Kırkıncı bölüm: Mektup (part 1)

8 1 0
                                    

O gideli üç gün olmuştu. Mutlu ve huzurlu geçen bir haftanın ardından boşluğu düşmüştüm. Ne kadar yorulsam,sitres yapsam,bunalsam da onun varlığı bile yetiyordu bana. içimde bir yerlerde ferahlatıyordu beni. Bana yakın olduğunu bilmek, istediğimde arayıp sesini duyanilmek, çağırdığımda hemen yanımda biten o şımarık sırıtışını görebilmek huzur veriyordu bana. Tarif edilemez bir huzurdu bu. Onun yokluğunda daha net anlıyordum varlığında ki huzurunu. Yokluğunda içim kuruyordu çünkü. Susuz kalmış bir çiçeğe dönüyordu huzurum. Nefes alamıyordum sanki. İlk gittiginde de böyle olmuştum. Ama sonradan geçmişti. Normal bir endişeye bırakmıştı kendini. Şimdi,şimdi geçmiyordu. Nedendi bu içimdeki huzursuzluk ? Çok korkuyordum. Bu huzursuzluğun bir sebebe bittişmesinden çok korkuyordum. Endişeleniyordum onun için. Kaybetme düşüncesi bile kahretmeye yetiyordu. Ben bunlarla mahfolurken oda bunları düşünüp üzülüyor muydu? Belkide şeytanın aklıma soktuğu boş kuruntulardan sebep Sinamı üzmüştüm. Ne kadar hissettirmemeye çalışsam da hissettiğine emindim. O gün teselli etmişti beni, anlamıştı işte. Ahh o gün. Vedalaşma vaktinin geldiğini kabullenmek zorunda olduğum o an..o an yüreğime söz geçirmeye çalıştığım en zor andı. Neredeyse gitme diye bağıracaktım. Çok zordu. Sanki..sanki onu kendi ellerimle... Allah'ım sen koru onu.. Anlamıştı endişemi , üzüntümü,kederimi. Yanımızdaki herkes gidince sarılmıştı bana. Teselli etmeye çalışıyordu beni. Kokunla kokunun olmayacağı üç aya nasıl teselli edebilirsin be adam.. Nasıl teselli olabilirim.. Daha sıkı sarıldı bana. Son kez ve olabildiğince çok.. Ağlamamak için kendimi çok zor tutuyordum. Ondaydım, onunlaydım,kokusundaydım, kollarındaydım ama birazdan hepsi gidecekti. Hepsi bitecekti birazdan. Onsuz kalacaktım. Gözlerime baktı. Keder vardı gözlerinde. Zorla gülümsemeye çalıştı. Artık gitmesi gerekiyordu. Yoksa uçağı kaçıracaktı. Gözleriyle mahcupça izin istiyordu benden. Diline varmıyordu belliki kelimeler. Konuşmuyorduk uzun süredir. Konuşsak ağlayacaktık,biliyorduk ikimizde. O yüzden gözleriyle izin almıştı benden. Geri çekildi. Hala gozlerimiz birbirindeydi. Gözlerimle gitme diye bağırıyordum ona. Gitme ne olursun.. Sağ elimi aldı eline öptü önce. Sonra kınalı serçe parmağımı buldu parmaklarımın arasından ve onuda öptü. Ne yapacağını biliyordum. Sıra alnıma gelmişti. Alnıma götürdü dudaklarını. Öptü orayı da. Hemen geri çekilmedi. Bir süre orda kaldı öylece. Sonra direkt arkasını dönüp gitmeye başladı. Gözlerime bakmadı bilerek. Çünkü biliyordu, gözlerime baksa gidemeyecekti. Onun gidişiyle sıcaklığıyla ısıttığı yanıma rüzgarlar vurdu ,öpmediği sol elim ve burnum üşümeye başladı. Tutmaya çalıştığım göz yaşlarım iyice zorlamaya başlamıştı beni.
- Yârim
Göz yaşlarım savaşı kazanmıştı. Sesim titremişti ona seslenirken. Ağlıyordum. Sessizce ağlıyordum. Onu engellemek istemesem de bir anda ağzımdan çıkmıştı işte. Hızlıca döndü bana doğru, koşarak sarıldı bana. Oda ağlıyordu. Sesinin titremesini önemsemeden karşılık verdi bana.
- Yarin kurban olsun sana..

Kınalı Parmak Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin