Ceset, asıldığı tavandan dikkatlice yere indirildiğinde kimse birbirleriyle pek diyalog kurmasa da hepsinin, zihninden aynı şey geçiyordu. Bu katil geçmişte yirmi yedi kişiyi acımasızca öldürmüştü, yetmemiş ölmüş ve devlet kamuoyu ile en azından katilin yakalandığını paylaşmıştı.
Şimdi yine insanlar ölüyor ve katil yaşıyordu, kamuoyuna paylaşıldığı an bitmişlerdi gerçekten. Jeongin cesedin yanına çöküp dikkatlice incelemiş, işaret parmağının kenarı ile çenesini hafifçe geriye itip boynundaki ize bakmıştı.
Kendisinin boğulduğu anı düşündü, o zaman da böyle belirsiz bir iz vardı. "Sungjin," dediğinde adli tıp ekibinden Sungjin beyaz kıyafetleriyle yanına çökmüş, Chan da onların yanına gelirken Jeongin kızarıklığı işaret etmişti.
"İple yapılmış, değil mi?"
Chan'ın bakışları savcıya gitti, çatık kaşlarla onu izlerken Sungjin müdürün boynuna bakıp izi takip etmiş, kafa sallamıştı. "Evet."
"Normal değil mi?" dedi Felix, hepsi cesedin yanına çökmüşken oflayıp başını Changbin'in koluna yasladığında Jeongin kafa salladı. "İki iz var, tavana asıldığı için olan ve şu daha aşağıda kalan belirsiz iz. Onu soruyorum."
Sözleri biter bitmez tekrar adli tıp doktoruna döndü. "Bu iz, öldürmez değil mi?"
"Eğer benden üstünkörü bir analiz istiyorsan," dedi Sungjin, birkaç dakikalık inceleme sonucu gözlerini savcıya çevirdi. "Öldürmek için sıkılsaydı ip izi bu kadar gevşek ve belirsiz kalmazdı, üsttekini görüyor musun, sanki kesilmiş gibi, onu öldüren ip bu," Parmağı ile alttakini işaret etti. "Bu değil."
"Savcı'm," Felix, Changbin'in kolundan doğruldu ve o gün Jeongin'in telefonu kırıldığı için kendi telefonundan çektikleri Savcı'nın iple boğulduğu boynunu gösterdi. "Sizin boynunuzda böyle boğulmuştu. Bakın ize, belirsiz."
Jeongin yerinden kalktı, olay yeri şeritlerini kaldırıp yüksek katlı inşaatın balkonundan aşağı bakarken derin bir nefes alıp ellerini saçlarından geçirmiş, arkasında kalan ekipten Sungjin fotoğrafı incelemişti.
"Aynı kişi yapmış diyemeyiz. Sonuçta bu bir boğulma."
"Ama Savcı'mı bu hale getiren kişi Iteawon Katiliydi."
Felix'in dudaklarından çıkan cümlelerle hepsi birbirine bakarken Jeongin iç çekerek telefonunu kulağına götürdü, birkaç saniye çalan telefon bu sefer açılmış, Hyunjin'in "Jeongin?" diyen sesini duymuştu.
Sesini duymak dahi rahatlatırken Jeongin kafasını kaldırıp aya baktı. "Hyunjin, nerdesin?"
"Evdeyim sevgilim, Minho ile film izliyoruz. Bir şey mi oldu?"
Savcı, dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini kapatmış, hafifçe yere çökerek elini saçından geçirmişti. "Aradığımda açmadığın için merak etmiştim," diye konuştu. "Ondan aradım seni."
Hyunjin gözlerini cama sabitledi. "Telefonum hastanedeki odamda şarjdaydı, arayacaktım seni geri ama odada birazcık kestireyim derken uyuyakalmışım. Üzgünüm."
"Sorun değil." dedi Jeongin, arkasını dönüp geriye baktı. "Sana bir şey sormak istiyorum."
"Hım?"
"O gün müdürü... Nasıl bayılttın?"
"Beni bağladığı bir ip vardı," Tereddütsüz cevabı yüzünden Jeongin'in kaşları kalkarken Hyunjin devam etti. "Nefesini kesmeden bayıltmak istedim sadece, kötü bir şey mi oldu... Jeongin..."
Korku dolu sesi direkt kulaklarına ulaştığında Jeongin kafa salladı. "Bir şey yok bebeğim, endişelenme. Ona ne olduğunu merak ediyordum da ifadeni okurken oranın eksik olduğunu fark ettim. Çağırıyorlar beni, gitmem gerek, endişelenme tamam mı?"