(1 Ay Sonra)
Hala Armando ile beraber kalıyordum. Kuzeni geleceği için de evi temizliyorduk. Temizlikci çağıralım diye ne kadar ikna etmeye çalışsam da eve yabancı sokmaktan nefret ettiği için gene bize kalmıştı. Kuzeni nasıl birisiydi beni ilgilendirmiyordu tabi ama merak etmeden de duramıyordum.
"Armando mutfağı da toparladım. Artık benden bu kadar daha fazla devam etmiyorum. Ne yaparsan yap ben bittim artık." Armando da salonu toparlıyordu. Geriye sadece misafir odası ve benim kullandığım oda kalmıştı. "Kendi kullandığın odayı toparlamıyormusun yani?" "Ne varmış odamda? Ben memnunum." kızacakmış gibi baktı. "O zaman git de marketten şu listedeki şeyleri al gel." Bende dışarıya çıkmak istiyordum zaten. Bana uzattığı listeyi aldım ve dışarı çıktım. Listeye göz attığımda baya uzun olduğunu fark ettim.
Hava bu gün normalden daha sıcaktı. Bu havada da maske çekilmezdi şimdi. Acaba takmasam Armando yine kızar mıydı? Kafamda düşüncelerle markete geldim. Alışveriş arabası aldım ve markete girdim. Sandığımdan daha kalabalıktı bu yüzden de mecburen maskemi takmak zorunda kaldım.
Alışverişi tamamladıktan sonra aklıma kıyafet almak geldi. "Neden olmasın?" diyip en yakın mağazaya gittim. Yarım saat farklı kıyafetlere göz attıktan sonra seçtiğim kıyafetleri alarak mağazadan ayrıldım. Eve döndüğümde Armando yoktu. Herhalde kuzenini almaya gitmiştir diye düşündüm ve aldıklarımı yerlerine yerleştirip odama geçtim. Beklerken uyuya kalmıştım.
Kapımın açılma sesini duyunca uyandım. Hafif bir uykum vardı zaten. Tatlı bir çocuğu kapıda görünce şaşırdım. Armando'nun kuzeni de Armando gibi soğuk görünür diyordum. "Günaydın yemeği hazırladık mutfakta bekliyoruz" diyerek gülümsedi ve gitti. Önce lavaboya gidip yüzümü yıkadım sonra da mutfağa geçtim. "Kusura bakmayın beklerken uyuya kalmışım." "Sorun değil. Biz de uyandırmak istemedik zaten." dedi Armando. Sonra da "Bu sana bahsettiğim kuzenim Lucas. Teyzemin oğlu." dedi.
"Memnun oldum ben de Kelvin. Kelvin Sanders." "Lucas Caster." el sıkıştık sonra da sohbet ederek yemeğimizi yedik. Yemekten sonra Lucas lavaboya gitti ben de Armandoya "Lucas'ın senin ne iş yaptığından haberi varmı?" diye sordum. "Evet. Kendisi de zaten patron için çalışıyor." şaşkınlığımı gizleyemedim. "Patron için mi çalışıyor?" yine "Evet" cevabını aldım. "Benim nasıl haberim yok?" "Her şeyi herkese söyleseydik o zaman çoktan ifşa olmuştuk." cevabını alınca sustum. "Peki ne iş yapıyor?" diye sordum tekrardan. "Patronun avukatı." "Genç duruyor ama. Kaç yaşında ki?"
"28 yaşındayım." sesini duyunca birden irkildim. "Dedikodumu mu yapıyorsunuz noluyor?" dedi ve güldü. "Hayır hayır yanlış anlama sakın. Sadece seni merak ettim de o yüzden sordum. Kusura bakma lütfen saygısızlık etmek istemedim." kendimi aptal gibi hissettim birden. "Yok ya saçmalama ne kusuru. Olur öyle şeyler. Merak ettiğin birşey varsa sorabilirsin çekinmeden." diye yanıtladı. "Ne zamandır patron için çalışıyorsun?" diye sordum. "4 yıldır." diye cevap verdi. Birkaç soru daha sordum. Hepsini de kısa kısa cevapladı.
