7

695 38 40
                                    

Geldiğimiz binanın önüne baktım.

Arabamın, benim oturduğum yerin, kapısı açılırken smokinin ceketini bir kez daha düzelttim ve arabadan indim.

Binanın dışarıdaki hafif ışıkları altın rengindeydi. Hafif bir ışık vardı. Etrafta başka bina olmadığından sadece burası aydınlanıyordu.

Dışarının merdivenlerinden çıkıp içeriye girdiğimde, girişteki kadın üzerimden ceketi aldı.

"Hoş geldiniz Eriz Bey"

Kısa bir kafa sallamayla yanında geçip içeriye girdim.

İçerisi genişti. Dışarıdaki ışıklar buradakinin aynısıydı, her yer koyu altın rengiydi. Her masada içkiler vardı. Her yerde gezen garsonlar ile birlikte içerisi kalabalık gibiydi.

Bu gece kimleri göreceğimi merakla bekliyordum.

Adımlarımı yavaşlıkla atıp içeriye doğru yürümeye başladım.

Omzuma dokunan el ile arkama dönüp baktığımda bunun Ümit olduğunu gördüm.

Bu gece Afşin yürek yemiş olmalıydı. Ne için böyle büyüklükte bir davet verdiğini çok merak ediyordum. Yine hangi konuda kendini göstermek istemişti acaba...

"Hoş geldin abicim. Gel bu tarafa"

Yönlendirdiği tarafa doğru yürüdüğümüzde kendi masasına geldik. Bu masada tanışıklığımın olduğu insanlar vardı. O yüzden burada bir tık daha rahat hissedecektim.

Masaya gectiğimde herkesle el sıkışıp, genel piyasadan konuşmaya başladık. Sıkıcı gündem olaylarını dinlemek beynim için büyük bir zarardı. Masamızdakilerin bu mecrada büyük malları, olayları yoktu o yüzden biraz daha düşük konulardan bahsediyorlardı.

Ama ben ise, her günüm olaydı olduğu için bu heyecansız olayları dinlemek yeterince sinirimi bozuyordu.

"Eriz?"

Adımı duyunca bakışlarımı yeniden masaya, bana seslenen kişiye çevirdim.

"Seni burada görmek beni epey meraklandırdı. Afşin ile aranız mı düzeldi yoksa diye düşünmeden kendimi alamadım"

Adını tam hatırlayamadığım kadın beni sorgularcasına konuşurken vereceğim cevapları düşündüm. İnsanlar üstlerine vazife olmayan şeyleri neden sorgularlardı ki?

"İlahi Melis Hanım, benim gözlerim açık gider yine de bunlar barışmazlar. Böyle bir şeyi nasıl düşünebildiniz..."

Kadının yanında oturan adam bir nevi onunla dalga geçmişti. İçimdeki duyguları adamın söylemesi benim için iyi olmuştu. Ağzımı bile açmak istemiyordum çünkü.

" Bu sadece bir düşünceydi. Böyle bir şeyi tabii ki düşünmedim ama Afşin'in verdiği bir davette Eriz'i görmek bana başka şeyler düşündürttü..."

Kadının bıyık altından gülüp, kinayeli sorduğu bu soruyla sinirlenmeye başlamıştım. Daha fazla kendimi tutamayarak sordum" Ne düşünmüş olabilirsiniz? ".

" Sonuçta iki düşman bir araya kolay kolay gelmez. Ya bir ortaklığınız vardır ya da siz bir konuda ona bağlanmışsınızdır diye düşündüm. "

Ona bağlanmışsınızdır derken yaptığı imayı anlamıştım. Sanki Afşin'in elinde benim kozum vardı, ya da mallar için ona ihtiyaç duyuyordum gibisinden bir imaydı bu.

Sinirimi belli etmeden güldüm.

" çok yanlış anlamışsınız Melis Hanım, bu hayatta ona bağlanacak hiçbir şeyim yok benim. Ayrıca buraya da illa bir ortaklık için gelmedim. Davet mektubu bana da özel olarak gönderildiği için geldim. Hem, bu masada ben varken nasıl hala Afşin'in adını kullanabiliyorsunuz? "

Son cümlemi büyük bir ciddiyetle sormuştum.

