1.Bölüm

6 3 0
                                    

Herşeyi zamana bıraktım zamanın beni nereye bırakacağını bilmeyerek. Bir mum yakıldı gökyüzünde. Kızın ruhuna dokundu mumun ateşi. Yine de gitmedi durdu öyle.Yakıldı, ses dahi çıkarmadı.

                                         *
Ben Asena Akduman, doğduğum yerin kaderiyim. Aslına bakarsak, kendim hakkımda bildiğim çok az şey var. Zamanım yetmedi daha kendime. Düşününce, sevdiğim şeylerin olmadığını görüyorum. Yalnızlığımı seviyorum.  Bir de.. onu seviyorum. Zaten başka kimsem yoktu. Sevebileceğim.
Yüzüme gelen sigara dumanıyla düşüncelerimden sıyrılarak kafamı kaldırdığımda yaşlı bir teyzenin elinde sigarasıyla beni izlediğini gördüm. Anılar gözümün önüne gelirken kafamı salladım ve huzursuzca kıpırdandım. Şimdi hiç zamanı değildi. Teyzenin yaşlı olduğuna yemin edebilirim ama bunu tarzına bakarak söylemek  zor. Yapacak birşey bulmadığım için yüzüne gülümsedim. Ben gülümserim hep. Az önce düşüncelerimle boğuşmuyormuş gibi hem de. Birkaç dakikalık rahatsız edici bakışmanın ardından son durağa geldiğimizde kendimi dışarı attım. Kalabalığa karıştığımda başımda olan uğultular, kahkaha sesleri ve susmayan konuşma sesleri ellerimi sıkmama, gözlerimi kapatmama sebep oluyordu ama daha çok dikkat çekiyordum. Kalbim sanki yerinden fırlayacakmış gibi çarpındığında dayanabilmek için hızla insanların arasından geçmeye çalışıyordum. Sesler susmuyordu. Artık dayanamayarak durdum. Derin nefesler alıyordum etrafa bakmamaya çalışarak. Sonra yine onun sesi..Onun bedeni..Onun gözleri..
"İyi değilsin." "Evet değilim, neden umrunda ki?" Diye sormak istesem bile soramadım. Yüzüne bile bakamıyordumki ben. "Evet değilim," yalan söylemeye gerek yoktu."ama kimseye de ihtiyacım yok."
"Tamam." Diyerek yoluna döndüğünde, yine sesler esir almıştı bedenimi.
Koşarak insanların az olduğu biryer aradım ama İstanbul'da bu pek de mümkün değil.Evim bir sokak ötesindeydi buranın.  Sanırım burdan sonrasını şarkı dinleyerek yürüyebilirdim.Kimse de görmezdi hem.
"Gittiğinde gündüzüm gecem hayli şaştı."
Diyordu şarkıda.Hiçbir zaman gelmeyen birinin gidişi için üzülmek sadece aptallıktır.Düşüncelerim kafamda yankı yaparken gözlerimin acıdığını hissediyordum.Ağlayamamaktan.Bir zamanlar çok ağladım da şimdi gözyaşım mı tükenmişti bilmiyorum ama derdim, acım hep içimi acıtıyordu dışıma vuramıyordum. Şarkı beni yerden yerlere vurduğunda artık kalbimin dayanamayarak acıdığını, yakıldığını hissediyordum. "Sensiz olamam, yapamam.Beni de al yanına"
Onsuz olamadım. Yaşayamadım. Cehennemi
yaşattı bana. Onunla da olmuyordu, onsuz da. Evimin kapisini acarken, bir anda kapinin onunde olan zarfi aldim. Hicbirsey yoktu uzerinde. Iceri gecerek zarfi kenafa biraktim sonra ilgilenirdim.Simdi ise sadece dus alip yatmak istiyordum.
     Gözlerimi açtığımda hava artık kararmıştı.Aklıma zarf gelmesiyle, yataktan doğruldum .Zarfı yırtmamaya çalışarak açtığımda donup kaldım. İnsan geçmişiyle nasıl böyle yakın olur anlamıyorum. Zaman geçer, geçmişin yolu hiç uzanmaz.Kaçtığını düşünürsün, aslında olduğun yerde çırpınıyor olursun. Zarfı elimden atarak hızlıca kalktım yataktan. Kalp atışım nefes almamı engellerken kendimi nefes alabilmek  için dışarı attığımı hatırlıyorum.Sonra birine çarparak düştüğümü..
Gözlerimi zar zor araladım.İlk beş saniye  ne olduğunu anlamaya çalıştıktan sonra önce birisine çarpmam, daha sonra ise..o zarf.
O zarfı kimin bıraktığını bulmalıydım. Ben çarpma anımı bile doğru dürüst hatırlamıyordum ama kime çarpmışsam, beni kendi yatağıma bırakarak gitmiş. Açıkçası bu dönemde böyle insanların olduğunu bilmiyordum. Bu beni sevinirdi. Yataktan kalktığımda, saatin on iki olduğunu gördüm. Gece yarısı. Rahatlamak için, dünyadan uzaklaşmak için oldukça güzel saat. Üzerimi değiştikten sonra evden çıktım. Hava soğuktu. "En az gözlerin kadar." Diye mırıldandı içinden bir ses.
Yaklaşık yirmi dakikalik yolun ardından fermaya gelmiştim. Burası at fermasıydı. Atlarla konuşmayı, onları izlemeyi çok seviyordum. "En az onu sevdiğin kadar." Dedi içindeki ses.
Gülümsedim yorgunluk hissiyle.
Daha sonra tüm atlarla selamlaşıp, gri olan Ariel'i çıkararak üstüne atladım. İşte şimdi özgür hissediyordum. Artık yoktu, hiçbir şey, hiç kimse, yalnızlık yoktu. Artık sadece Ariel ve Asena vardı. Çocukluğumdan beri Arieli biliyorum. O da küçüktü,  ben de. Küçükken sırf rengi gri diye, "ben beyaz istiyorum!" Diyip tutturmuşmuşum. Büyüdükçe her şeyin aslında gri olduğunu gördüm. Kendime yakıştırmadım beyazı. Beyaza nefret ettim. Herkesi kandıran, saf ve masum adlandırılan, ama aslında diğerlerinden farkı olmayan bir renk. Neden hep melek, iyi kız rolunu beyaz elbiseli, şeytan ve kötü kız rolunu siyah elbiseli insanlar canlandırıyor? Ne yani beyaz giyen insanlar kötü olamaz mı? Saçmalık.
Nihayet düşüncelerimden arındığımda, adrenalin yaşamak için birden hızlandım ve neredeyse uçuyordum. Özgürdüm. Sesler yoktu. Bir tek o, ben ve Ariel vardı. O zaten hep benimle.
  Cep telefonumdan saate baktığımda saat üçü gösteriyordu. Arielle vedalaştıktan sonra eve geçip hızlıca soğul duş aldım. Birkaç saat sonra zaten evden çıkacaktım. O yüzden hiç uyumadım ki zaten uykum da yoktu.
Saat altıyı gösterdiğinden evden çıktım ve hiç kimsenin olmadığı, farklı sokaklardan geçerek gittim okula. Bugün o yoktu. Motoru da yoktu. Pencereden dışarıyı izlerken, gelen sesle irkildim.
"Kimi bekliyorsun Asen?" Kalbim ağzımda çarparken kendimi sakinleştirerek arkaya döndüm ve işte kontrol yine elden çıktı.
"Anlamadım?" Anlamıştım ama verebilecek cevap düşünememiştim.
"Asen, dün ne oldu?" Evet asıl şimdi anlamadım. Anlamayan bakışlar attığımda.
"Bayıldın önümde." Demekki beni yatağıma bırakan kişi o'ydu. Hiçbir şey söylemedim. Orada öylece sessizliği dinledik dakikalarca.
Benden bir cevap beklemiyordu. Verecek bir cevabım zaten yoktu. Onunla konuşmak istiyordum, ama sessizliğini bile okadar şok seviyordum ki bozmuyordum. Cesaretim de yok zaten. Ondan hem nefret ettim, hem çok sevdim. Yarı yolda bırakılan her kızın anlayabileceği bir durum bu. Gitmesi de kalması da zarar bana. Sarılsak geçerdi belki.
Öylece durduğumuz dakikaların ardından, herkesin koridorun öbür ucuna koştuğunu farkederek  öne atladım hemen. O da düşüyorum sanarak fırlayıp elini uzattı ama elinin hemen önünde durdum. Tek kelime etmeden o tarafa doğru gittiğimizde, iki öğrencinin kavga ettiğini anladım ama okadar çok ses vardıki sebebini bir türlü anlayamadım.
Birden çocuklardan biri "Asena nerdesin?!" Diyerek kükrediğinde yerimden sıçradım. İnsanların arasından sıyrılarak çocukların arasına girdim. İsminin Faruk olduğunu tahmin ettiğim çocuk sırıtarak bana baktığında "Ne oluyor?" Diye sordum sakince.
"Bu fotoğrafları sen mi yolladın?" Telefonuna baktıktan sonra ağzım açık kalmıştı.
"Hayır, hayır tabiiki. Ben yollamadım." Diye bildim zorlukla. Faruk sinirle bağırarak "Doğruyu söyle lan!" Diye bağırdığında kendime gelerek, "Sesini kes bağırma ben yollamadım diyorum sana." Dedim. O da hızla yanıma gelib Faruk'un yakasından tutarak "Hayvan mısın lan kız göndermedim dedi niye bağırıyorsun!" Dedi. Tam birbirlerine girecekken, etraftan erkekler  olaya müdahele ederek ayırdılar. Ezel bir anda çekip gitti, ben ise onun yanına gidemedim çünkü şuan çözmem gereken daha önemli bir işim vardı. "Neden ben?" Diye sordum Faruk'a.
"Helin senin gönderdiğini söyledi. Sanırım siz tanışıyorsunuz." Geçmişten birinin ismini duymak kalbimi acıtırken, "Ben göndermedim." Diyerek ayrıldım ordan.
Çok zor. Karanlık seni içine çekiyor, belki sen o karanlık deliğin kendisisin.Kendi içindeki karanlık yetmiyor, bir de başkalarının içini acıtıyorsun. Işıkların yanıyordu bir zamanlar bes belli. Sonra bir anda elektrikler gider gibi gitti ışıkların. Söndürdüler ışıklarını. Karanlığında kayboldun ama onlar da bulmadılar seni.

Ateşi HatırlatmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin