Armando'nun evine geldiğimde çoktan öğlen olmuştu. İçeri girdiğimde Armando geldi. "Neredeydin? Aramalarımı yine görmezden mi geliyorsun?" "Üzgünüm kafa dağıtmaya çıkmıştım." boynumdaki izleri fark etmiş olacak ki yüz ifadesi değişti. "Anladım. Bir dahaki sefere haber vermeden gitme. Telefonun da ulaşılabilir olsun." "Peki." dedim ve odama geldim.
Telefonum çalıyordu. Telefona baktığımda Erwin'in aradığını gördüm. Açıp açmama arasında kaldım. En son dayanamadım ve açtım. "Eve sağ salim varabildinmi merak ettim." "Evet. Evet şu an evdeyim." sesi heyecanlı çıkıyordu. Benim sesim ise soğuk.. "Akşam müsait misin? Birlikte yemek yiyelimmi?" "Olur. Saat kaç gibi buluşalım?" "Sen bana konum at ben seni 8 gibi alırım." "Tamam o zaman akşam görüşürüz." o da görüşürüz dedikten sonra telefonu kapattım. Konum göndrip ardından duşa girdim.
Duştan çıktığımda aynada kendime baktım. Vicudumun çoğu yeri Erwin'in izleriyle doluydu. Armando'nun da yüz ifadesi demek bu yüzden değişmişti. Kıyafetlerimi giyip banyodan çıktım. Telefona bakarak odama giderken Lucas ile çarpıştık. "Ahh kusura bakma önüme bakmıyordum." "Sorun değil. Herneyse nasılsın?" ona baktım. "İyiyim. Ya sen?" "Ben de iyiyim." gözü boynumdaki izde takılı kalmıştı. "Dün nerdeydin? Armando senin için endişelendi." "Kafamı dağıtmak için dışarıya çıkmıştım. Sonra konuşsak olurmu? İşim var da hazırlanmam gerek." "Anlıyorum. Neyse daha fazla tutmiyim o zaman. Sonra konuşuruz." onun sözünden sonra odama geçtim.
Saat 8'e geliyorudu. Ben hazır bir şekilde Erwin'i bekliyordum. Evin önünden korna sesi geldi. Odamdan çıktım ve kapıya yöneldim. Arkamdan Lucas "Nereye?" diye sordu. "Dışarıya gördüğün gibi." diye yanıtladım. "Onu görüyorum da bu saatte nereye?" korna sesini tekrar duydum. "Daha sonra açıklarım." diyerek hızlıca dışarıya çıktım. Lucas da şaşkınlıkla arkamdan baka kaldı.
"Kusura bakma biraz beklettim seni de." "Sorun değil fazla beklemedim zaten." "Nereye gidiyoruz?" "Gidince görürsün." sürprizleri sevdiğimi biliyordu. Ben de heyecanlanmıştım.
"İşte geldik. İnebilirsin." dedi ve arabadan indik. Lüks bir yere benziyordu. İçeriye girdik. Kapıdaki görevli bize rezervasyonumuzun olup olmadığını sordu. Erwin de yanıtladı. "Evet var. Erwin Colin ve Kelvin Sanders adına." "Masanıza kadar eşlik etmemi ister misiniz efendim?" "Gerek yok." "O zaman gecenin tadını çıkarın lütfen. Masa 48 sizin masanız." Masamıza geçtik. Kısa sürede menüler geldi ve garson bize bir de kırmızı şarap getirdi. Kadehlerimize koyduktan sonra şişeyi masaya yavaşca bıraktı ve gitti. "Ne yemek istersen çekinmeden söyle Kelvin." "Ahh peki.." Menüye bakıyordum ve herşey çok pahalıydı. Erwin'in bu kadar zengin olduğunu bilmiyordum...
"O zaman ben Fiorentina alayım." tadı nasıldı bilmiyordum ama resim iştah açıcı duruyordu. "Güzel seçim bende ondan almayı düşünüyordum. O zaman ikimizde aynı yemeği yiyelim." Erwin bunları dedijten sinra bende hafiften kafamı sallayip onu onaylamıştım. Erwin eliye garsonu çağırırken ben hâlâ kaçamak bakışlarımla etrafı inceliyordum. "Aslında buraya pek gelmem, sadece çok özel misafirlerim olduğu zaman gelirim. Buranın sahibiyle de arkadaşız o sayede randevu alabiliyorum yoksa aylarca beklemek gerekiyor." Erwin bunları derken utanarak sırıtmıştım. "Hmm, çok özel misafir ben mi oluyorum o zaman." Erwin' in beni özel görmesi hosuma gitmişti ne yalan söyleyeyim. Erwin bir anda elimi tutup dudaklarına götürürken ufak bir buse kondurmuştu. "Şuana kadar benle bu restorana gelen en özel misafir sensin Kelvin." Gülümsemem dahada büyürken elimi yavaşça çekmiş ve yerime sinmiştim. Bu herif niye bu kadar romantikti be, benim gibi odun birisi için fazla mükemmeldi.
Garson önümüze yemekleri bıraktığında çatalla bir parca koparıp ağzına atmıştım, anínda yüzüm buruşurken kadehde dolu olan pahalı şaraptan bir yudum aldım. Allah kahretmesin aşırı acıydı, nasıl yiyeceğim lan ben bunu! Erwin' de acıdan yüzünü buruşturunca "Daha önce hiç yemememiş miydin?" diye sordum. "Hayatımda hiç yemedim, sırf den istedin diye almıştım ama keşke almasaydım bune be ağzım yandı." İkimizde birbirimize yüzümüzü buruşturarak baktığımizda aynı anda kahkaha atmaya başlamıştım aptallığımıza. Sesli bir şekilde gülerken çevredeki insanların tip tip bakması umrumuzda bile değildi.
