3. Bölüm

53 0 0
                                    


Hoş geldiniz! Oy vermeyi unutmayın lütfen.

Mardin'in çarşıları, bana hep bir masal dünyasını hatırlatır. Daracık taş sokaklarının etrafında, tarihin kokusunu taşıyan dükkanlar sıralanır. Renkli kumaşlar, el işi danteller ve geleneksel takılarla dolu vitrinler, her biri bir hikâyeyi anlatan ayrı bir dünya gibidir.

Adım attığım anda, tarihle iç içe geçmiş bu sokaklarda kendimi büyülü bir yolculuğun parçası gibi hissederim. Taş evlerin cumbaları, yılların ağırlığını taşıyan kapılar ve pencereler, bana Mardin'in derin köklerini hatırlatır. Her adımda tarihin tozunu solumak, geçmişin izlerini takip etmek gibidir.

Dükkanlar, zanaatkârların maharetli ellerinden çıkan eserlerle doludur. Bakır leğenlerden yükselen parlaklık, dükkanların önünde sergilenen gümüş takılarla yarışır. Her bir desen, her bir oyma işlemesi, bu dükkanlarda bir öykü anlatır gibi durur. Beni en çok etkileyen ise, el emeğiyle dokunmuş dantel örtülerin zarifliğidir. İnce işçiliğiyle her biri, bu sokakları adeta bir sanat galerisine dönüştürür.

Her köşe başında, bir sürprizle karşılaşma ihtimaliniz vardır. Geleneksel Mardin sabunları, taş işçiliğiyle oyulmuş eserler ve yöresel baharatlar, bu sokakların her birini ayrı bir karaktere sahip kılar. Her dükkanın rengârenk vitrinleri, bu eserleri sergilerken aynı zamanda Mardin'in zengin kültürel mirasına bir saygı duruşudur.

Güneşin altında parlayan bakır eşyalar, ahşap raflarda sıralanmış el yapımı ürünler ve tezgâhlarda sergilenen taze baharatlar ve meyveler, çarşıların canlılığını yansıtır. Sokakların daracık aralarında dolaşırken, esnafların ve yerel halkın neşeli sesleri, Mardin'in samimi ve sıcak atmosferini daha da hissettirir.

Babam Ahmet Ağanın zoruyla, Mehmet abiyle alışverişe çıkmıştık. O gün, çarşının renkleri ve tarih kokan atmosferi, beni içine çeken büyülü bir dünyaya taşımıştı.

Çarşıdaki hareketli dükkânlardan birine girdiğimizde, gözlerimi etrafa çevirdim. İncelikle işlenmiş kumaşlar ve zarif danteller arasında kaybolmuş gibiydim. Mehmet yanımda duruyordu, yüzünde samimi bir gülümsemeyle.

"İşte burası, Zühre. Çeyizlik alacağımız yer," dedi.

Başımı salladım ve etrafa göz gezdirdim. Birkaç adım attıktan sonra, güzel ve renkli kumaşları gördüm. Özellikle beyaz dantel dikkatimi çekti. Oraya doğru yönlendiğimde, Mehmet de yanıma geldi.

"Dantellerden hangisi hoşuna gitti?" diye sordu.

Ellerimle dantelleri incelerken, içimde hoş bir heyecan vardı. Mehmet'in yanında olması beni geriyordu. Alelacele elime gelen bir danteli ona uzattım.

"Bence bu beyaz olanı çok zarif durur," dedim ve Mehmet'e gülümsedim.

O da başını sallayarak, "Harika seçim. Eminim ki çeyizliklerin hepsi muhteşem olacak."

Dantelin yumuşak dokusunu parmaklarımla hissettim.

Mehmet, yanımda durdu ve omzuma hafifçe dokundu. "Bak Zühre, bu beyaz olanı senin için seçiyorum. Senin güzelliğin bu danteli daha da parlatacaktır."

Yüzümde hafif bir gülümseme belirdi. Onun seçimiyle onore olmuştum ancak bana neden bu kadar samimi davrandığını anlayamıyordum. Sonuçta, onun bir sevgilisi vardı.

Danteli sepete eklerken, Mehmet yanımda duruyordu. Kıyafetlerin arasında gezinirken, bir an için onunla göz göze geldik. İçimde garip bir heyecan dalgası hissettim. Mehmet bana imalı gözlerle baktı ve gülümsemesi yüzüne bir dalga gibi yerleşti.

" İstediğin elbiseyi alabilirsin Zühre. Mesela şu krem renkli olanı deneyebilirsin. Sana yakışacaktır."

" Ama Mehmet abi..." diyerek itiraz edecek oldum. Kahkaha attı. Elini omzuma koydu.

" Ne abisi Zühre? Biz nişanlıyız. Kasma bu kadar. Hadi al elbiseyi dene."

O an nişandaki telefon konuşması aklıma geldi ama sustum. Neden sustuğumu ben de bilmiyordum. Başımı önüme eğdim. Kıyafeti denemek üzere bir prova kabinine girdim. İçerisi ferah ve aydınlıktı. Krem renkli dantel elbiseyi giydim ve aynaya baktım. Bir anlığına gözlerimi kapatıp içimden dilek tuttum.

"Allah'ım lütfen. Tüm bu olaylara rağmen, üniversiteye gitmeyi ve kendi ayaklarımın üzerinde durmayı bana nasip et."

"Amin" diye fısıldadım kendi kendime...

Kabinin perdesini açtığımda Mehmet orada duruyordu. Yüzü bir karış havadaydı ve gözleri büyük bir merakla bana bakıyordu. İçeri girdi ve bana yaklaştı.

"Ne dersin Zühre? Elbise sana çok yakışmış," dedi.

Yüzüm hafifçe kızardı. Onun övgüsü karşısında ne yapacağımı bilemiyordum. Bir an için gözlerim kaçtı, sonra tekrar ona döndüm. "Gerçekten mi?"

Gülümsedi ve yavaşça başını salladı. "Evet, gerçekten. Çok güzel görünüyorsun."

Kıyafetin etrafında dönerken, eteğin hafifçe uçuşmasını seyrettim. Kendimi özel ve güzel hissediyordum.

Bir süre daha elbiseyi incelerken, sonra Mehmet'e döndüm. "Senin görüşünü çok önemsiyorum. Eğer bu elbise hoşuna gittiyse, benim için de olur."

Mehmet, gülümseyerek yaklaştı ve saçlarıma hafifçe dokundu. "Bu elbise, senin güzelliğini ve zarafetini yansıtıyor, Zühre."

İçimdeki heyecanla yüzümdeki gülümseme birleşti. Yanaklarım kızardı, utandım.

Mehmet başını salladı, "Harika seçim. Hadi hepsini alalım."

Bir ara dalgın dalgın etrafa bakarken, birden ayağım bir kaldırım taşına takıldı. Dengemi kaybedip yere düştüm. Aniden hissettiğim ağrıyla çığlık atmak üzereyken, Mehmet hızla yanıma geldi. Bileğimi burkmuş gibiydim.

"Bir şeyin var mı, iyi misin?" diye endişeyle sordu.

Yüzüm hafifçe kızarmıştı. "Sadece ayak bileğimi burktum sanırım. Ama üzülme, biraz dinlenince geçer."

Mehmet hemen beni kucaklayarak yavaşça ayaklandı ve arabaya doğru ilerledi. Arabanın kapısını açtı ve beni içeriye bıraktı. Koltuğa otururken hala yüzüm kızarıktı. Mehmet arabaya bindiğinde, onun kokusu burnuma doluverdi. İçimde garip bir heyecan belirdi.

Yeniden ZühreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin