* "Tanrı varsa -ki ben olmadığına gerçekten inanıyorum- insan aklının sınırları olduğunu da bilir. Yoksulluğu, haksızlığı, açgözlülüğü, yapayalnızlığı, bütün bu karmaşayı o yaratmadı mı? Mutlaka çok iyi niyetlerle girişmiştir bu işe, ama sonuçlar bir felaket. Tanrı varsa bu dünyayı erkenden terk etmeyi seçen yaratıklara karşı cömert davranacaktır, hatta bizi burada vakit harcamaya zorladığı için özür bile dileyebilir."
* Gözlerini açtığında Veronika, "Burası cennet olmalı," diye düşünmedi. Cennette odaları floresan ışıkla aydınlatmazlardı kesinlikle ve de ânında başlayan sancı tipik bir dünya sancısıydı. Ah, bu dünyanın acıları hiçbir şeye benzemez, hemen anlaşılır.
* Kimsenin kimseyi yargılayacak durumu yok. Her insan kendi bilir çektiği acının boyutlarını ya da yaşamında anlamın hepten yok olduğunu.
* Yaşamı boyunca pek çok kez fark etmişti Veronika, tanıdığı bir sürü insan başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi, ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı; çünkü böylece kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı.
* Deli olmak, düşüncelerini iletmekten âciz olmak demek. Sanki yabancı bir ülkedesin, çevrede olup biten her şeyi görüyor, anlıyorsun, ama istediğini anlatmaktan, dolayısıyla da yardım bulmaktan umutsuzsun, çünkü orada konuşulan dili bilmiyor, anlamıyorsun.
*"O hapları aldığımda nefret ettiğim birini öldürmeye çalışıyordum. İçimde başka, sevebileceğim Veronika'lar olduğunu bilmiyordum."
"İnsan neden kendi kendinden nefret eder?"
"Korkaklık belki de ya da hiç yakanı bırakmayan yanılmak korkusu, başkalarının senden beklediklerini gerçekleştirememek korkusu. Birkaç dakika önce mutluydum, ölüme mahkûm olduğumu unutmuştum. Derken hatırladım, çok korktum."* "Başını beladan kurtarmanın en iyi yolu sorumluluğu paylaşmaktır."
*Dr. İgor'a göre bu şu anlama geliyordu: İnsanlar ancak koşullar buna elverdiğinde delirme lüksüne sahiptiler.
* "İnsanların mutluluk olasılığı ne kadar yükselirse, mutsuzlukları da o kadar artıyor demek."
*Dr. İgor'un şizofrenler konusunda dediklerini hatırladı: Onlar kendi ayrı dünyalarına istedikleri zaman girip çıkabiliyorlardı.
* İkide bir onu rahatsız edeceğim, bunun canını sıkacağım diye düşünmesene. İnsanların hoşuna gitmiyorsa şikâyette bulunabilirler. Şikâyet edecek cesaretleri yoksa bu onların sorunu.
*Mari'ye sorarsanız bu zorluğun kaynağı karmaşa, kaos, anarşi falan değil, aşırıya kaçan düzenlilikti.
* "Şu yeryüzünde âşık olabileceğim tek erkek sensin Eduard; nedeni de çok basit: Öldüğümde beni özlemeyeceksin. Şizofrenlerin ne gibi duyguları vardır bilmiyorum, ama kimseyi özlemediklerinden eminim."
* "O kadar müthiş bir güzellik yaşadım ki, her yerde aşkı görüyorum, bir şizofrenin gözlerinde bile."
* Kısacası, Dr. İgor, yüzümde yağmuru hissedeyim, hoşuma giden herhangi bir erkeğe gülümseyeyim, bir kahve ısmarlamak isteyen herkesin önerisini kabul edeyim istiyorum. Sonra annemi öpmek, onu sevdiğimi söylemek, duygularımı açık etmekten utanmaksızın dizinin dibinde ağlamak... Duygular hep vardı ama hep gizlenmek zorundaydı.
* Yaşayın. Yaşamasını bilirseniz Tanrı da sizinle birlikte yaşar. Onun koyduğu riskleri göze alamazsanız o Tanrı da uzak bir cennete çekilir ve yalnızca felsefi bir takım spekülasyonlara konu olur.
* Ve dedim ki kalbime, budalaya ne olduysa olacaktır bana da...
* İlk sıradaki harflerin üzerine göre adlandırıyoruz klavyeleri: Q klavye (QWERTY). Klavyenin neden alfabetik sıraya göre değil de, her dilde farklı farklı dizildiğinin gerekçesini merak edip araştırdım. İlk daktilo 1873 yılında Christopher Sholes tarafından, el yazısının güçlük ve yavaşlığını telafi etmek üzere icat edilmiş. Ama ortaya bir sorun çıkmış hemen; makinede çok hızlı yazıldığında çubuklar birbirine karışıyor, makine de çalışmıyormuş. Bunun üzerine Sholes, Q klavyeyi icat etmiş. Yazı makinelerinin daha yavaş yazı yazmalarını sağlayan bir klavye!"
* ...ne de olsa diplomasi, sorunlar kendiliğinden çözülünceye dek kararları erteleme sanatıydı aynı zamanda.
*Bir insanı hayallerinden ayıran dipsiz uçurumlardaydı, artık dönüş yoktu.
Ne ileri gidebilirdi ne de geriye. En iyisi sahneyi terk etmekti.* Oysa insanların en büyük deliliği de bu, yani sevgi.
* Dolaşayım, gözlerimi son kez kapatacağım yeri kendim seçeyim istiyorum derken seni hasta bakıcılarla konuşurken görünce, bu dünyadan ayrılırken neye bakmak istediğimi kavradım: senin yüzüne. Ve hastaneden çıkmaktan vazgeçtim.
* Ölüm ne tatlıydı, şarap kokuyor ve başını okşuyordu.
* Asıl sorun, kızın her dakika ölümü bekleyerek geçireceği günlerdi.
Bunuda enine boyuna düşündü doktor, sonunda çok önemli olmadığına karar verdi. Yaşadığı her yeni günü bir mucize olarak görecekti kız ki, kırılgan yaşamlarımızın her ânında başımıza gelebilecek beklenmedik olayları düşünecek olursak, her yeni gün bir mucizedir.~KİTAPTAKİ ALINTILARDAN OLUŞMAKTADIR. ~