Samet'le gizli saklı köşelerde buluşmak Afşar'a kendisini iyi hissettirecek gibi değildi. Samet'in şefi iken bugün gözden çıkarılmış eski polis olmuş, ona sümüğünü atmaz tavırlarla mesafeli yaşarken mecbur olmuştu. Öyle ya Afşar, insan sevmez, etrafını az sayıda kişi ile sınırlardı. Kendi
kendine yaşamayı sevenlerdendi. Onun gibilere kendisiyle barışık derlerdi fakat zaten sorunun onda olduğunu düşünenler hep başkalarıydı. Afşar sahiden kendisiyle barışıktı fakat dünya ile bir türlü barışamıyordu. Sahte tavırlarla, yalanlarla, insanlar özgür olamasın diye var olmuş ve adına ahlak, din, vicdan gibi isimler takılmış kurallarla, bu kural koyucuların kendilerinin asıl ahlaksızlık havuzunda yüzenler olmasıyla, geçimsizlerle, bir başkasının mutsuzluğundan nemalananlarla, çocuklara dünyayı dar edenlerle, üstünlüğünü cinsiyette, koltukta, yaşında, memleketinde, ırkında bulanlarla... Ha işte Afşar bütün bunlarla barışık değildi. Barışması için de sebep yoktu. Çünkü barışırsa bir gün onlardan birine yaklaşacak ve bir gün gördükleri normalleşecekti. Normal olanın ne olduğunu biliyordu Afşar. Bu sebepten uzak duruyordu sözde normallerden.
Bir çay bahçesine oturmuştu Samet. Sağlam rüzgar vardı ve genç adamın ektirdiği saçları savurmaya gücü yetmeyen rüzgar onları tutam halinde havaya kaldırmaya çalışıyordu. Samet, tam orada komik bir resim çiziyordu. Yeteneksiz herif diye düşündü Afşar. Kılığında bile meymenet yok.
"Selam," diyerek geçti masaya. Seni severdim diğerlerine nazaran ama ne zaman karıma katil damgası vurdun ve beni de inandırdın ondan beri sevmiyorum seni. Senin anormalliğine ayak uydurdum. Sen gibi yaptım. Yargılamadan infaz ettim. Kendimi masuma, mağdura hatta abartıp kurbana çekip bütün fazla duygularımı mastürbasyon yaparak atarak. Attıklarımın fazlalık olmadığını, geçiştirmek olduğunu, duygularımı atmadan kabule geçmem gerektiğini, doğru yere yöneldiğinde iyileşebileceğimi görmezden geldim. Sen sebep oldun. Sebep olmana ben izin verdim. İkimizden de nefret etmeliydim belki adil olmak için. Öyle yapmadım. Kendimi bir kez daha mağdura çektim ve sadece senden nefret ettim. Ben masumdum çünkü kandırıldım.
"Selam abi hoş geldin gel otur."
Bir zamanlar herkese o abi derdi. Şimdi ona abi diyenlerin sayısı ne kadar da artmıştı. İkisi arasında geçen süre kontrolünde değilmiş gibiydi. O günden bugüne her şey çarpı iki ile geçmişti sanki. Samet'in karşısına oturdu. Ne içersin diye sordu adam. Misafirdi demek ki... Karnı çok toktu. Bir çay içse o da laf olsun diye. İşte böyle böyle herkese benziyordu ya.
"İçmeyim bir şey."
"İçseydin abi ya..."
Garson da gelip başlarında beklemeye başlamıştı. Sırf garsonu tatmin etmek, arkadaşını mahcup etmeyip bir şey ısmarlamanın keyfine vardırmak için mi içecekti?
"Yok bir şey içmek istemiyorum." Kibarlık olsun diye tokluğu da ifade etmek için ben bir su alayım diyenler olurdu bir de. Su da almayacaktı. Gelirken trafikte bir şişe suyu on liraya almıştı. On lira iyiydi şimdilerde. Bazen yirmi beş lira isteyenler oluyordu. Ölümü gösterenler sayesinde sıtmaya razıydı artık insanlar. Garson, ne yapalım dercesine geri çekildi. Samet üstü köpüklü kahve içiyordu. Marjinal adam olma sevdası. Herkes bir farklı zaten anasını satayım bir tek ben sıradanım.
"Canın sıkkın gibi abi... Soruşturma olayına mı?"
Aynen, aslanım! Beni polislikten atacaklar diye dünyam başıma yıkıldı. Uykularım kaçıyor kaygıdan. Çünkü ben polissem varım. Değilsem yokum. Kendimi daha iyi hissettiğim bir yer de yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Kendimi Anlatsam
Fiksi UmumSana Kendimi Anlatsam sen de dinlesen... Hep bir anlaşılma isteği ile yaşadığımız zaman diliminin içinde herkesin de anlatma isteği bu kadar çokken kim kimi dinleyecek şaşırıp kalırız. Fakat buldu isek dinlenildiğimiz yeri değer makamımız orası olur...