---
ALMİLA VEFA
Hastaneye gelmeyeli gerçekten bir hayli zaman olmuştu. Uzun süredir gelmediğim için üzülmüyorum tabi. Sadece garip geliyordu. O tanıdık koku, içeride ki ambiyans, her dakika başı oluşan gerginlik ve koşuşturma içerisinde tekrar bulunmak birazda olsa içimi karartmıştı. O kaza yaşandığı zaman daha çok küçüktüm ve olanlar küçük bedenime çok fazla gelmişti. Hatta öyle ki, annemin de zoruyla psikolojik destek bile almam gerekmişti. Onun dışında o kazadan sebepli tüm hastalıklarım hastanede sonuçlanıyordu. Çok fazla kabus görmem, zayıflamam ve hatta asosyallik beraberinde gelmişti.
Kendimi pek fazla düşünmüyordum, annem için yeni bir sayfa açmıştım. O kazanın üzerine bir de benim yüzümden üzülmesini istemiyordum. Buna hakkım yoktu. Birbirimize söz verip beyaz, tertemiz bir sayfa açtık. Her koşulda birbirimizin arkasında olucağız, birbirimizi üzmeyeceğiz ve her olumsuzluğa birlikte göğüs gerecektik.
O anlaşmadan sonra hayatımı olacağı kadar toparlamaya başlamıştım. Bunun meyvesini de Çağla ile tanışarak almıştım. Bazen düşünüyorum da o anlaşmayı yapmsaydık büyük ihtimal Çağla ile tanışıyor olmazdık. Bu yüzden bana ikinci bir hayatı sunan anneme minnettardım. O benim bahtsız kraliçemdi. Neden bahtsız demem umarım anlaşılmıştır.
"Müsade var mı?"
Kafamı kaldırıp karşımda Gediz abiyi görünce düşüncelerim toz bulutu misali hızla uzaklaşmıştı.
"Tabi, otursana." dedim bekletmeden.
"Çok naziksiniz küçük hanım. Umarım sohbet etme isteğimi kabul edersiniz. Beklediğiniz bir varsa rahatsız etmiyeyim." dedi, bu nazik ve samimi konuşmasına gülmeden edemedim. Selini kast ediyordu bu arada.
"Arkadaşım tuvalet ihtiyacını karşılayana kadar zamanımız var." dedim oynadığı role uyarak. Bu söyleyeceğim baya komik gelmişti ki kahkahayı patlatmıştı. Selin lavaboya giderken ben geçmişimi yad ediyordum. Acar ve Umut ise Kaanın yanındaydılar. Konuşacakları özel meseleler olur diye onları rahatsız etmek istemedim. Gediz abi gelene kadar hastane koridorlarında yalnız başıma kalmıştım yine, dokuz sene önce olduğu gibi.Gediz abi arkasına iyice yaslanıp karşı duvara bakmaya başladı.
"Ankaraya geldiğinde eminim üniversite hayatını böyle hayal etmemiştin." dedi.
Aslında en azından bu kadarını tahmin etmemiştim diyebilirdim.
"Etsem de hayallerde ki gibi olmayacağını iyi biliyordum." diye gerçekçi bir kanı söyledim.
"Hayallerini gerçekleştirenler öncesinde nasıl inandı sence?""Mesela?"
Kollarını göğsünde toplayıp bana döndü ve "Mesela Romeo." dedi, "Juliet ile beraber olacağına kim inanırdı ki?"
Romeo ve Juliet konusunu açınca aklıma onu kırdığım gün gelmişti. Bu efsanenin onda önemli bir yeri vardı.Hevesini kırmak istemezdim ama kendimizi kandırmak daha kötü olabilirdi.
"Ama onlar birer efsane." dedim yine gerçekliğe dem vurarak.
"Bunu bilemeyiz. Hem yaşadıklarına dair önemli bulgular da var." dedi.
Doğrusu haklıydı, önemli ve bir o kadar da gerçekçi bulgular mevcuttu. Fakat onları ne kadar çok sevsem de, hiç yaşamadıklarına inanıyordum."Ölümlerinin asıl sebebi neydi sence?"
Hala duvara bakarken sorduğu soru afallatmıştı beni. Ama cevap vermekte de gecikmedim.
"Romeo ve arkadaşının öfkesini tutamaması. Kırılma noktası buydu diye düşünüyorum."Bana hak verip konuşmayı sürdürdü. Devamını merak ettiğim için sustum.
"Asıl sebep büyük aşklarıydı."
Sebep nasıl aşkları olabilirdi ki? Romeo ve Julietin hayatı o kavgadan sonra tehlikeli bir hal almaya başlamıştı ama.
"Anlamadım." dedim kaşlarım çatılırken.
"Yanii, duygularını ani ve çok yüksekte yaşadılar, bu da onların tökezlemelerine neden olmuştu." diye açıkladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜRÜYÜŞ
Roman pour Adolescents'Ellerimi kot ceketimin ceplerine yerleştirdim, yaslandım banka iyice ve hiç bir şey düşünmemeye çalıştım. Gözüm önümde duran mendile takıldı. Ardından mendili tutan kesilen ele, en son da bana bakan koyu, ela gözlere. Hiç bir ifade göremedim o yüzd...