Bunun üzerine masadaki herkese bir gerginlik çökmüştü. Konuşanlar susmuştu.

Bilmeliydiler. Benim olduğum masada ya da herhangi bir yerde Afşin'in sürekli adı geçemez.

Yeniden başa saran ve piyasaya dönen muhabbetleri ile arkama yaslanıp etrafı incelemeye başladım.

Az önce konuşan Melis denen kadının çapraz arkasına baktığımda gözleri bana dikili olan bir çift göz ile orada takılı kaldım. Yarım ağız gülerek bana bakıyordu.

Afşin ne kadar süredir oradaydı emin değildim. O yamuk ağzı neden gülüyordu bilmiyorum ama şuan kalkıp o ağzını dağıtmamak için kendimi zor tutuyordum.

Yandan geçen garsonun tepsisine uzanıp bir içki bardağını alıp, onun gözlerinin içine bakarak, bardağı bir dikişte bitirdim.

Afşin sandalyesinden kalkarak yanındakilere bir şeyler söyledi ve bizim masaya doğru ilerlemeye başladı. Kimseye bir şey hissettirmeden oturmuşumu dikleştirdim.

"Hepiniz hoş geldiniz. Sizleri burada görmekten çok memnun oldum."

Herkes konuşan bedene döndüğünde herkesin arasında gereksiz, boş bir sohbet başlamıştı.

Konuşmayan bir tek yanımda oturan Ümit ve bendim.

Şuna bak, gelmiş bir de konuşuyor. Aptal. Çok da meraklı değiliz siktiminin davetine.

"Biraz sonra sizi önemli bir konuğumla tanıştıracağım. Tekrardan görüşmek üzere." dedi ve geriye çekilip, bana son bir bakış atarak masadan uzaklaştı.

Bir anda çok daraldığımı hissedip yanımda oturan Ümit'i dürttüm ve kafamla işaret edip üst kattaki balkonu gösterdim.

Masadan kalkıp merdivenlerden üst kata çıktık. Üst katta aynı alt kat gibi kalabalıktı. Tanıdığımız insanlarla hafif muhabbet etmekten balkona varamayacagiz zannetmistim bir an...

Balkona çıktığımızda yüzüme carpan hafif serin hava ile kendime geldim. Sanki içeride beynimi yıkamışlar gibiydim. Boş muhabbet dolmuştu beynimin içi.

Yok ya. Zaten bu tür şeyler hiç bana göre değildi, biliyordum.

Cebinden sigara paketini çıkartıp, içinde bir dal bana uzatan Ümit'e bakıp "Sen de çok mu sıkıldın?" diye sordum.

"Dalga mı geçiyorsun lan! Sanki beni bilmiyormuş gibi soruyorsun bir de."

Güldüm. O da aynı benim gibiydi.

"Vecdi'yi ne yaptın?"

Bunu sorduğumda gülen o olmuştu.

"Unutamayacağı bir ceza verdim piçe. Birdaha siksen uğramaz."

Ne yaptığını merak etsem de sorgulamadım. Bu akşam kan ya da vahşet ile ilgili bir şey duymak istemiyordum çünkü.

Dışarıyı izlerken, etrafta hiç ışık olmadığı için yıldızları daha parlak görüyordum. Bu görüntü bana huzur veriyordu.

Ne kadar, açıklık bir alanda yatıp yıldızları seyretmek istesem de kişiliğim ve çevrem buna engel oluyordu. Bu benim içimde her zaman bir ukde olarak kalacaktı. Neyse ki mezarımda her gece yıldızları izleyebilecektim.

Arkamızdan gelen adım sesleri ile oraya döndük.

"İçeride konuğumuz geliyor efendim. Buyrun, geçelim."

Konuşan garson ile sigaralarımızı söndürüp içeriye, masamıza geçtik. Görelim bakalım böbürlenip söylendiği konuğu kimmiş...

Düşman [b×b] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin