Bölüm 6 - 20'lik Zar

18 6 1
                                    

Dehşet içinde cesede baktım. "Bu bir rüya değil..." diye sayıkladım.

Burak, Hasan'ın omuzlarından tutup bağırdı "Ne demek rüya değil?!"

Yanımıza gelen Selman, "Ehehe.. Rüyaya bak." dedi.

Olayı pek ciddiye almıyormuş gibiydi.

"Tamam" dedim, "O zaman herkes birbirine tokat atsın. Sağlam vurun, eğer acımıyorsa rüyadır. Bu kadar basit" dedim.

Herkes onayladı.

Aslında kendilerini cimcikleyebilirler ama böylesi daha inandırıcı.

Burak'ın karşısına geçtim.

"Yolla gelsin" dedi Burak.

Açtım elimi.

Gerildim.

ŞAK!

Burak sola doğru sendeledi, "Aahhh..." derken yanağını ovuşturdu.

Selman Hasan'a geçirdi.

Hasan bana geçirdi. Affedersiniz ama kız gibi tokat atıyor.

Burak da Selman'a geçirdi ama artık nasıl vurduysa adam yere yığıldı.

"Çüş!" dedim. Selmanın yanına çöküp "Selman iyi misin?" dedim.

Selman gökyüzüne bakıyordu.

Aniden gözleri doldu, yüzü buruştu, ağlamaya başladı.

Anlıyorum...

Yediği tokatın acısından daha çok can yakan bir şey vardı.

O da gerçeklerle yüzleşmek.

Yolun ortasında Selman hıçkırarak ağlarken hepimiz gerçeği sindirmeye çalıştık.

Hiçbirimiz konuşmadı.

Artık gerçekliğin pençesine düşmüştük.

Oynattığım oyunun içindeydik.

Hatırlamaya çalıştım.

Bu evreni ben tasarlamıştım. Hikayeyi ben yazmıştım.

Krallıklar, yaratıklar, köyler ve süpriz parçalar...

Dün oyunu başlatırken haritadan bakmadan, köy ismi vermeden rastgele bir yerden başlatmıştım.

Hikaye ilerledikçe köyün nerede olduğuna karar vermeyi düşünüyordum. Şuan nerede olduğumuzu bulmamız gerekiyordu.

Bu kaotik dünyada hayatta kalmanın yollarını bulmalıydık.

Burası benim oyunumdu, bildiğim bilgileri, gelecekte olacak olayları kullanırsak burada hayatta kalabiliriz.

Selman da ağlamayı kesti.

"Tamam beyler, gerçeği kabullenmeliyiz, oynadığımız oyunun içine düştük. Hızlı hareket etmeliyiz çünkü nerede olduğumuzu bilmiyoruz." dedim.

Hasan, "İnanması çok güç. Yine de adam öldükten sonra buraya gelmemiz iyi bir şey, yoksa adamı bıçaklayan ben olurdum ve bu da beni katil yapardı. Ama adam bıçaklandıktan sonra bu bedene girdiğim için bu beni katil yapmaz." dedi.

Furkan bana bakıp, "Oyunu başlattığında çiftlikten mezarlığa indiğimizi söylemiştin" dedi

"Evet" dedim, "Eğer benim oynattığım oyunun içine düşmüşsek yolun aşağısında mezarlık olmalı. Mezarlığın girişinde tabela varsa konum olarak yerimizi saptayabiliriz." dedim.

Selman, "Eğer bu bir oyunsa o zaman bu bedenler bizim karakterlerimiz mi oluyor?" diye sordu.

Hasan, "Bence öyle. Hem bu, Sungur'un neden pijamalı olduğunu açıklar."

Evet ben pijamalıydım. Çünkü benim bir karakterim yoktu. Ben bir anlatıcıydım.

"Ben anlatıcı olduğum için belki evreni kontrol edebiliyorumdur." dedim.

Sonra dönüp elimi Hasan'ın işlediği ağaca uzattım ve anlatıcı edasıyla konuşmaya başladım "Gökyüzünden Hasan'ın işediği ağaca konan bir karga, gagasını dalda asılı olan armuta vurur ve meyve aşağıya düşer." dedim.

Sessizlik...

Herkes ağaca bakıp karganın gelmesini bekliyordu.

Cebimde bir sıcaklık hissettim.

Panik yapıp telaşla elimi cebime attım.

Cebimde sert, yuvarlak bir şey vardı.

Çektim çıkardım.

20 yüzlü zar...

Yumruk büyüklüğünde.

"Bu da ne?.." dedim.

Herkes bana baktı.

Topa benzeyen, üstünde 1'den 20'ye kadar rakamları olan bu zarın her bir rakamı; mavi, neon bir ışıltıyla parlıyordu.

Sıcaklığı yavaş yavaş artmaya devam ediyordu.

Selman, "Anlatıcı olduğun için mi sende zar var?" diye sordu.

Bilmiyordum.

Fazla sıcak olan zarı tutamayınca yere attım.

Yuvarlanan zar durdu

Sonuç: [ 19 ]

Mavi ışıltılar yanıp söndü ve ateş böceği gibi parıltılar yayıldı etrafına. Sonra söndü...

Ağacın oradan pırpır ses duyuldu.

Baktığımızda bir karga ağacın dalına kondu.

İki kez "Gaaak! Gaak!" diye bağırdı.

Dala 3 kes gagasıyla vurdu.

Dal kırıldı.

Yere düştü.

Üstünde 4 tane armut vardı.

Sessizlik...

Yerde parıltısı sönmüş 20'lik Zar.

20'lik Zar (S.FİNALİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin