Alalacele evden çıktık, adeta hızla kapıdan dışarı fırladık. Arabaya atladıkça sarsıldıkça yaşadığımız telaş bedenimize sinmişti. Hastane koridorlarında hızlı adımlarla ilerlerken, hastanenin tanıdık ve sakin atmosferi içimi bir nebze olsun yatıştırmaya yetmedi. Babamın odasına vardığımızda, odanın loş ışığı ve steril kokusu sanki her şeyi daha da gerçekleştiriyormuş gibi hissettirdi.
Babamın kolunda serum takılıydı, yatağında soluk soluğa dinleniyordu. Bizim gelişimizi fark edince yüz ifadesi aniden değişti, alın çizgileri derinleşti. Huysuz bir ses tonuyla bize hitap etti:"La Akıf, bunları niye getirdin?"
Akıf abi hızlıca yanıt verdi, "Ağam, sen kaza yapınca biz ne yapacağımızı bilemedik. Hayriye Bacı en doğrusunu bilir diye düşündüm."
Babamın kaşları çatıldı, "Oğlum, karı kısmı neyin doğrusunu anlar? Al götür şunları başımdan! Akşam gelirim zaten."
O sırada Fatoş Yenge odanın eşiğinde belirdi. Babamın yüz ifadesi yengemizi gördüğünde daha da değişti. Fatoş Yenge sert bir bakışla babama baktı, "Geçmiş ola Ahmet," dedi. Babamın kendine özgü sert ifadesi bir miktar yumuşadı. "Fatoş Yenge, seni de mi yordu buralara kadar bu deyyuz herif? Kusura bakma hele zahmet eylemişsin," mırıldandı. Fatoş Yenge yanına yaklaşırken imalı bir tonda cevap verdi, "Yok yok. Sen zahmet için değil, karı kısmı anlamaz diye bizi istemiyorsun."
Babam mahcup bir tavırla cevap verdi, "Yenge, hiç öyle şey olur mu ha? Ben onu bizim avratla kıza dediydim." Ancak Fatoş Yenge hafifçe alt dudağını sinirle ısırdı, sesindeki titreme hissediliyordu:
"Zühre artık bizim de kızımız. Hakaret edeceğin zaman Mehmet Ağa'nın karısı olacağını unutma."
Odada bir anlık sessizlik oldu, tansiyon havada asılı kaldı. Fatoş Yenge'nin sözleri adeta odayı dolduran bir yankı gibi duruyordu. Babamın yüzündeki mahcubiyet belirginleşti, yüz ifadesi yumuşadı.
Birkaç günün geçip gitmesiyle evdeki gerginlik hafiflemişti gibi görünse de, içimdeki karmaşık duygular hala beni sıkıntıya boğuyordu. Babamın sağlığı hızla düzelmeye başlamış, hastanede geçirdiğimiz endişeli günler yerini rahatlama hissine bırakmıştı. Ancak bu rahatlama, içimdeki korkuların izlerini silmeye yetmemişti.
Bir sabah, babamın gazetesini karıştırırken yaklaşan konuşmasını duyarak irkildim. "Hayriye, al kızı da Mehmet Ağaların evine gidelim. Fatoş Yenge hastaneye gelmişti, iadeyi ziyaret edelim. Hem Zühre de gelin gidecek yakında eve biraz alışır," dedi. Babamın bu önerisi, sakin bir şekilde etrafa yayılırken, benim iç dünyamda yine fırtınalar koparıyordu. Evet, ailemizin bir araya gelme çabası her ne kadar içimi ısıtsa da, olayların ciddiye binmesi beni içten içe rahatsız ediyordu.
Mehmet Ağa'nın konağının kapısından içeri adım attığımda, hafif bir heyecan ve merakla etrafıma bakındım. Zarif bir avlu, tarihi ve gösterişli bir konak...Her detay, bu yerin köklü geçmişini yansıtıyordu. Koca ağaçların gölgesi altında açan çiçekler, tazelik ve doğallık izlenimi veriyordu. Eski taş döşemeli yolu takip ederek, kendimi konağın girişine doğru ilerlerken, tarihin ve modernliğin ince bir denge içinde buluştuğu bir mekâna adım attığımı hissettim.
Avlunun göz alıcı güzelliği, sıcak renklere boyanmış duvarlar ve zarif pencerelerle süslenen konak, adeta geçmişin büyüsünü yaşatıyordu. Antikalar ve değerli eserler, duvarları süslüyordu. Her biri bir hikâye taşıyan eşyalar, konağın duvarlarını doldurmuştu. Bu tarihi mekânın duvarlarının arasında, aile sıcaklığı ve samimiyeti hissetmek mümkündü. Tüm bu ayrıntılar, evin içindeki değerleri ve geçmişle gelecek arasındaki köprüleri yansıtıyordu.
Fatoş Yenge gülümseyerek bizi karşıladı ve içeri davet etti. Zarif bir şekilde süslenmiş oturma odasında bulunan yemek masasında, aile bireyleri bir araya gelmişti. Babam ve Fatoş Yenge, geçmişin tozlu sayfalarını açmışlardı.
Babam, Fatoş Yenge'ye dönerek gülümseyerek anılarına daldı, "Hatırlıyor musun, Fatoş Yenge? O eski günleri, tarlada geçen saatleri."
Fatoş Yenge, gülümseyerek, "Nasıl unuturum Ahmet Ağa? Tarlada birlikte çalışırken, güneş altında ter içinde kalmıştık. Eski günlerdeki neşeli halimizi hatırlıyorum," diye yanıtladı. İçten bir gülümsemeyle katıldım, "Gerçekten de, o zamanlar ne kadar da mutluymuşsunuz. Anılarınızı dinlemek bile insanı içten ısıtıyor."
Babam, duygusal bir ifadeyle gözlerime baktı ve "Doğru söylüyorsun kızım. Yaşanmışlıklar insanları daha da yakınlaştırıyor," diye yanıtladı.
Fatoş Yenge, beni anlamış gibi "Peki senin anılarını dinlemek istiyoruz. Bizimkilerden sıkılmadın umarım?" diye sordu. Ben, içten bir gülümsemeyle, "Kesinlikle hayır. Sizin anılarınızı dinlemek benim için de çok kıymetli," diye yanıtladım.
Babam, ciddileşerek, "Yemek vakti geldi sanırım." diye mırıldandı. Fatoş Yenge, sözünü onayladı, "Tabii, Ahmet Ağa. Zühre, sen de yardım eder misin?" Ben heyecanla kabul ettim, "Elbette, Fatoş Yenge. Hemen yardımcı olurum."
Babam, kararlı bir ifadeyle devam etti, "Yenge Zühre'nin de evinize alışması gerekiyor. Tıpkı senin gibi, Hayriye." Fatoş Yenge gülerek ekledi, "Ahmet, hâlâ değişmemişsin. Elbette, Zühre'nin de evimizde rahat hissetmesini istiyoruz."
Mehmet Ağa'nın konağında geçirdiğimiz bu anlar, geçmişin izleriyle dolu bir yolculuk gibiydi. Ahmet Ağa ve Fatoş Yenge'nin anıları, aile bağlarını daha da güçlendiriyor, içimdeki karışık duyguları bir nebze hafifletiyordu. Böyle özel bir sohbetin içinde olmak, durumu kabullenmeye yardımcı oluyordu.
Mutfakta, özenle tabakları ve bardakları tepsiye yerleştirerek, zarif bir şekilde sofraya doğru ilerledim. Gözlerim masanın üzerindeki detaylarda dolaşırken, birdenbire tüm dikkatlerin odak noktası olan bir gürültü duydum. Hızla avluya bakan bakışlarımızın kesiştiği an, içimde hafif bir endişe uyanmıştı. Orada, Mehmet Ağa'nın yanında duran, manken gibi sarışın ve etkileyici bir güzelliğe sahip kadını gördüm. Kadının gülümsemesi içten, duruşu zarifti. Ancak bu iddialı güzellik, Ahmet Ağa'nın yüz ifadesini aniden değiştirdi; öfkenin damarlarını belirginleştirdi. Babamın ifadesi o kadar keskin ve tehditkârdı ki, içimde garip bir ürperti oluştu.
Mehmet Ağa'nın kadınla el ele evin avlusuna girmesiyle birlikte, atmosferdeki gerginlik daha da arttı. Gözlerim, bu görüntüye inanamaz bir şekilde takıldı. Kadın, Mehmet Ağa ile el ele yürürken, adeta bir çift gibi görünüyorlardı. İkisi de gülümsüyordu, ama babamın yüzündeki öfkenin gölgesi, bu görüntüyü karartıyordu.
Babamın ani öfkesi, atmosferi anında değiştirdi. Babam, bu tür öfke anlarında etrafa hükmeden bir canavara dönüşebilirdi. Kendimi korkudan titrerken buldum, elimdeki porselen tabakları tutamaz hale gelmişti. Kalbim hızla çarpıyordu ve her an neler olabileceğine dair bir korku içindeydim. Sanki zaman durmuş gibiydi ve o an, sadece bu tuhaf gerilim dolu sahne etrafımı sarmıştı. . Endişe ve gerilim içinde titreyen ellerim, elimdeki porselen tabakları sallarken, tabaklar bir çınlama sesi eşliğinde yere düştü. Kırılmanın ve dağılmanın yarattığı bu ses, herkesin dikkatini üzerime çekti. Ancak, babamın hızlı ve öfkeli tepkisi, ortamı anında dondurdu
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Zühre
Romance🔞 Bu kitapta cinsellik ve şiddet içeren sahneler bulunmaktadır. 18 yaş ve üzerindeki okuyucular için uygundur. Bildiğiniz tüm kuma kurgularını unutun