———————— § ———————
"Saçımdan tırnaklarıma kadar sızlamıştım o gün,bedenim ağlıyordu. Kanıyordum. Gökyüzü hiç olmadığı kadar kasvetli ve dünya bir o kadar da dardı, sığamıyordum. Her aldığım nefes son nefesimmiş gibi göğsüme batıyordu. Sanki, sanki ruhum bedenimi terk ediyor da ölümün sancısını çekiyordum. Hiç bir şey duymuyor,duyduğumu anlamıyor içten içe çürüyordum. Yüreğimde yoğun bir basınç; kan, damarlarımda süzülmüyordu sanki. Varoluştan bu yana tüm günahların azabını ben çekiyormuşum gibiydi. Altından kalkamıyordum. Doktorlara göre yaşıyordum, aşıklara göre çoktan etim kemiğimden ayrılmıştı."
-Murat Çağlar———————- § ———————-
Yıllarca ağızdan çıkmayan sözcükler vardır demiş bir yazar. Yazlık evin tozlu mobilyaları gibilermiş. Kullanılmayan ama hep orada var olan. Kimisi korktuğundan söylemezmiş bu sözcükleri kimisi unuttuğundan kimisi de unutmak istediğinden. Elif ve Harun da unutmak istediğinden yıllarca o kelimeleri söyleyememişlerdi. Ama şimdi kader onları tekrar buluştururken ağızlarından başka bir sözcük çıkmıyordu.
Artık dayanamamıştı Elif hanım. Bir çırpıda telefonu açtı. Ama onun konuşmasına kalmadan karşısındaki adam kükremeye başladı. "Sana bin sefer şu lanet telefonunu aç dedim! Ama yok Yağız efendiyi on sefer arayacağız da öyle açacak! Ölsek kalsak umurunda değil senin. Varsa yoksa başkaları. Ne zaman bizi düşüneceksin oğlum sen? Ne zaman bu ailenin refahını mutluluğunu düşüneceksin? CEVAP VERSENE YAĞIZ ÖMER!" Diye bağırdı Harun bey. Telefonun ucundaki Elif hanım ise soğukkanlılığını korumaya çalışarak ağzını açtı.
"Harun?"
Tek bir kelime ortamı ne kadar bıçak gibi kesebilirse, bu kelime de ortamı öylesine bıçak gibi kesmişti. Harun bey adını hiç beklemediği bir sesle duyduğu için afalladı. Kalbi öylesine hızlı atıyordu ki neredeyse kalp krizi geçirecekti. Saniyeler içinde boğazı kurumuş olan adam genzinin yandığını hissediyordu. Kesik kesik nefes almaya başlayarak telefonun ucundaki kadına seslendi. "Elif?"
Elif hanım da aynı duygular içindeydi. Parmaklarıyla göğsüne vurmaya başladı. Ama cevap verebilecek durumda değildi. Harun bey son kez cesaretini toplayıp adını seslendi. "Elif? Elif sen misin?" Diyordu merakla. Ama Elif hanım'ın gözleri çoktan dolmuş olduğundan konuşmaya mecali yoktu. Gözyaşlarının akmasını engellemek için başını havaya kaldırdı. Kesilen nefesi algılarını yitirmesine neden oluyordu.
Beyni duyduğu sesi kabullenmiyor ama kalbi çölde vaha bulmuş bedevinin mutluluğu gibi aşkla atıyordu. En çok da buna kızıyordu ya Elif hanım. Onca zaman sonra bile kalbinin hâlâ aynı heyecanla atmasına, sesini duydu diye mutlu olmasına ve en çok da İstanbul'a indiği ilk andan beridir gözünün sürekli her yeri aramasına.. Bir iz bir ses bekler gibi umutlanmasına.. Şimdi beklediği tüm umutları yeşermiş ancak Elif hanımda acıdan başka bir his yaratmamıştı. O acı his gelip de boğazına tutununca Elif hanım dayanamayarak telefonu kapattı. Telefonu kapatmasıyla beraber birkaç damla gözyaşı firar etti gözlerinden.
Harun bey şaşkınlığını gizleyemeyerek telefonuna baktı. Defalarca kez Yağız'ı aramadım mı ben acaba? diye geçirdi içinden. Elif hanım aldığı telefonu hemencecik geri yerine koydu. Bu sırada kızlar lavabodan geliyordu. "Anne iyi misin?" dedi Deniz korkuyla. Elini annesinin sırtına koymuştu. Elif hanım meraklı gözleri üstünden atmak için gülümsedi. "İyiyim kızım yeni gelen sosta acı varmış bende fark edemedim." Dedi. Deniz rahatlayarak elini annesinin sırtından çekti ve yerine oturdu. "İyi misin peki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderimin Oyunu
Romanceİstanbul'da yaşayan üç genç kızın aşk hikayesi. Bursa'dan gelen Selma,Mardin'den gelen Dilan ve Sinop'tan gelen Deniz beklenmedik bir anda birbirlerinin hayatlarına dahil olurlar. Ayrı evlerde yaşayan Dilan ve Deniz yaşanan olaylar sonucunda Selma'...