"En iyisi başka birşey isteyelim." "Bence de." Garsona yemeğimizi değiştirip yeni gelen etli yemekten yerken konuşmaya devam etmiştik. Hava iyice karardığında zamanın su gibi akıp geçtiğini anlamıştım. Çoktan 2 saat olmuştu bile.
"Hadi kalkalım, seni götürmek istediğim başka bir yer daha var." "Neresiymiş orası?" Erwin sirıtıp "Sürprizler söylenmez" dediğinde ona kuşkulu bir şekilde bakmıştım. "İyi madem gidelim."
Birlikte arabaya geçtik. "Öncelikle gözlerini bağlamamız gerekiyor." "Bu gerçekten de gerekli mi?" "Elbette gerekli." heyecanlanmıştım ve gözlerimi bağlamasına izin verdim. Bir süre bekledikten sonra araba durdu. Erwin arabadan inip kapıyı açtı. Ben indikten sonra kulaklarımı da kapattı ve yavaş yavaş yürümeye başladık. Kulaklarımı ve gözlerimi açtı. Önümüzde çok güzel bir kumsal vardı. "Nasıl? İkinci sürprizimi beğendinmi?" uzun süredir kumsala gelmemiştim. Buranın nasıl göründüğünü bile unutmuştum neredeyse...
"Çok güzel.." dedim. Gözümden birkaç damla göz yaşı düştü istemsiz. Erwin bana baktı ve göz yaşlarımı sildi. Onun gözlerine baktım. Çok güzel parlıyordu. Bakışları tuhaf bir şekilde huzur veriyordu sanki. Yavaşca dudağıma eğildi ve beni öptü ve bende karşılık verdim. Sonra da ona sarıldım. "Teşekkür ederim.."
Bir süre deniz kenarında oturduk, ikimiz de sessizdik. "Gidelimmi?" diye sordum. "Birazdan güneş doğacak.. Beraber izlemek istermisin?" saatin farkında değildim. "Olur" diye yanıtladım kısık bir sesle. Güneş önümüzde yavaş yavaş doğuyordu. Erwin elimi tuttu. "Bir sorun mu var? Saatlerdir sessizdin ve şimdi de gitmek istiyorsun... Yanlış birşey mi yaptım?" "Hayır.. Hayır sadece..." bir süre sessiz kaldım. "Bilemiyorum... Aslında herşey çok güzeldi. Sadece ben biraz kötü durumdayım sanırım." Ona baktım. "Senin bir hatan olmadı gerçekten.. Herşey harikaydı." bana tekrar sarıldı. "Bana anlatmak istediğin birşey olursa seni her zaman dinlemek isterim. Araman ve gel demen yeterli." "Biliyorum.." ikimizin bakışmaları kısa bir öpücük ile noktalandı.
Beni evime bıraktığında hava çoktan aydınlanmıştı. Herşey için teşekkür ettim. Eve girdiğimde ev sessizdi, sonuçta herkes uyuyordu. Bende odama geçtim ve uyumaya çalıştım. Yapamayınca yürüyüş yapmak için üstümü değiştirdim ve tekrar dışarıya çıktım. Biraz yürüyüş yaptıktan sonra bir kafeye girdim. "İyi günler. Buzlu amerikano alabilir miyim?" "İyi günler efendim. Az buzlu, çok buzlu, şekerli, şekersiz hangisi olsun?" "Bol buzlu ve şekerli olsun" dedim ve beklerken de bir masaya oturdum. "Efendim siparişiniz hazır." dedi çalışan ve parasını ödedikten sonra alıp dışarıya çıktım. Hava sıcaktı ve amerikano iyi gelmişti. Bir süre daha yürüdükten sonra eve döndüm.
"Sokak kedisi sonunda eve dönmeye karar vermiş bakıyorum." dalga geçercesine bana bakıyordu Lucas. "Sana da günaydın..." içeriye girdim. "Armando daha uyanmadı mı?" "Az önce patron aradı ve gitmesi gerekti. Anlayacağın bir süre baş başayız. Sana birkaç sorum var üstünü değiştir odama gel." dedi ve arkasını dönüp gitti. Ne sorusu olabilirdi ki?
Üstümü değiştirip rahat birşeyler giydim. Sonra da Lucas'ın odasına gittim. "Evet geldim. Ne sorucaksan sor sonra gidicem." önce otur dedi ve ben de yanına oturdum. "Yanlış anlama amacım seni sorgulamak veya yargılamak değil. Sadece merak ettiğim bir şeyi doğrulama amaçlı soruyorum."
"Tamam sorabilirsin aklındaki soruyu." "Gay misin? Dediğim gibi yanlış anlama ama beraber yaşadığım kişinin yönelimini bilmek benim hakkım." "Evet gay'im. Başka soru?" "Nasıl yani soruyorum diye birşey demiyecek misin?" "Hayır." biraz şaşkın biraz da gerilmiş gözüküyordu. "Soracağın başka birşey yoksa gidiyorum." dedim ve yataktan kalktım. "Bekle" dedi ve kolumdan tutup beni kendine çekti. İstemsiz bir şekilde onun kucağına oturmuştum.. Birden yüzüm kızardı ve o da bunu fark etmişti. "Afedersin bilerek olmadı" dedim ve hemen kucağından kalktım. Tam odadan çıkacaktım ki beni durdurdu ve duvarla arasına aldı. "Daha sorularım bitmedi..."