Nerde kaldın, hani gelecektin, niye söz verdin tutmadın, yanında kim var dırdırı yapmayan efsane kadın Habibe, gece bir yarısı onun sarhoş bedenini Samet'ten devraldı. Onu yatağına yatırdı, üzerini çıkardı, üstünü örttü. Odanın penceresini açtı. Kendisi de geçip Ada'nın yatağına yattı. Sabah erkenden uyanmayacaktı Afşar biliyordu. Kendisi de bilerek ağırdan aldı. Balkondaki kare şeklindeki küçük masaya iki servis tabağı anca sığardı. İki tabağa da ayrı ayrı kahvaltı hazırladı. Çay demledi. Girdi çıktı adamın uyanıp uyanmadığını kontrol etti. Homurtuları ile beraber duyuldu adam. Uyanıyordu. Kendini göstermeden izledi adamı. Banyoya girişini mutfak kapısından izledi. Çıkışını orada bekledi. Havluyla çıktı adam gözlerini kısarak kadına baktı, tek söz etmeden odasına gitti. Habibe, büyük bir bardağa soğuk su doldurdu. Yatak odasının aralık kapısından içeri girdi. Adam giyiniyordu. Bakışlarını kaçırdı. Beklemeye başladı.
"Ne oldu?" dedi Afşar. Sesi Çatallıydı. Akşamdan kalma. Ruhen perişan.
"Su getirdim sana, iç, iyi gelir."
"İçki tüm kötülüklerin anası demeyecek misin?" Su bardağını aldı kadından Afşar, bir dikişte içti.
"Sen zararlarını biliyorsun zaten. Günah sevap düşüncen de yok. Dememe gerek yok herhalde."
"Aferin sana."
"Kahvaltı hazırladım, balkona. Açık hava iyi gelir diye düşündüm."
Boş bardağı uzattı Afşar. "Kendini böyle kıymetli buluyorsun değil mi? Evi çiçek gibi yapınca." Adam burnunu çekti. Alerjik tıkanıklık vardı sanki. Ya da ağlamış da burnu tıkanmış gibi. Ağlamadığına göre... Ağlamazdı canım Afşar, neye ağlayacaktı. "Kocana hizmet edince. Onun hayatını düzene sokunca. Bir de kadınlık etsen, gözü dışarıda harama da kaymaz. Değil mi Habibe?"
"Anlamadım."
"Anladın." Adam kadının yanından geçip çıktı odadan. Mutfağa, oradan da balkona geçti. Hazırlanan kahvaltıyı yiyecekti. Manzarası başka bir apartmanın sırtı olsa da balkonda oturmak iyi gelecekti Afşar'a. Biraz şehrin sözde temiz havası... Nasılsa şimdi elinde iki çay iki tabakla gelecekti Habibe. Eksiksiz olacaktı her şeyi. Velev ki eksik koşa koşa gider getirirdi, pardon ya unutmuşum derdi. Hiç yük olmazdı ona hizmet etmek. Bir çocuk doğurana kadar bu eksiklik duygusu sürer giderdi. Çocuk doğurunca biraz daha işe yarar hissederdi. Belki ikinci çocuğa daha işe yarar. Ona tüm bunları yapmadan da bir erkek için değerli olabileceğini öğretmek isterdi Afşar. Vazifen bunlar değil demek, kanırta kanırta öğretmek...
Sahiden de tabaklar ve çaylar hemen geldi. Yeşil renkli kâğıt peçeteler üstüne çatalları koydu. "Samet Bey ile birlikte değil miydiniz akşam?" diye sordu bir anda. Çünkü ondan teslim almıştı kocasını.
"Dün kiracı ile konuşmaya gidecektik, beklemedin mi beni?"
"İşin çıktı herhalde diye düşündüm."
"İnsan bir arar be!"
Demek ki aramamı, merak etmemi istiyor diye düşündürdü bu kadına. Sıkboğaz etmeyeyim diye düşünürken ilgisiz kadın oluverdi birden.
"Bir dahakine ararım."
Uyum perisi... Çayından bir yudum aldı Afşar. "Sen bana çocuk da doğurursun Habibe." Kadının ifadesinde sözünün cevabını aradı. Tepkisizdi kadın. "Doğurmaz mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana Kendimi Anlatsam
General FictionSana Kendimi Anlatsam sen de dinlesen... Hep bir anlaşılma isteği ile yaşadığımız zaman diliminin içinde herkesin de anlatma isteği bu kadar çokken kim kimi dinleyecek şaşırıp kalırız. Fakat buldu isek dinlenildiğimiz yeri değer makamımız orası olur...