"Şimdi soru sorma sırası bana geçti. Öyle değil mi?" bir an şaşırmıştım. "Evet. Sıra sende." diyerek yanıtladım. "Kaç yaşındasın?" ilk sorunun daha yaratıcı olacağını sanmıştım. "Senden küçük. 25 yaşındayım." "Tahmin ettiğim gibi. Bu yaşta nasıl patronun tetikcisi olmayı becerdin? Torpilin sağlam olmalı." dedi ve beni küçümsedi. "Torpille değil. Kendi çabalarımla." diyerek kısaca yanıtladım.
"Her neyse. Seninle sohbet güzeldi. Yakın zamanda tekrarlayalım." dedi Lucas ve arkasını döndü. Tam gidecekken "Nereye birden?" diye sordum. "Ben meşgul birisiyim. Hazır dönmüşken halletmem gereken işler var. Sonra görüşürüz." diyerek kendi odasına geçti.
Birkaç saat kendi başıma takıldım. Yalnız olmak sıkıcıydı ve son zamanlarda çok şey yaşanmıştı. Bu yüzden kafa dağıtmak için evden çıktım ve çok sık uğradığım bir bar'a gittim. 3-4 bardak biradan sonra başım dönmeye başlamıştı. Kafamı bar tezgahına koydum ve yaşananları düşündüm. Buna ne kadar daha devam edebilirdim? Ensemde bir el hissedip kafamı kaldırdım. Yanıma oturan kişi eğlencesine takıldığım ama bana aşık olduğunda daha fazla devam etmek istemeyip ayrıldığım eski erkek arkadaşım Erwin di.
"Gerçekten de sensin. Benzettim sanmıştım.. Görüşmeyeli baya oldu nasılsın?" "İyiyim. Sadece seni burda görmeyi beklemediğim için şaşırdım." diyerek yanıtladım. "Bende şaşırdım. Sonuçta 3 yıl geçti. Nasılsın hayatın nasıl gidiyor?" "Evet uzun zaman oldu gerçekten. İyiyim sağol. Asıl sana sormalı?" "Sağol. Ben de iyiyim. Madem bunca zaman sonra yeniden karşılaştık. Biraz takılmaya ne dersin?" sonuçta buraya kafa dağıtmaya gelmiştim. "Neden olmasın?" gülümsedim ve birlikte birkaç bardak daha bira içtik.
Gecenin ilerleyen saatlerinde bir otele gelmiştik. Ben neredeyse yarı baygın bir haldeyken Erwinin aklı hala yerindeydi. Uzun zaman sonra onu görünce birlikte geçirdiğimiz güzel geceler aklıma geliyordu. Kapıdan içeri girdik ve beni direk duvara yasladı. Şiddetli bir şekilde öpüşüyorduk. O benim üstümü çıkarırken ben de onun üstünü çıkarıyordum. Yatak odasına geçtik. Beni yatağa fırlattıktan sonra üstüme çıktı. Hala öpüşüyorduk. Yavaşca belimden aşağı inen elleri vicudumu tuhaf hissettiriyordu. "Bekle lütfen" dedim. "Bir sorun mu var?" diyerek yanıtladı. "Hayır sadece son seferimin üzerinden uzun zaman geçti. Hazır değil gibi hissediyorum." dedim. "Sorun değil yavaş olucam." diyerek yanıtladı.
Sabah uyandığımda başım ağrıyordu. Gece olanların çoğunu hatırlamıyordum bile. Yanıma baktığımda Erwin'i görünce şaşırdım. Yavaşca yataktan kalkmaya çalıştığımda Erwinin sesini duydum. "Günaydın. Şimdiden gidiyor musun?" "Ahh kusura bakma uyandırmak istemedim." "Sorun değil uyandım artık." "Bak dün olanlar.." yine onu kullanmıştım. Önceden yaptığım gibi. "Seninle bunu konuşmak istiyordum bende. Bak kulağa saçma gelicek biliyorum ama bize bir şans vermeni istiyorum.. Lütfen en azından deneyelim. Olur mu?" bunu beklemiyordum. "Erwin üzgünüm ama ben.." bana sarıldı. "Anlıyorum beni sevmiyorsun.. Ama en azından bir şans versen. Belki sende seversin." "Benim yüzümden aynı şeyleri tekrar mı yaşamak istiyorsun Erwin?" "Ben sadece denemek istiyorum. Hem ne kaybedebiliriz ki?" aslında haklıydı. Kaybedeceğimiz birşey yoktu.
"Kabul ediyorum. Ama yine benim yüzümden üzülebilirsin." "Sorun değil. Bana bu şansı verdiğin için teşekkür ederim..."