Bölüm 15 - Sandal

9 5 4
                                    

"İki.."

"Üç, Saplayın!!!"

Dört arkadaş aynı anda keskin demirleri yerdeki baygın adamın karnına soktuk.

Bıçak beklediğimden zor girmişti.

Adam aniden gözlerini açıp avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.

Bıçağımı korkuyla çıkarmamla birlikte koyu kan, mavi pijamalarımı siyaha boyadı.

Dördümüz birden yerimizden sıçrayıp adamdan uzaklaştık.

Kadının kılıcı havaya kalkmıştı.

Adamla kadın göz göze geldi.

Adam "HAYIR!" diye bağırdı.

Kadın bağırarak kılıcı adamın yüzüne indirdi.

Kafasının yarısını parçalayan kılıç, adamı hareketsiz bıraktı.

Öldü...

Kadın kılıcı geri çekmeye çalıştı ama kılıç adamın kafatasına saplanmıştı.

Kadın kılıcı kaldırınca adamın kafası da kalkıyordu.

Kadının yanına gelip yavaşça kılıcı aldım. "Öldü." dedim yavaşça.

Kılıcı biraz uğraşıp adamın kafasından çıkarttım.

Kadına, "Ceviziplik ve Farah köyü ne tarafta kalıyor?" diye sordum

Köylerin nerede olduğunu bilirsem nehrin nerede olduğunu bilebilirim.

Nehrin kenarında bir oduncunun eski bir sandalı olmalıydı.

Sandalı bulabilirsek nehir boyunca aşağıya kayıp denize açılabilirdik.

Kadın parmağıyla iki yön gösterdi, "Şurası Ceviziplik, şurası da Farah köyü." dedi. "Siz gezgin maceracılar mısınız?"

"Hayır, biz kayıp yolcularız. Sen de daha fazla vakit kaybetme, saklanacak bir yer bul. Çıkarttığımız zırhın yanında bir bıçak ve para kesesi olacak, onları al. Yarın öğle vakti adamlar gitmiş olur. Köyüne geri dönme, buralardan uzaklaş." dedim.

Kadın askerin bıçağını ve para kesesini yerden aldı.

Yerden göğüs zırhını ve miğferi aldım. Selman kenarda kusmakla meşguldü.

Hasan ise... Hasan'ın bir şeyi yok gibi.

Burak da iyi gözüküyordu.

Selman'ın yanına gittim. Omzuna elimi koydum "Zor olduğunu biliyorum ama harekete geçmeliyiz." dedim.

Sonra zırhları Burak'a verdim. "Sen Tank'lık yapabilir misin? Zorlanırsan ben giyebilirim." dedim.

"Sorun yok" diyip zırhı aldı.

Bir süre Selman'ı bekledik.

Bu sırada kadın bize teşekkür edip ormanın içinde kayboldu.

Ona bakıcılık yapamazdık, kendi isteğiyle gitmesi iyi oldu.

Biraz şerefsiz gibi gözüküyor olabilirim ama işler rayına oturana kadar katı davranmak zorundayım.

Yerde sönmüş meşaleyi üfleye üfleye bir süre uğraşıp yakmayı başardım.

Sonra gidip pijamalarımı çıkarttım. Askerin gömleğini ve pantolonunu giyindim.

Selman da toparlanınca yola çıktık. Şuan diğer köylerin Güneybatısına yürüyorduk. Batıda Farah, Kuzeybatıda Ceviziplik köyü vardı.

Hasan, "Ben acıktım." dedi.

Selman çıkıştı, "Biraz önce adam öldürdün ve cidden yemeği mi düşünüyorsun?"

Hasan kulağını kaşırken, "Çok da s*imdeydi. İyi ki öldürdük, o y*rak kafası hayatta kalsaydı domuz gibi yaşamaya devam edecekti." dedi.

İşte bu be!

Hasan işi çözmüş.

Zeki adamın hâli de bir başka oluyor.

Burak biraz yorulmuş gözüküyordu. Hem zırh hrm ağır kılıç... Dayanıklığa da puan vermemişti. Çabuk kesildi.

"Seviye atlayacak mıyız şimdi nasıl olacak o iş?" dedim.

Hasan, "Belki elindeki cihazda bizim için de panel açılıyordur." dedi

Acelemiz olmasaydı daha çok kurcalardım.

Bir süre daha yürüdük.

İleriden derenin sesi duyuluyordu.

"Evet beyler kolay kısmı hallettik. Geriye oduncunun sandalını bulmak kaldı. Etraftaki çalıları araştıracağız. Önce bir zar atayım. Belki ŞAK! diye önümüze çıkar." dedim

Elimi ilerideki çalılara doğru uzattım ve konuşmaya başladım, "4 yoldaş gecenin karanlığında acımasız savaştan kaçmak için rahmetli oduncunun yıllar boyu uğraşarak yapıp sakladığı sandalı arıyordu. Ama gece karanlık olduğu için bulmakta zorlanıyorlardı. Yine de Sungur çok şanslı bir insan olduğu için ararken baktığı ilk çalının arkasında oduncunun sandalını buldu."

Zarı cebimden çıkarttım. Gecenin karanlığında parlaklığı hoş bir manzara gibiydi. Yere attım.

Yuvarlandı ve durdu.

Sonucu görünce gözlerimiz fal taşı gibi açıldı.

Sonuç :

!!! 20 !!!

"Oha 20 attın!" diye bağırdı Burak.

Hepimiz heyecanla çalının oraya koştuk.

Ve karşımıza ihtişamlı sandal çıktı.

"Zarı atmadan önce burada sandal olmadığına kalıbımı basarım" dedi Hasan.

En az 30 kişinin rahatlıkla içine girebileceği kadar büyük bir tekneydi.

Bir tane toplanmış yelkeni vardı.

"Bu sandal falan değil, resmen bir gemi bulduk!" dedi Selman.

"İçine bakalım. Kesin içinden de bir şeyler çıkar" dedim.

Yan tarafında halat merdiven vardı. Sırayla tekneye girdik.

Ortasında 5 tane oturak tahtası vardı, tahtalar ortalama 4 kişiyi alacak genişlikteydi. Başta ve kıç tarafta da oturmalık çıkıntılar vardı. Minik yelken direği, birinci oturak tahtasının ortasından çıkıyordu. Kıç tarafında bir tane fıçı vardı.

Ben fıçıya doğru ilerkerken Burak ile Selman, oturakların altına falan bakmaya başladı. Hasan da benimle geliyordu.

Bakalım 20'lik Zar, bize ne kadar kıyak geçecek?

20'lik Zar (S.FİNALİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin