Sonunda okul bitti. Yaz tatiline giriyoruz. 10. sınıfa geçtim. Ama bu yaz tatilini dolu dolu geçireceğim. Sonunda hayalim olan o ülkeye gidiyorum. Japonya. İngilizceyi ana dilim gibi konuşabiliyorum. japoncayı da çok olmasa da biraz biliyorum.
Oyalanmadan eve geldim ve üzerimi değiştirdim. Koyu yeşil bol bir eşofman ve siyah bir tişört giyip işe koyuldum. Yarın gideceğim için dolabımın yanından valizimi çıkardım. Kalkıp dolabımı açtım. İlk bir göz gezdirdim, sonra da birkaç tişört, pantolon, eşofman, sweatshirt, gömlek ve kişisel eşyalarımı da koyup valizi kapattım. Hızlı hazırladım bu sefer.
Yarın için her şeyi hazırladım ve çarşıya çıkmak için kıyafetlerimi değiştirdim. Parayı kiralardan aldığım için gecim derdim yok. On beş bina ve her bina yedi katlı olmak üzere geniş bir site de yaşıyorum.
Babam artık büyüdüğümü söyleyip bu siteyi bana devretmişti. Buraya geldiğimde daha on beş yaşıma girmemiştim bile. Babam bu siteyi yaptırmış ama işi yüzünden Bursa'ya gittiler. Ben de okumak için Ankara'da kaldım. Bu koskocaman dubleks evde tek yaşıyorum.
Tek yaşamak kadar güzel bir şey yok sanırım.
Uzun zamandır birikimim olan iki yüz bin tl'yi yen (japon para birimi) yaptırcam. Onun dışında yol için bir miktar para yeterli olur sanırım.
Arkadaşım Rabia'yı aradım.
"Alo Rabia, müsait misin?" dedim direkt. "Evet, neden?"
"Benimle çarşıya gelir misin, birkaç işim var da" sıkıntılı bir nefes verdi. " Ne işin var?" Hiç niyeti yok gelmeye.
"Hani ben yarın japonya'ya gidiyorum ya, birkaç işim var. Hem senin de işin yok muydu?"
"Vardı.." sözünü bitirmesine izin vermeden konuştum. "O zaman geliyorsun"
"Tamam hazırlanıyorum bay"
"Bayss" diyip telefonu cebime koydum. Ben de hazırlanmam jyi olacak. Krem paraşüt pantalanonumu giydim, kahverengi krop ve siyah hırkamı giydim.
Saçlarımı halledip hafif bir makyaj yaptım. Aradan yarım saat geçtikten sonra bir daha aradım. "Alo, hazır mısın?"
"Evet, arabayla mı gideceğiz yoksa yürüyerek mi?"
"Arabayla gidelim, geldiğimde dışarıda ol" Telefonu kapattım. On altı yaşında iken babam bana zorla ehliyet aldırdı. Lazım olur diye. Oluyor da. Araba sürmek biraz zor olsa da alıştım.
Çantamı alıp hızla aşağıya indim. Arabayı çalışırdım. Rabia'nın evine sürdüm. Çok da uzak değildi evi. Bir iki dakika çekmeden evin önünde durdum. Sinirle soludum, çıkamamış daha. Aramamla evden kendini dışarı atmadı bir oldu.
Hızlıca yan koltuğa geçti. Ben arabayı sürerken o da konuşuyordu. "Mira ne oldu biliyor musun?" sesi mutlu geliyordu. Sorusuna karşılık olarak "Sana da merhaba, nasılsın?" Gözlerimi yoldan ayırmadan konuşuyordum.
"Çok mutluyum"
"Bende iyiyim saol"
"Sana anlatmam gereken şeyler var, Emir'le barıştık" dedi küçük bir çocuk gibi hevesle. Ani fiyen yaptım, yoksa öndeki arabaya girecektim. "Ne dedin sen?" sinirle yüzüne baktım. "Sen akıllanmayacak mısın? O çocuğu geberticem bak en sonunda. Olma artık şununla, mal mısın sen?" Suratını astı.
Şimdi kim haklı acaba, Emir bunu bilmem kaçıncı kez depresyondan depresyona girmesine sepebep oldu. Mesela sırf iddiaya girdiği için kıza bir ay boyunca hep kötü davrandı, sanki düşmanıymış gibi. En son da bunun gibi birkaç şeyden sonra ayrıldılar. Ve şimdi gene barışmışlar. Ne diyim ben buna yani?
Bir süre sonra konuyu değiştirmek için "Eee, Berkay'la konuştunuz mu?" dedi. "Konuştuk, her zamanki gibi ben yazdım."
"Ne yazdın?"
"Hal hatır sordum yani, başka bir şey yok" kıkırdadı, "Emin misin?"
"Geldik, hadi in" diyerek konuyu kapattım. Arabadan indim ve onun da inmesini bekledim. İnince kapıları kilitleyip yürümeye başladık. Giderken nasıl barıştıklarını anlattı. "Yani ne diyim, iki gün sonra ayrılmazsanız ben de bir şey bilmiyorum" dakka başı ayrılıp barıştıkları için bıktım artık.
"Bu sefer farklı, beni sevdiğini söyledi anlattım ya" sevmesi yeterli değil malesef. Keşke bunu sen de anlasan. "Ben söylüyorum sadece"
"Berkay'la ne konuştunuz onu söyle sen"
"Başka birini seviyormuş" Ben yürümeye devam ederken o durdu şaşkınca. "Ne!"
"Ama açılmaya utanıyormuş"
"Kimmiş peki?" tekrardan yürümeye devam ettik.
"Onu daha söylemedi, uygun bir zamanda söyleyecekmiş. Dedim ayarlarız bi şekilde, ama kabul etmedi"
"Sende bi ayrı garipsin hee" ona baktım.
"Nedenmis o"
"Mesela Berkay bi başkasını sevse bi şey demiyorsun yani" hafiften gülerek önüme döndüm.
"Bana bakmayacağı için umursamıyorum" Her türlü sap kalıyorum "Ben olsam deliririm" Gülümsedim " O sen, çok farklıyız. Mesela sen daha kısasın" Sinirle yüzüme baktığında gülüyorum.
"Sen de daha aptalsın" dedi omzuma vurarak. Kolumu boynuna sarıp diğer elimle saçlarını karıştırdım ve "Tamam cüce" dedim kahkaha atarken.
Kafasını kolumdan kurtarıp saçlarını düzeltti. Ve sanki hicbirsey olmamış gibi yürümeye başladı. Hızı hızlı yürüdüğü için ben de arkasından yetiştim hemen "Nereye"
"Kılıf alıcam, yürü hadi" dedi emir verilmişçesine.
"Sen de her gün kılıf alıyorsun be"
"Olabilir" kolumdan tuttu ve beni de kendiyle beraber kılıfçıya soktu. Neyseki hızlıca düz kırmızı bir kılıf beğendi ve alıp çıktık.
Sonra da 200 bin tl'yi yen yaptırmak için bankaya girdik. 1.329.300.00 yen tuttu.Rabia'yı da evine bıraktıktan sonra eve geçtim.Valizim hazırdı. Küçük sırt çantamı da hazırlayıp valizin üzerine koydum. Telefonumu şarja taktım ve yattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sahte aile
Romanceailemi seviyorum, ama bir gün affedilmeyecek bir şey yaptılar. o günden sonra artık bir ailem yoktu , aslında hiç olmamıştı. da. gerçek ailemle tanışmam yardımcı olan biri vardı. başından sonuna kadar. en kötü anımda bile yanımdaydı. o ...