamana dayamış bekliyordu..
* * *
Bahsi geçen ve herkesin ölü bedenini görmek için yanıp tutuştuğu ejderha kendine bir masa kurmuş, üzerlerine çilek reçeli sıçramış pastalar eşliğinde çayını yudumluyordu.
Güçlü, zeki ve otoriter biriydi. Yıllar boyunca kanlı toprakları sivri tırnakları ile kazarak kurduğu bir saltanatı vardı.
Bu düzeni kurmak için çok çalışmış, ayakta tutmak içinse birçok canlının tatlı şerbetilerini akıtmıştı.
Şimdiyse tekrar tekrar verdiği savaşın en ağırını vermek üzereydi.
O aslında tek güçsüzlüğün zayıflık olduğunu düşünedursun;
Ampulün avizenin boş çehresini beyaza boyadığı gibi, vücudunda akan enerjinin gözlerine tırnaklarını geçirdiği rahibe, ellerini önünde birleştirmiş duvara konuşuyordu.
"Herkes çok gergin."
"Ve sen neden gülüyorsun?"
"Yüzümün solmaması için."
Renkli cam parçaları anlamsız bakışlar sergilerken, odanın köşesindeki bir vazo kırılmak üzereydi.
"Artık buna daha fazla katlanamıyorum.."
Oh olamaz! Eski gümüş kılıç neden yerinde değil?!
Rahibe'nin elleri neden kanlı?
Belki de artık o da sınırına gelmiştir.. ama yüzündeki gülüş hâlâ çok asil.
Bu onun kendi doğal hali mi, yoksa dış etkenlere karşı oluşturduğu bir savunma mı?
Herneyse, bu klisenin camlarının çatlamadan önceki son duruşuna benziyor.
Ayrıca vücudundaki kanın Şaman ile bir bağı olduğunu da söylemek gerek. Zira bu öyle bir bağ ki, ruhunu bedeninden sevgiyle ayıran tek kişi olması, midesindeki ete bulanmış kelebeklerin yapış yapış olmasını sağlıyor.
Ve dansları..
Danslar...
"..."
Ve evet, gördüğünüz üzere farklı coğrafyaların farklı ruhları tek bir amaç için toplanmaya hazırlanıyorlar. Ama en büyük sorunun intikamdan sonra yaşanacağını sadece onlar değil, herkes biliyor.
"Cesede ne olacak?"
Şaman, kelleyi kendine saklayıp cesedi parçalayarak yok etmeyi düşünüyordu. Dük ve Rahibe bu konuya karışmama kararı almışlardı. Elmas gözlü kadın ise cesedin hiçbir parçası kalmayana dek yakılması taraftarı idi.
Ejderha ortada henüz bir ceset olmamasına karşın böyle bir tartışma çıkmasını gülünç buluyordu.
Rüzgar güzel esiyor, sanki tozları taşımıyormuş gibi.
Ey Doğa Ana, acı bize.
Biz, bencil cesetlere acı.
---------------------------------------------
Adam akıllı hikaye anlatmak varken canım karışık bir şeyler yazmak istedi. O yüzden saçma sapan bir şey oldu yani çok dikkate almadan okuyun. Bu bölümde geçen tüm karakterlerin hikayelerini adam akıllı yazmak gibi bir planım var ama Allah bilir ne zaman yazarım.
Chris_Bhang97 buna ithaf ediyom
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soytarı Neden Bu Kadar Mutlu?
General FictionKendi oluşturduğum karakterlerin hikayesi ve birbirleri ile olan ilişkilerini yazdığım birkaç bölümlük kısa hikayeler. !kan!